Zalimlerin satrancı ve Cihad

Çıkmak istiyorken yokuştan düze
O karışan var ya her türlü söze
Medeni domuza entel öküze
Boynuzlar takıldı sende gördün mü?

İçimiz dışımıza dışımız içimize çevrilse ne tür mahlûklar çıkar ortaya acaba?
Ruhsal bir açılımla matematikteki bilmem kaç bilinmeyenli denklemin açılımı arasında ne tür fark var?
Ve zalimlerin ilahlık dava etmesi… Ve satranç oyunları…
Zalimlerin satranç oyununda "şah" olsan ne yazar peki?
Oyun bitiminde hepsi torbaya girip duvara asılmayacak mı?
Ne yazık ki zalimler satranç oynar biz burada birbirimize gireriz.
***
İnsanlar kaça ayrılıyor desem nasıl bir tasnif yaparsınız?
Ben fikrimi söyleyeyim: yönetenler ve yönetilenler.
Yönetenler de kendi arasında yine ikiye ayrılırlar: En yönetenler ve yönetenler.
Yani şöyle düşünün en başta en yönetenler onların altında yönetenler ve en altta tüm dünya halkları…
Ve bütün yönetenler arsasında ise görülmeyen çok kaim bağlar…
***
Devletler milletler muharebesi tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki etmiştir. (Bediüzzaman.)
***
Her zamanın bir tarz-ı telakkisi vardır.
Bugün dünyayı idare edenler global bir elit tabakasıdır.
Bunların dünyanın her tarafında temsilcileri vardır.
Herkesi, her ülkeyi istedikleri kıvamda idare edebiliyorlar.
Adam kendi evinde kendi şirketinin başında yahut herhangi bir tenis kortunda veya beyzbol sahalarında atacağı topun havaya karşı ivmesinin hesabıyla meşgulken, dünyanın en ücra köşesindeki sıradan bir bireyin harcadığı paranın bir kısmı kılcal damar misali bunların zalim kalbine kan pompalar.
Kullandığın ilaçtan, içtiğin koladan, kontağını çevirdiğin arabanın egzozunda bunlara para akar.
Kimisi petrol satar, kimisi çikolata satar, kimisi eroin ve uyuşturucu satarken, kimisi bunlara hürmeten silah satar.
Atacağın her adım bunların hesabına atılmış oluyor.
Bunları besleyen faktör ise sistemsizliktir çatışmalardır.
Kindir, adavettir.
Aslında geniş manada, İbrahimî değerler burjuva değerlerine terki mevki etmiş durumdadır.
Bugün öyle bir düzenek kurulmuş ki, -teşbihte hata olmasın- tamamen ilahi gücün dışında güçlerle idare edilmektedir.
Asla ilahi emirler ve İbrahimî değerler geçerli değildir.
Tıpkı bir satranç masasındaki dizilen taşlar gibi her taş bir diğerini yemekle uğraşırken oyunu oynayanlara keyif verir.
Ne kadar çok çatışma olursa o kadar çok sistemsizlik oturacaktır.
Yani meseleyi ne kadar lokale indirgersen perde gerisinde onlar yahut kurulan düzenek o kadar şişecek.
O kadar işine yarayacak.
Zira hareket kişiselleştikçe sistem kaybolur.
Bu düzenekte birileri savaşmalı, birileri ölmeli, birileri aç kalmalı, birileri de sürekli yeni ihtiyaçlar üretmeli.
Sonuç itibarıyla insanlığın şu an vardığı noktada tek yaratıcı yerine genel ihtiyaçlardan oluşan sınırsız tanrılara köle olmak var.
***
Şimdi böyle bir düzenekte nasıl hareket edilmeli ki oturtulan sistemsiz sisteme alet olmayalım?
Biz Müslümanlar olarak elimize silahı alıp cihat edersek kişisel sevap dışında İslamiyet’e ve insanlığa nasıl bir hizmet etmiş olacağız?
Hâlbuki insanlığı bu çıkmazdan kurtaracak yegâne çare İslamiyet’tir.
Oysa bu düzenek İslamiyet’i insanlık aynasında nasıl gösteriyor biliyor musunuz?
Manzara şöyledir: sakalı cübbeli ve itici bir yüze sahip birisi eline uçaktan bombayı almış ikiz kuleleri devirirken altından ezilen masum çocuklar gözükmekte…
Bir diğer sahnede:
Diz üstüne çöktürülmüş gözleri bantlanmış kan revan içindeki biri.
Onun üstünde iki eliyle kan damlayan bir kılıcı havada tutan sakallı, cübbeli birisi...
Ve arka planda okunan Kur'an. Daha arkasında Allah, Muhammed yazılı bir duvar.
Ve bu dehşeti seyreden Dünya!
Ve İslam adına yapılan infaz…
(Saklanan ve görünmeyen yüzde ise ezilen, kahrolan, namusu payimal edilen Müslüman halkları…)
Gerçekten İslam infaz dini midir?
İslamiyet’in cihat dini olduğunu bilirim ama cihadın sadece infaz olduğunu bilmiyorum.
Eğer ben bugün elime bomba ve silah alıp ölene kadar önüme geleni öldürdüğümde var olan düzeneğe yardımcı oluyorsam ve bunun sonucu olarak çok daha insan ölüp İslamiyet kötülenecekse bu cihadın neresi hak olacak?
Peki, çağın tarz-ı telakisi nerde kaldı?
Hem neden her yüzyılda müceddid gönderilme ihtiyacı duyulmuş?
Ve bu çağın sahibi neden eline silah almamış?
Dinde hassas olmak güzel bir şeydir ama “muhakeme-i akliyeyi” de asla elden bırakmamak lazım.
***
Elhasıl bence Müslümanlar olarak hareket tarzımız direk Bediüzzaman’ın M. Kemal’e karşı takındığı tavır olmalı.
Yani sistemi ve kişiyi tanıdıktan sonra tamamen kurduğu düzenin dışına çıkıp tahribatları tamir edecek metotları geliştirmektir.
Bu metot da “uhuvvete uhuvvet” tarzında olabilir.
Eğer ki bir sistem çatışma, kavga, kin, nefret ve kanla besleniyorsa tek çare: uhuvvet, uhuvvet ve uhuvvete muhabbetle karşı çıkmak gerekmektedir.
Eğer gerçekten yararlı olmak istiyorsak tüm insanlığa sevgiyi göstermeliyiz.
Ben Üstadımdan bunu öğrendim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum