Yücelik ve cücelik

Kur’an-ı Kerim’de insanın; en güzel bir şekilde, yeryüzüne en uygun bir biçimde, seçkin ve ayrıcalıklı bir varlık olarak yaratıldığı, ifade edilmiştir. Sahip olduğu değerler doğuştan verilmiştir, sonradan kazanılmış değildir. Bu sebeple yeryüzündeki varlıkların efendisi konumuna yükselmiş, Kur’an’daki İlahi hitaba mazhar olmuş, melekleri bile şaşkınlıkta bırakacak ve hatta kıskandırabilecek bir düşünme kapasitesi verilmiştir. Ayrıca, diğer canlılardan farklı olarak, kavramlar üretebilecek, analizler yapabilecek ve istediği bilgiye erişebilecek istidat ve kabiliyetlerde yaratılmış tek varlık insandır.[1]

Cenab-ı Hak, insana Emanet-i Kübra sorumluluğunu vermekle, ayrı bir önem vermiştir. ‘Ezeli olan kudretiyle insanları, yokluk karanlıklarından ziyadar olan bu aydınlık âleme çıkarmış,  bütün varlıklar içinde, insanları seçmiş ve en büyük emaneti de ona vermiştir. O da haşir yoluyla ebedi saadete doğru hareket etmektedir. Bu dünyadaki işi de, ebedi saadetin yollarını temin etmekle sermayesi olan istidatlarını geliştirmektir.’[2]

İnsan; yukarıda sayılan özelliklere ve kapasiteye sahip olmakla birlikte aynı zamanda mikroptan rahatsız olabilecek kadar aciz, fakir, nâkıs, kusurlu ve zayıf olarak yaratılmış bir varlıktır. Ona büyüklük kazandıran şey; Kur'ân-ı Kerim'de: “Doğrusu biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik; ama sorumluluğundan korktuğu için onu yüklenmeyi reddettiler. O emaneti insan üstlendi.[3] Ayetindeki en geniş anlamıyla üstlendiği emanet ve sorumluluktur. Bu nedenle insanlar, hür bir yapıda yaratıldılar ve aynı zamanda Allah’ın verdiği emaneti korumakla görevlendirildiler. Evet, “İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar.”[4] İfadesinde insanın, ‘Allah’ı bilme, tanımak ve O’na ibadet etmekle yükümlü odluğu bildirilmektedir.’[5] Bununla birlikte Kur’an’ın kendi anlatım tekniği içerisinde dile getirdiği bu diyalogda önemli bir nokta daha dikkat çekmektedir. Yüce Allah, sorumluluk bilincini insana zorla yüklemiş değil veya insanı bunu yerine getirmeye mecbur kılmamıştır. Aksine bu sorumluluk tümüyle insanın tercihine bırakılmıştır. Dağın taşın yüklenmekten kaçındığı bu sorumluluğu insanın kendi iradesiyle tercih ettiği ve karar verdiği bir seçimidir. Sad-ı Taftazanînin; İman; "Cenab-ı Hakk'ın istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından (iradesini kullanmasından) sonra ilka ettiği (bıraktığı) bir nurdur."[6] Yaklaşımı bu konuyu daha da güçlendirmektedir. Bunun içindir ki, Kur’an’da kişinin kendi tercihi olmadığı takdirde Peygamber bile sevdiklerine hidayet veremez[7] buyrulmaktadır.

Ahzab Suresi, 33. Ayetin devamındaki“Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.” İfadesi, insanın çok zalim ve cahil olmasına rağmen, sınırsız istidat ve kabiliyetler verilmiş ve kendi tercihiyle bu kudsi vazifeyi yüklemiştir. O da, bu vazifeye sahip çıkıp sorumluluğunu yerine getirdiği ölçüde hem cahillik ve zalimlikten kurtulacak ve hem de değerler üstü değerlere ulaşacaktır...

İnsan; bir taraftan en yüce dereceye çıkmaya, diğer taraftan da hayvanlardan daha aşağı konuma düşmeye namzet bir varlıktır. Bu da insanın kendisine verilen istidat ve kabiliyetleri geliştirip geliştirmemesine bağlıdır. Bu da insanın, kendisine verilen değeri korumasıyla mümkündür. Aksi takdirde daha aşağı derecelere düşebilir. “Hatta bir serçe kuşuna bile yetişemez”. O zaman insan, İlahî hakikatlerin fihristi ve timsali olma özelliğini kaybeder. İnsan, iç ve dış bütünlüğüne kendisini ulaştıracak bilgilerle donatmazsa, dışı süs, içi pis et ve kemik yığınından ibaret bir varlık haline gelir. Bu durumda insanın hayvandan farklı bir yanı da kalmaz. “Belki hayvan derecesine hatta hayvandan da aşağı bir dereceye düşer.” İnsanın gerçekten 'ahsen-i takvim'e mazhar olması, kendi sorumluluklarını bilmesine, iradesini doğru yolda kullanmasına ve 'insan-ı kâmil' olmaya endeksli bir hayat yaşamasına bağlıdır.


[1] Bkz. İlahiyat Fakültesi Dergisi 10:1 (2005), Ss.37–50. Kur’an Işığında İnsanın Bireysel Sorumluluğu Doç. Dr. Temel Yeşilyurt Fırat Ü. İlahiyat Fakültesi 

[2] Bkz. Said Nursi İşaratül İ’caz Sayfa 29 Yeni Asya Neşriyat

[3] 33.Ahzab, 72.

[4] Said Nursi, Divan-ı Harb-i Örfi , Sayfa 65 Yeni Asya Neşriyat

[5] 51.Zariyat, 56. 

[6] Said Nursi İşaratü’l-İ‘caz Tefsiri,

[7] Kasas, 56, "Muhakkak sen, sevdiğine hidayet edemezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet eder." 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum