Bir alperen ve bir murabıt olarak Bediüzzaman

Hem fiziki yani fiili cihad hem de metafiziki yani manevi cihadı kendinde barındıran şahsiyetlere Türkçe olarak alperen diyoruz. Lakin Arapçada alperen anlamını karşılayan murabıt ifadesi kullanılmaktadır.  Murabıt serhatte nöbet tutanlara da verilen isimdir. Peygamberimiz İsra ve Mirac yurdu için ‘ardu rıbat’ yani murabıtlar diyarı demiştir.  Alperen ve murabıt uç beyi anlamına geldiği gibi manevi cihad yapan ehlullah da demektir. ‘Murabıtlar-Alperenler’ başlıklı yazımda (2007-11-22 Yeni Asya http://www. yeniasya.com.tr)  Türkiye’nin alp erenleri manasında Risale-i Nur şakirtlerinden bahsettiğim gibi onların Fas’taki izdüşümü olan murabıtlara da temas ettim.

Risale-i Nur ekseninde Fas murabıtları ile Türkiye alp erenleri buluşmuştu. Fas’ta Murabıtlar adında bir de devlet kurulmuştur. Fas’ın tarihteki en önemli devletlerinden birisi Muvahhitler diğeri de Murabıtlardır.  Gazali’nin talebesi olduğu rivayet edilen lakin Gazali ile ilişkisi inişli çıkışlı veya karmaşık olan Murabıtların reislerinden Yusuf Taşfin kendisini Mehdi ilan eder ve kendisini kabul etmeyenlere de eziyet eder. Bununla birlikte, Endülüs’te büyük yararlılıklar gösterir ve tabir caizse Endülüs’te Müslümanların bağımsızlığının ömrünü uzatır. Fas ve Kuzey Afrika üzerinden giden yardımcı güçler iki defa Endülüs ve Endülüslüleri yok olmaktan kurtarmışlardır. Lakin Endülüs halkı birbirlerine düşmeleri nedeniyle bu yardımların kıymetini tam olarak bilememişlerdir.

Murabıtların en önemli liderlerinden birisi Abdullah İbni Yasin’dir ve Fas’ın tanıdığı büyük alperenlerden birisidir. Yusuf Taşfin ise Endülüs’ü tevaif-i mülük belasından kurtarmıştır. Bununla birlikte Murabıtların en önemli manevi şahsiyetlerinden birisi Yusuf Taşfin’in amcası sufi ve murabıt Ebubekir İbni Ömer el Lemtuni’dir. Özelliği Batı, Orta ve Doğu Afrika’da binden fazla rıbat inşa etmesi ve bu suretle Afrika içlerindeki en büyük manevi cihadlardan birisini ifa etmiş olmasıdır. 19’uncu yüzyılda da Sunusiler Afrika içlerinde böyle büyük bir iman-İslam hamlesi gerçekleştirmişlerdir.  Her rıbatta, murabıtlar yani gece rahipleri ve gündüz süvarileri barınmaktadır. Bu serdengeçti murabıtlar dini ilimleri yayıyor ve insanları İslam’a davet ediyorlardı. Yeğeni Yusuf Taşfin’e devlet işlerini bırakan bu yüce gönüllü zat yani Ebubekir İbni Ömer el Lemtuni saltanattan ve sürekli bir yerde ikametten feragat ederek kendisini imana ve İslam’a adamıştır. 18 yıl boyunca manevi cihat anlamında kitleleri terbiye etmiş ve eğitmiştir (1).

*
Bediüzzaman da birinci veya eski Said döneminde adeta bir uç beyi gibi mücadele etmiş ve milis komutanlığı yapmıştır. Lakin Rus esaretinden ve Anadolu’ya dönüşünden sonra münzevi bir yapıya bürünmüş ve ikinci Said döneminin hazırlayıcı dönemini yaşamıştır. Birinci dönemi belki alplik ikinci dönemi ise erenlik dönemi olmalıdır. Bediüzzaman esaretle birlikte büyük tahavvulat geçirmiş ve adeta hadis diliyle küçük cihaddan büyük cihad dönemine geçmiş ve alperen ve murabıt haline gelmiştir.

Bu konu ‘Tarihçe-i Hayat’ adlı eserinde şöyle ifade edilmektedir: ‘O eski zamanda, eski Said’in talebeleri üstadlarıyla şiddet-i alakaları, fedailik derecesine geldiğinden, Van, Bitlis tarafında Ermeni komitesi, Taşnak fedaileri çok faaliyette bulunmasıyla eski Said onlara karşı duruyordu, bir derece susturuyordu. Kendi talebelerine mavzer tüfekleri bulup medresesi bir vakit asker kışlası gibi silahlar, kitaplarla beraber bulunduğu vakit, bir asker feriki (orgeneral) geldi, gördü dedi: ‘Bu medrese değil, kışladır.’ Bitlis hadisesi münasebetiyle evhama düştü, emretti: ‘Onun silahlarını alınız.’ Bizden ellerine geçen on beş mavzerimizi aldılar. Bir-iki ay sonra harb-i umumî patladı. Ben tüfeklerimi geri aldım. Her ne ise… “ Yani Bediüzzaman tam manasıyla milis komutanlığı yapmış ve savunma hatlarında hizmet vermiştir.   

Devamında o günlerini şöyle anlatıyor: ”Bu haller münasebetiyle benden sordular ki: ‘Dehşetli fedaileri bulunan Ermeni komitesi sizden korkuyorlar ki; siz Van’da Erek Dağı’na çıktığınız zaman, fedailer sizden çekinip dağılıyorlar, başka yere gidiyorlar. Acaba sizde ne kuvvet var ki öyle oluyor?’ ‘Ben de cevaben diyordum: ‘Madem fani dünya hayatı, küçücük ve menfi milliyetin muvakkat menfaati ve selameti için bu harika fedakârlığı yapan Ermeni fedaileri karşımızda görünürler. Elbette hayat-ı bakiyeye ve pek büyük İslâm milliyet-i kudsiyesinin müspet menfaatlerine çalışan ve ‘Ecel birdir’ itikat eden talebeler, o fedailerden geri kalmazlar. Lüzum olsa o kati ecelini ve zahiri birkaç sene mevhum ömrünü, milyonlar sene bir ömre ve milyarlar dindaşların selametine ve menfaatine tereddütsüz, müftehirane feda ederler (2).’

Fas Murabıtları hem fiili cihadla hem de manevi cihadla tavaif-i mülükü tabir caizse yok olmaktan kurtarırken Osmanlı’nın yıkılması ve yeni bir tavaif-i mülük dönemine girilmesi arifesinde Bediüzzaman milis komutanı olarak fiili cihada katılmış ve ardından da müspet hareketi esas alarak manevi cihadla yıkılan cihan devleti üzerine kurulan yeni tavaif-i mülük düzenini tamir etmeye ve  dökülen parçaları yeniden bir araya getirmeye ve  toparlamaya çalışmıştır.  Birlik varken fiili cihadla onu korumaya çalıştığı gibi birlik yıkıldıktan sonra da manevi cihad onu ihya etmeye gayret etmiştir.

1-Reculu’l Kur’an ve sinaatü’l insan, Dr. Abdulhalim Avis, Daru7l Nil, s: 107-108
2-http://www.risaleinur.com.tr/kulliyat/1091.html

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum