Yavuz BAHADIROĞLU

Yavuz BAHADIROĞLU

Başöğretmen ’imin anlattığı “Çürük Bandırma Vapuru”

Başöğretmen ’imin anlattığı “Çürük Bandırma Vapuru” 
 
Dün 19 Mayıs münasebetiyle dört koldan atılan eski nutukları dinlerken, Başöğretmenim Hikmet Bey’i hatırladım… 19 Mayıslarda Bandırma Vapuru’nu anlatmaya bayılırdı…

İlkokulun daracık bahçesine tıkış tıkış dizilir, çık çıkartmadan (çünkü Hikmet Bey, çıt çıkartanı dişlerimizi dökmekle tehdit ederdi), Başöğretmeni dinlerdik. Dokunaklı konuşması karşısında kızlar ön sıralarda ağlaşırken, biz erkekler ağlamaklı olurduk.
Arka tarafta başıbozuk bir vaziyette dikilen köylüler, başlarından aldıkları “başlık”larını “Merasim bir an önce bitse de tarlaya gitsek” (Çünkü Mayıs ortaları bizim Karadeniz’de çay toplama dönemidir) havasında mıncıklaya mıncıklaya konuşmanın daha ne kadar uzayacağını fısıldaşırlardı.
Hikmet Bey anlatır da anlatırdı: Bandırma Vapuru çürükmüş, üstelik pusulası bile bozukmuş, çünkü Atatürk’ün daha iyi bir gemi bulacak parası yokmuş; bu şartlar altında “gizlice” İstanbul’dan ayrılmış, Karadeniz’in haşin dalgalarıyla mücadele ede ede Samsun’a ulaşmış…
Bandırma Vapuru’nun, İngiliz kontrolü altındaki İstanbul Boğazı’nı nasıl geçtiği, Mustafa Kemal’in gemide yalnız olup olmadığı Hikmet Bey’in umurunda değildi. O sadece Atatürk’e kilitlenmiş, onu anlatırdı… Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa’ya Dokuzuncu Ordu Müfettişliği ile Fahri Yaver-i Şehriyari (Padişah Yaveri) unvanını kimin verdiğini, Bandırma’yı hangi iradenin tahsis ettiğini, Boğaz’dan çıkmak için gereken “izinname”yi kimin sağladığını anlatmazdı.

Belki o da bilmezdi… Sonuçta o da “resmi tarih”ten besleniyordu. Resmi tarihin tek kaynağı ise Atatürk’ün “Nutuk” isimli eseriydi. Tek kaynak’tan beslenen “tek adam”lı bir tarihin, “gerçek tarih”le fazla ilgisinin bulunmadığını yaşayarak ve araştırarak öğrendim. Meğer Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlatması için Sultan Vahideddin tarafından seçilmiş, âdeta padişah yetkileriyle donatılarak Samsun’a gönderilmişti… Osmanlı Devleti’nin elindeki “iyi durumda” gemilerden biri olan Bandırma Vapuru da bu amaçla hükümet tarafından Mustafa Kemal’e tahsis edilmişti.
Vapur 19 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk ve silah arkadaşlarını Samsun'a götürdükten sonra, posta hizmetlerinde kullanıldı. Birkaç kez batma tehlikesi geçirdi. Hatta yük taşımacılığı yaptığı sırada, bir İngiliz denizaltısı tarafından torpillendi. Batmaktan zor kurtuldu.

Daha sonra ise eskiyen motorunda büyük bir arıza meydana geldi. Bu yüzden “kullanılamaz” kararı verilerek çürüğe ayrıldı. 1925 yılında da İlhami Söke isimli bir müteşebbise satıldı. Ve dört ay içinde Haliç'te sökülerek param parça edildi. Bandırma’nın param parça edildiği tarihte Atatürk cumhurbaşkanıydı. İstese gemiyi satın aldırır (Savarona yatını aldırdığı gibi) müze yaptırırdı. Bunu yapmamasının sebebini doğrusu bilmiyorum: Belki fırsatı olmamıştır, belki de kendisini vaktiyle Samsun’a götüren gemiyi fazla önemsememiştir. Biz, Atatürk’ün ve yakın arkadaşlarının pek de umursamadığı bu gemi üzerinden yıllardır kavga edip duruyoruz: “Çürük” müydü, “sağlam” mıydı?.. “İyi durumda mıydı”, “kötü durumda” mıydı?
Gerçek şu ki, Bandırma Vapuru, ne “dini bütün” cephenin iddia ettiği gibi transatlantik boyutlarda bir gemi, ne de Başöğretmenim Hikmet Bey gibilerin öne sürdüğü gibi “çürük-çarık”tı…

Bir saç gemisi için “orta yaş”, ama Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan gemilerin ortalama yaşına göre “genç” sayılabilecek bir yaşta (41 yaşında) idi. Yine kendi dönemine ve Osmanlı Devleti’nin imkânlarına göre, “iyi durumda” bulunuyordu. “İyi durumda” olduğu şuradan da bellidir ki, 1925’e kadar çalışmış, ancak makinelerinde meydana gelen büyük bir arıza sebebiyle 1925’te satılıp sökülmüştür. Biz yıllar boyu “gemi çürük müydü, sağlam mıydı?” geminin mürettebatını ve yolcularını merak etmeye fırsat bulamadık.
Hadi buyurun bakalım, Bandırma Vapuru yolcularını takdimimdir: Başta Dokuzuncu Ordu Müfettişi ve Fahri Yaver-i Şehriyari (Padişah Yaveri) Mirliva Mustafa Kemal Paşa…

Üçüncü Kolordu Kumandanı Erkân-ı Harp Miralayı (Kurmay Albay) Re’fet (Bele Paşa)… Müfettişlik Kurmayı Başkanı Erkân-ı Harp Miralayı Manastırlı Kâzım (Dirik Paşa)… Müfettişlik Sağlık Daire Başkanı Tabip Miralay İbrahim Tali (Öngören)… Kurmay Başkan Yardımcısı Erkân-ı Harp Kaymakamı (Kurmay Yarbay) Mehmet Arif Bey (Ayırıcı)… Karargâh Erkân-ı Harbi ve İstihbarat ve Siyasi Şube Müdürü Erkân-ı Harp Binbaşısı (Kurmay Binbaşı) Hüsrev Bey (Gerede)… Müfettişlik Topçu Komutanı Topçu Binbaşı Kemal Bey (Doğan)… Müfettişlik Sağlık Daire Başkan Yardımcısı Tabip Binbaşı Refik Bey (Saydam)… Müfettişlik Baş Yaveri Yüzbaşı Cevat Abbas Bey (Gürer);
Dr. Yüzbaşı Behçet Efendi; Kurmay Mülhakı Yüzbaşı Mümtaz (Tunay); Kurmay Mülhakı Yüzbaşı İsmail Hakkı (Ede); Müfettişlik Emir Subayı Yüzbaşı Ali Şevket (Öndersev); Karargah Komutanı Yüzbaşı Mustafa Vasfi (Süsoy); Mülhak Yüzbaşı Rauf; Yüzbaşı Hersekli Ahmet Efendi… Kurmay Başkanı Emniyet Subayı Üsteğmen Hayati; Kurmay Mülhakı Üçüncü Kolordu Komutan Yaveri Üsteğmen Arif Hikmet (Gerçekçi); İaşe Subayı Üsteğmen Abdullah (Kunt); Mülhak Teğmen Zebur; Müfettişlik İkinci Yaveri Teğmen Muzaffer (Kılıç); Emir Subayı Teğmen Ruhsat; Adli Müşavir Ali Rıza Efendi…
Tabur Hesap Memuru Rahmi Efendi; Tabur Hesap Memuru Ahmet Nuri Efendi; Birinci Sınıf Kâtip Faik Efendi (Aybars); Dördüncü Sınıf Kâtip Memduh Bey (Atasev); Zabit Vekili Tahir Efendi; Alay Kâtibi Yahya Efendi; Tabur Katibi Süleyman Fehmi Efendi; Hesap Memuru Şükrü Efendi; Kıdemli Çavuş Osman Nuri oğlu Ali Faik; Kıdemsiz Çavuş İbrahim İzzet oğlu Atıf; Çavuş Mustafa oğlu Kemal; Çavuş Kemal oğlu Mustafa; Onbaşı Tevfik oğlu Adem; Onbaşı Ali oğlu Refet; Onbaşı Abdullah oğlu Ali; Nefer (er) Hüseyin oğlu Mehmet; Nefer Ahmet oğlu Emin; Nefer Mustafa oğlu İsmail; Nefer İbrahim oğlu Ömer; Nefer Kerem oğlu Mehmet; Nefer Mehmet oğlu Mehmet; Nefer Hasan oğlu Elvan; Nefer Mehmet oğlu Durmuş; Nefer Mehmet oğlu Ali; Nefer Şakir oğlu Nuri ve Nefer Ali oğlu Musa.

Kısaca söylemek gerekirse, Bandırma Vapuru’nda Atatürk’le birlikte 22 kurmay subay, 25 er ve erbaş, 8 müşavir ve kâtip, 21 gemi personeli olmak üzere toplam 76 kişi Samsun’a çıktı.
Başöğretmenimin anlattıklarıyla hayatın öğrettikleri arasında ne müthiş bir fark var, değil mi dostlarım?
 
Vakit

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum