Ahirzamanın Kudsi Münacatı: Cevşenü’l-Kebir

Ahir zaman peygamberinin (asm) hadis-i şeriflerinde vardır ki; ahirzamanın en büyük fitnesi “deccal zamanında mü'minlerin yemeği, meleklerin taamı olan tesbih ve takdisler olacaktır. Kim o günde dilinde tesbih ve takdis olursa, Allah ondan açlığı giderecektir.” (1)

Bilhassa ahirzamanda imanın selameti için “akşam ve sabah Allah’ı zikretmek (tefekkür etmek), Allah yolunda kılıçların kırılmasından ve yine Allah uğrunda malı, saçarcasına infak etmekten daha faydalıdır.” (2)

İbn-i Hacer bu hadisin şerhinde şu açıklamayı yapar: “Burada zikirden maksat, kâmil manadaki zikirdir. Bu ise lisanen zikrederken kalple de hamd etmek ve fikren de Allah’ın azamet ve celalini tefekkür etmekle olur. Nitekim dil, kalp ve fikirle beraber icra edilen bir zikrin sevabı hiçbir amel ile muvazeneye gelmez.”(3)

Dil, kalp ve fikirle birlikte tezekkür ve tefekkür edildiğinde ehl-i dalaletin boğulduğu sebeplerin ve tabiat perdelerinin arkasında tevhid nakışlarını gösteren en güzel dua Cevşen-ül Kebir’dir. Çünkü Kur'an’ın hakikî ve tam bir nevi münacatı olan Cevşen-ül Kebir, öyle bir marifet-i Rabbaniye ile öyle bir derecede âlemlerin Rabbini tavsif ediyor ki; asr-ı saadetten bu güne kadar gelip-geçmiş ehl-i marifet ve ehl-i velayet, telahuk-u efkâr ile beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememişlerdir. Dolayısıyla Cevşenü'l-Kebir bilhassa ahirzaman için emsalsiz bir münacattır, duada onun misli yoktur. (4) Nitekim Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman’da Cevşenü'l-Kebir'i kendine üstad edinip her gün bir defa bazen iki üç defa tamamını okumuş ve talebelerine tavsiye etmiştir. (5)

Binbir esma-i İlahiyeye sarihan ve işareten bakan ve bir cihette Kur'andan çıkan muhteşem bir marifet ve tevhid dersi olan Cevşenü'l-Kebir ile kul, Allah’ın azamet ve celalini tefekkür eder, kendisinde ve kâinatta tecelli eden ilâhî sıfat ve isimlere mazhar olmak ister. İnsandaki bu manevi terakki esma-i hüsnanın tefekkür ve tefeyyüzü ile gerçekleşir. Çünkü esma-i hüsna, tevhid ve akaidle ilgili beş temel esası ortaya koyar:

1. Bir kısmı Cenab-ı Hakk’ın varlığını bildirir. Allah’ın Hayy, Bâki, Kayyum gibi sıfatları O’nun varlığını inkâr edenleri reddeder.

2. Bir kısmı, Cenab-ı Hakk’ın birliğini ispat eder. O’na hiçbir varlığın eş ve ortak olmadığını ortaya koyar. Vahid, Ehad, Samed, Ganiyy gibi sıfatlar, şirki ve Allah’a şirk koşan müşrikleri reddeder.

3. Bir kısmı, Cenab-ı Hakk’ın bütün noksan sıfatlardan uzak olduğunu, hiçbir varlığa benzemediğini ve kimseye muhtaç olmadığını gösterir. Kuddûs, Muhît, Mecid gibi sıfatlar Allah’ı varlıklara benzeten müşebbihe taifesini reddeder.

4. Bir kısmı, bütün varlıkların var olmasında tek sebebin Cenab-ı Hak olduğunu bildirir. Halik, Bari, Musavvir, Kavi gibi isimler, varlıkların ortaya çıkmasını bir takım sebep-sonuç ilişkisi ile anlatmaya çalışan ve Yüce Yaratıcı’yı unutan maddecileri reddeder.

5. Bu güzel isimlerin bir kısmı da bütün âlemi tedbir ve idare edenin Cenab-ı Hak olduğunun delilidir.(6)

İşte, gayet yüksek bir marifet dersi olan Cevşenü'l-Kebir yukarıda sıralanan beş esası kalplere ve akıllara nakşeder; mü’min imanda terakki edip, kalbi tenevvür eder.

-Eğer denilse Allah’ın azamet ve celalinin tefekkür örneği olarak Cevşenü'l-Kebir’den bir ukdenin mealini numune olarak verir misiniz?

Cevşen'den feyiz alan ve tevellüd eden Risale-i Nur’un müellifi tarafından Cevşenü'l-Kebirin 57. ukdesinin meali verilmiştir. Sadece bu ukdenin meali dahi Cevşenü'l-Kebirin içerdiği marifet ve tevhid derinliğine işaret etmeye yeterli olacaktır.

“Ey göklerde ve ecram-ı ulviyede azameti görünen Zât-ı Zülcelâl.” (57.1)

“Ey zeminde ve zeminin her bir mevcûdunda vahdaniyetin delilleri, âyetleri müşahede edilen Zât-ı Zülkemâl.” (57.2)

“Ey her bir şeyde ve mahlûkta vücûb-u vücuduna delâlet eden burhanlar bulunan Zât-ı Vacibu’l-Vücûd.” (57.3)

“Ey azametli denizlerde acîbeleri yaratan Zât-ı Cemîl-i Zülkemâl!” (57.4)

“Ey mahlûkatı bidâyeten yaratıp sonra tekrar iâde ve ihyâ eden Zât-ı Kadîr-i Zülcelâl!” (57.5)

“Ey dağlarda zîhayatların hâcetleri için iddihar edilen hazineleri halk eden Hallak-ı Kerîm!” (57.6)

“Ey her bir şeyin yaratılışını güzel yapan, tedbirini gören ve o an levâzımâtını güzel bir tarzda veren Zât-ı Cemîl-i Zü’l-İkrâm!” (57.7)

“Ey her şey her bir hacetinde ve her bir emrinde O’na müracaat eden ve her bir mevcut, her bir keyfiyetinde O’na dayanan ve her bir hak ve hakikat ve hüküm ve hâkimiyet O’na raci olan Zât-ı Kadir ve Rabb-i Külli Şey’!” (57.8)

“Ey her şeyde zâhir bir surette lûtfunun eserleri ve inâyetinin cilveleri ve güzel nakışları ve rahmetinin letâfetli hediyeleri müşâhede edilen Zât-ı Latîf-i Habîr!” (57.9)

“Ey zîşuur mahlûkatına kudretini göstermek için kâinatı bir meşher-i acâib yapan ve umum masnûatını kudret ve hikmet ve rahmet gibi kemâlatını teşhir etmek için bir dellal, bir ilanname hükmüne getiren Zât-ı Kadîr-i Hakîm!” (57.10)

“Ey zişuur mahlukatına kudretini göstermek için kainatı bir meşher-i acaib yapan ve umum masnuatını kudret ve hikmet ve rahmet gibi kemalatını teşhir etmek için birer dellal, birer ilanname hükmüne getiren Zat-ı Kadir-i Hakim! Sen aczden, şerikden, kusurdan münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilah yok ki bize imdad etsin. El-Eman, el-Eman, bizi azab ateşinden ve Cehennemden kurtar!”

- Cevşenü'l-Kebir başta olmak üzere evradlardan istifadenin başlıca şartları nelerdir?

Evrad-u ezkarın feyzinden ve sevabından faydalanmanın ilk şartı imanda bütünlüktür. İbadetlerinde ihlâs ve sadakati esas alan, farz ibadetlerde sebat gösteren, haramlardan bilhassa kebairden kesinlikle uzak duran, Peygamberin (asm) sünnetine riayet edip rızkını helal yollardan temin eden, yalan, gıybet, nifak, küfür ve iftira gibi kötülüklerden uzak duran birisinin evrad ve ezkarlardan nasibinin fazla olması ümit edilir.

Velhasıl; Cevşenü'l-Kebir, dil, kalp ve fikirle tezekkür ve tefekkür edildiğinde Allah’ın varlığı ve birliği zihinlere ve gönüllere nakşedilir. İnsan, Allah’ın azamet ve kibriyasını düşündükçe, nefsinin zillet ve hakaretini daha iyi anlar; nefsine büyüklenme fırsatı vermez. Ayrıca, Allah’ın rahmet eserlerini tefekkür ettikçe kalbi şükür ve minnetle dolar, Cenâb-ı Hakk’a kul olma şerefini her şeyin üzerinde tutar.

Kaynaklar:
(1) Ahmed Ziyauddin Gümüşhanevî, Ramuz el-Ehadis, s. 312-317.
(2) Tirmizî, Daavât 6.
(3) Mehmed Kırkıncı, Zikrin Ehemmiyeti.

(4) Şualar, 7. ve 11. Şua
(5)
Sikke-i Tasdik, 28. Lema
(6) İbnu Hacer. Fethu’l Bari,12/525.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum