Rabbi duâsını kabûl etti de o kadınların tuzaklarını ondan def etti

Rabbi duâsını kabûl etti de o kadınların tuzaklarını ondan def etti

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Yusuf Suresi 30-35. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

30 . Şehirdeki birtakım kadınlar ise dedi ki: (1) “Vezîrin karısı, delikanlısının nefsinden murâd almak istiyormuş. Doğrusu (ona duyduğu) aşk, kalbine işlemiş. Muhakkak ki biz, onu apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz.”

31 . Sonunda (o kadın) onların gizli dedikodularını işitince, kendilerine (haber) gönderdi ve onlar için yaslanacak bir yer (yastıklar ve bir sofra) hazırladı; herbirine ise birer (keskin) bıçak verdi ve (meyveleri soymaya başladıklarında, Yûsuf’a): “Karşılarına çık!” dedi. Bunun üzerine (kadınlar) onu (Yûsuf’u) görünce, (eşsiz güzelliğine ve fazîletine meftûn olarak) onu pek yüce gördüler de (hayranlıklarından farkına bile varmadan) ellerini kestiler ve: “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değildir! Bu, ancak çok şerefli bir melektir!” dediler.

32 . (O kadın) dedi ki: “İşte, hakkında beni kınadığınız kimse budur! Yemîn olsun ki (ben) onun nefsinden murâd almak istedim de o, iffetini muhâfaza etti (ve beni reddetti). Yine yemîn olsun ki, eğer ona emrettiğimi yapmazsa, mutlakā zindana atılacak ve mutlakā küçük düşenlerden olacaktır.”

33 . (Yûsuf) dedi ki: “Rabbim! Zindan bana, bunların beni kendisine da‘vet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer onların tuzaklarını benden def‘ etmezsen, onlara meyleder ve câhillerden olurum.” (2)

34 . Bunun üzerine Rabbi onu(n duâsını) kabûl etti de (o kadınların) tuzaklarını ondan def‘ etti. Şübhesiz ki Semî‘ (hakkıyla işiten), Alîm (herşeyi bilen) ancak O’dur.

35 . Sonra (Yûsuf’un suçsuzluğuna dâir) o delilleri görmelerinin ardından, yine de onu bir müddet zindana atmaları (böylelikle gözden uzak tutmaları kanâati) kendilerine uygun göründü.

1- “(Âyet-i kerîme Arabca’da kadın ve erkek fiilleri ayrı kalıplarda olmasına rağmen) müenneslerin (kadınların) cemâatine, iki katlı müennes olduğu hâlde, müzekker (erkek) fiili olan قاَلَ [O erkek dedi] buyurması; hem قاَلَتِ الْأَعْرَابُ [Bedevîler dedi] buyurmakla, müzekkerlerin cemâatine müennes fiili olan قاَلَتْ [O kadın dedi] ta‘bîriyle, latîfâne işâret ediyor ki, zayıf ve halîm ve yumuşak kadınların cem‘iyeti (topluluğu) kuvvetleşir, sertlik ve şiddet kesb edip (kazanıp), bir nevi‘ racûliyet (erkeklik) kazanır. Onun için müzekker fiilini iktizâ ettiğinden (gerektirdiğinden) وَقاَلَ نِسْوَةٌ [(Erkeklere âid fiil yapısıyla) ve kadınlar dedi] ta‘bîri, gāyet güzel düşmüştür. Erkeklerin ise, husûsan bedevî ve Arab olsalar, kuvvetlerine güvendikleri için cem‘iyetleri zayıf olup; hem ihtiyatkârlık, hem yumuşaklık vaziyetini aldığından, bir nevi‘ kadınlık hâsiyeti (husûsiyeti) takındıkları için, müennes fiilini iktizâ ettiğinden: قاَلَتِ الْأَعْرَابُ buyurmakla, müennes fiiliyle ta‘bîri tam yerinde olmuştur.” (Lem‘alar, 20. Lem‘a, 161)

2- İbn-i Kesîr, Yûsuf (AS)’ın Züleyhâ’dan kaçması hakkında şöyle demiştir: “Yûsuf (AS), genç, yakışıklı ve olgun bir kimse olduğu, Züleyhâ da hem Mısır azîzinin eşi ve kendisinin hanımefendisi, hem de kadınlık cihetiyle son derece câzibeye mâlik ve zengin bir hanım olduğu hâlde, Yusuf (AS) Allah’dan korkarak ve Rabbinin sevab ve mükâfâtını umarak bu hevese esîr olmayıp, zindana girmeyi tercîh etmişti. Bu ise, olgunluk makamlarının en yükseğidir.”(İbn-i Kesîr, c. 2, 248)