Zahirden hakikate geçmek

İslam düşünce dünyasına ismini altın harflerle yazdıran Risale-i Nur, küfür ve imanın son hadde dayandığı bu amansız savaşta, imanın son ve en müessir silahlarını kullanmaktadır.

Risale-i Nuru dikkatli ve ülfetsiz okuduğum zamanlarda bir kelime sayfalara sığmazken, ülfet ve rehavet perdelerinden nurlara baktığımda sayfalar dolusu iman hakikati bir kelime gibi görünmektedir. Bir sohbet esnasında dikkatimi çeken bir noktayı arz etmek istiyorum: 15. Mektub ‘kök risale‘ diyebileceğimiz bir risale olmamakla birlikte, içinde Risale-i Nurun mesleğinin asıl dayanağı anlatılıyordu. Peygamberin son asırdaki varisi olması hasebiyle, velayet-i Kübra feyzine ayine olduğu dakik temsillerle temellendiriliyordu. İlk cümlelerde üç kelimelik bir tarif Risale-i Nura dair çok noktayı aydınlatmıştı.

Evet zahirden hakikate geçmek… Risale-i Nur son asırda zahirde oyalanan, kapların dışını yalayıp bir türlü yemeği yiyemeyen ümmet-i merhume-i muhammediyeyi hakikat denizinin içine daldırmaktadır. Örneğin; Risale-i Nura dayanarak eşyanın iki yüzü olduğunu bilmekteyiz. Mülk ve melekut cephesi. Daha bir basitce eşyanın görünen ve görünmeyen kısmı. Risaleler vasıtasıyla eşyanın maddi posası şeffaflaşmakta, ardındanki esmayı bize zahirden hakikate geçmekle okutmaktadır. ‘’Nakıştan manaya geçip, esma yoluyla müsemmayı bulmak.’’

Risale-i Nur müellifinin bu Kur’ani ve nebevi caddeye, ona ilham olunan tüm külliyatla bağlılığını göstermektedir. Bir başka örneği ise Asay-ı Musa adlı eserde şöyle geçmektedir; ellerinde çalgılar ve şaraplar olan kafilenin zahiren tatlı helvaların ve balların hakikatte zehirli olduğunu anlatarak, ahir zamanın sefahatinin bana mahiyeti (iç yüzü) göründü diyerek, ahir zamanın sefahatinin zahiri perdelerini parçalayıp, ümmete hakikatındaki acı ve elemleri gösterip hakikat caddesine ulaştırmıştır.

30. Sözün kapalı kalan ‘kainat kapıları zahiren açık iken hakikaten kapalıdır’ cümlesi anlatmaya çalıştığım bu meselenin rasathanesinden izlediğimizde cümle bize farklı boyutlarını göstermektedir. Enenin zahiri bir mesleğe dayandığını, mevcudattaki hakikatı olduğu gibi göstermediği hatta perdelediğini öğretmiştir. Dahası enaniyet, kainattan Allah'ın isim ve sıfatlarına açılan kapıyı zahirde açık gösteren bir meslek olarak insanlara yutturulduğunu, hakiki hakikat caddesine çıkarmadığını anlayacaktık. Bir çiçeğin kimyevi ve biyolojik yapısı , kokusu ,rengi ,onda işleyen fiziki kanunlar ,ve onun kainatla olan münasebeti ZAHİRİ kısmını oluşturduğunu biliyoruz. İşte bu enaniyetine güvenip inanmayanlar için zahiri bir açık kapı olup o çiçeğin esmayı göstermesi, tevhide delil olması ,bulunduğu tepenin tüm Allah'a ait olmasını göstermesini , haşre ve Allah'ın cemaline ayinedarlık etmesi gibi tüm cepheleri ise onun melekuti yani hakiki kısmı olduğunu anlıyoruz. Münkirler ve inanmayanlar için o çiçeğin maddi kısmı açıktır yani zahirdir. Ama hakiki kısmı olan esmaya mazhariyeti gibi manalar onun nazarında kapalıdır.

Risalelerin bizi; eşyanın ve hadiselerin zahiri kısmından alıp hakikate nasıl geçirdiğini görmekteyiz. 12. Sözde iki ayrı zihniyete iki kısım insanla atıf yapılmıştır. Birinci kısmın kitabın zahiri kısmı ile ilgilendiğini ama yazının içeriğine hiç bakmadığını görüyoruz. O yazının kitabet kısmı ile ilgilenen –kendini meşgul eden –feylesofa karşı , mana kısmı ile ilgilenen mü’mini nazara vermekle mesele zahir-hakikat denkleminde ele alındığını görmekteyiz.

Fenni ilimlerin hepsi kainat kapısının içerisine girdiği zannediyorlar. Halbuki o kapı zahiri açık kapıdır. Mevcudatın esmaya ayinedarlık gibi hakiki kapısı o gürüha kapanmıştır. Kainat parlak ayinelerle dolsa da o insana gelen marifet şuaları abesiyete ınkılab eder.

Evet zahirden hakikate geçmek…
Ahir zamandaki fikir zülumatını nura kalbettirme mesleğidir..
Zahire aldananları hakikate tapan ayrı bir gürüha çevirebilme mesleğidir…
Kıyıda inci arayanları,denizin dibine daldırabilme mesleğidir…
Hadiselerin zahirine nazar edip ağlayanları, hakiki kısmı ile güldürme mesleğidir…
Ağlayanları güldüren, güldürenleri ağlatan bir meslektir…
Kabuk ve kışrı lüb zannedenleri, kabuğu ve kışırı bile lübbe (öze) çevirecek idraki kazandırma mesleğidir…
Nakıştan esmaya geçmek, harflerin kalabalığından mana caddelerinin içine götürme mesleğidir…
İslamdan önceki Ömeri, islamdan sonra Ömere çevirebilme mesleğidir…
Yaprağı atlas, toprağı elmas eden bir meslektir…
Ölümün kara peçesini kaldırıp ,beyaz suretini gösterebilme mesleğidir…
Zahirden hakikate geçmek irciiden duyulan seslerdir ve varlık dağını delip geçmektir…
Kısaca zahirden hakikate geçmek, BİR RİSALE-İ NUR KLASİĞİDİR.

Abdullah Korkmaz

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum