Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Yüzölçümü ve arkasındaki madenler

Dışarıda serin bir rüzgâr kuvvetlice esiyordu…
 
Dün şiddetli bir sıcak yaşamışken, bugün nefes almayı kolaylaştıran bir hava… İlahi nizama ihtirasları için çomak sokanlar, iklim değişikliklerine sebep oldular… Sadece maddi kirletmeler değil, insanların iç dünyasının kiri bile havayı, toprağı, suyu etkiledi… Biz de değişen hava gibiyiz; bazen ılıman, bazen sıcak, bazen soğuk esiyoruz… Sıcaktan pişerken, birden esen serin rüzgârlar, düşen sıcaklık, nasıl vücudumuza etki ediyor; aksırık, tıksırıklar oluyorsa bizim ani değişen iklimlerimiz, kendi ruh halimizi etkilediği gibi, çevremizdekilerin
ahvallerinde değişikliklere sebep oluyor. Yâda iklimi değişen insanlardan biz de etkilenip ruhi ayazı kışı yaşıyoruzdur… Nedir bu ruh hali denilen şey? İç ve dış uzuvlarımız gibi görünen, bilinen bir şey değil ki. Küçücük bir kirpik gibi bile cismi yok. Elle tutulmayan, gözle görülmeyen bir şeydir, gelip bakışlarımızı, yüzümüzü, mimiklerimizi değiştirir… Kukla oynatıcısı gibi yüzümüzün arkasında duygular, ifadelerimizi oynatıyor… Küçücük yüzölçümü olan yüzde, hayrete düşürecek değişiklikleri bir anda yaşatıyor... Bu nasıl harika bir yüzölçümü? Bu nasıl harika Sanatı İlâhî? Ruh haline göre aldığı şekiller, ressamların fırçasına bile ilham oluyor; ağlayan, gülen, şaşırmış ve hayret, küçücük bir yüzölçümünde tezahür ediyor…
 
Fırtınalar güzeldir, yağmurlar güzeldir, şimşekler kar ve tipi; netice güzel olduğu için. 365 gün fırtına yağmur ve tipi hayatı yaşanmaz kılar. İnsandaki öfke ve kin yüzün mimiklerine demir atmadığı, neticede huzuru ve barışı sağladı mı ruhun gazını yüreğin lavlarını salmış olur. Garazsız, küçümsemeden, yaralamadan yapılan ölçülü çıkışlar, büyük kopuşlardan korur. Doğrusu ise, bu gazı ve lavı din kardeşine salmamaktır. Her ne kadar öfke ve kin potansiyeli insanda olsa da ona engel olacak malzeme, ruh hali de vardır. Ateşim var diye kimse evini yakmaz.
 
Evliya gibi adam derken; sanki onlar da kızmamışlar, öfke duymamışlar. Aslında bütün mevsimleri yaşamışlar fakat direksiyon, dizgin hep ellerinde olmuş… Yolun salim tarafına sürerek, frenlemeyi bilerek, kasırgaları, öfkeyi lehlerine çevirmişler. Nerede kızılacağını, kime düşmanlık duygusunu kullanmayı bilmişler… Bizim gibi zararlı öfkeler, zararlı sevmeler, zararlı düşmanlıklar sergilemiş olsa idiler; Şah-ı Geylaniler , İmam Rabbaniler, Gazaliler nede Mevlanalar olurdu…Onlar mimiklerinin, yüzölçümlerinin altındaki madenleri, duyguları öyle ustaca öyle akıllıca kullanmışlar ki öfkeleri farklı, gülmeleri farklı olmuş… Ne onlar gibi güldük, ne de onlar gibi öfke duyduk. Onların öfkeleri, muhabbetleri farklı olduğu için ve kimlere olacağını bildikleri için Gazali oldular, Geylani oldular…
 
Onların şuurlu değişen ruh iklimlerine inat; güldüklerine gülmedik, nefret duyduklarına nefret edemedik. Öfkeleri nefislerine, şeytana idi; muhabbetleri peygamber yolundakilere, ehli imana idi... Yüzölçümleri bunlara karşı hep ılıman ve çiçek bahçeleri idi... Yüzleri Müslüman’a ve mazluma hiç asılmadı; tebessüm kapıları hep açıktı... Küfre, münafığa ve zındıkaya uyanık ve temkinli yüz ve ruh hali yaşadılar; kötülüğe ve zulme en azından sert bir yüz, kasırgalı ruh hali yaşadılar…
 
Kur’an ve Sünnet yolundan sapınca neye öfke, neye muhabbet edileceği karışıyor. Alabildiğine Peygamberin (asv) dost edinmediğini dost ve gülen bir yüz, muhabbet, peygamberin ümmetine ise darağaçları kurulacak yüz ifadeleri ve fokurdayan öfke! Meşrep, menfaat ve siyaset faklılıklarından ne din kardeşleri öfkemizde idam ettik. Ne ahiretin sevmediği, toprağın sevmediği en önemlisi Yüce Allah’ın sevmediği insanlar gönül cennetimizde yer;  yüzölçümüzde tebessüme sahip oldular...
 
Tüm duyguların sermaye olduğunu unuttuk; babamızın malı gibi yerli yersiz kullandık. Sevilmesi gerekeni sevmeği, nefret duyulması gerekene nefreti beceremedik. Yüzün arkasındaki madenleri duyguları Allah için kullanıp; din kardeşe mütebessim, zalime ve zındıkaya Allah için öfkeyi becermek duyguların ibadeti olacaktır… 
 
Kalbin, duyguların, yüzölçümlerimizin sahibinden cihazlarımızı adam gibi kullanmak niyetiyle; son söz psikoloğum Bediüzzaman’dan olsun: “Ey insafsız adam! Şimdi bak ki, mü'min kardeşine kin ve adâvet ne kadar zulümdür. Çünkü, nasıl ki sen âdi, küçük taşları Kâbe'den daha ehemmiyetli ve Cebel-i Uhud'dan daha büyük desen, çirkin bir akılsızlık edersin. Aynen öyle de, Kâbe hürmetinde olan İmân ve Cebel-i Uhud azametinde olan İslâmiyet gibi çok evsâf-ı İslâmiye muhabbeti ve ittifakı istediği hâlde, mü'mine karşı adâvete sebebiyet veren ve âdi taşlar hükmünde olan bazı kusurâtı İmân ve İslâmiyete tercih
etmek, o derece insafsızlık ve akılsızlık ve pek büyük bir zulüm olduğunu, aklın varsa anlarsın.
 
Evet, tevhid-i imanî, elbette tevhid-i kulûbu ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i içtimaiyeyi iktiza eder.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum