Bir doğu masalı

Dört basamaklı gri taş merdivenin orta basamağındayım. Ortadayım, ne yukarı ne de aşağıya gidebiliyorum. Ömrümün ise altıncı basamağındayım. Kafam sola dönük uzaklara değil annanneme bakıyorum. Evin mavi demir kapısı da açık ama başım ters yöne dönük. Kısa boylu sevimli annaannem yazması altındaki nemli gözlerini belli etmeden merdivene doğru bana sokularak “Demek ki gidiyorsunuz” deyişi kulaklarımda. Ben ise bir baş sallamayla ifade ediyorum ortak hüznümüzü.

Etrafta göç telaşı yok, hareketlilik ve tedirginlik herkesin iç aleminde. Bir yandan da iki gözlü evimiz boşaltılıyor ve doğduğum, büyük bahçesinde koştuğum ve çıplak damında yattığım beyaz evimizden ayrıldığım için içimde bir kopuş oluyor. Kesme beyaz taşlarla ve taşın etrafındaki halka halindeki çimentolarla evimiz desenli bir havluya benzer. Mavi kapılı evimizin damında annemin ve anaannemin kuruttuğu bademler, biberler ve patlıcanlar olur ve en keyifli ve ferah hatıralarımın üzerinden geçtiği damdaki yatak demirleri. Onların üzerinde tanıştım yıldızlarla, masallarla, dinleyebildim ağustos böceklerini, oynayabildim kardeşlerimle yorgan altında yüzük bulmaca ve doktorluk oyunlarını. En çok özleyeceğim de hergün yemek verdiğim siyah ineğim ve annemin onun sütünden yaptığı lezzetli yoğurdu.

Bahçenin kenarındaki kuyudan su çekip ineğime verdiğim, kuyuya kardeşlerimle beraber içine haykırıp hangimiz daha çok ses çıkaracak diye oynadığım ve yerin dibine doğru giden ahırımızın bayır gibi duran damında araba yarıştırdığım, küme halindeki taşların üzerinden düşüp kaşımı yarışım canlanıyor gözlerimde.

Ben hala merdivenin ortasındayım, kıpırdamıyorum ve babamın masallarda anlattığı uzak diyarlara artık gitmeyi merak etmiyorum. Yusuf peygamber (as) gibi ben de memleketimden ayrı kalacağım ve babamın en sevdiği, sık anlattığı Yusuf kıssasından Yusuf peygamberin kardeşleri tarafından kuyuya itilişi geliyor hatırıma. Zaman durmuş ama zamanlarda, mekanlarda gezerken annemin bizi sokturmadığı ve içinde oynamamıza izin vermediği temiz, düzenli misafir odasında göz nuruyla ördüğü beyaz dantellerini ve kenarları, renkli çiçeklerle bezenmiş yazmalarını ve havlularını gözyaşlarıyla titizce katladığı geliyor gözüme. Benimle yaşıt olan büyük ceviz mobilyalı televizyondan izlediğim Arapça çizgi filmler ve ekrandaki çizgili, renkli daireyi ve video seyretmek için misafir odamızı dolduran komşu kalabalığını hatırlıyorum. Babam ise emek verdiği, inşa ettiği evine doyamadan ayrılacağı için uzun boynunun yetiştiği yüksek beyaz duvarları erken hasretinden saçımı okşar gibi okşuyordur.

Ağabeyim neredeydi, muhakkak evin arkasındaki köyün tozlu, kahverengi sokağında arkadaşlarıyla vedalaşmaktaydı. Emin Dedem’in sokağın başındaki evinin tahta kapısı önünde yeşil gözlerinden akan yaşlar, anaannemin ve teyzemlerin canlı renkli elbiseleri ve beyaz tül yazmalarıyla halka olup bahçede ağlayışları geliyor gözüme köyden göç etmeden önce ve karlı kış günlerinde evin damından karlara çivileme atladığım zamanlardaki ürperti bu sefer düşüyor ta kalbime.

(AD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.