Yoksa insan için, ne temennî ederse, var mıdır?

Yoksa insan için, ne temennî ederse, var mıdır?

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Necm Suresi 1-26 ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
[Mekke devrinde nâzil olmuştur, 62 âyettir.]


1, 2-Battığı zaman necm’e (o yıldıza) and olsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve azmadı!

3-Ve (o, nefsinin) arzu(sun)dan konuşmuyor!

4-O (söyledikleri) bildirilen vahiyden başka bir şey değildir.(1)

5, 6-Kendisine (o vahyi), kuvveleri şiddetli, mükemmel bir akla sâhib olan (Cebrâîl) öğretti. Bunun üzerine (göğe) doğruldu.

7-Ve o, (bu mi‘râcında) en yüksek ufukta idi.

8, 9-Sonra (çok perdeler geçerek Rabbine) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. O kadar ki, kab-ı kavseyn (iki yay) kadar veya daha da yakın oldu!

10-İşte (Allah) kuluna vahyettiğini, vahyetti.

11-(Gözleriyle) gördüğünü, kalb(i) yalanlamadı.

12-Onun görmekte olduğu şeyler hakkında, şimdi kendisi ile mücâdele mi ediyorsunuz?

13, 14-And olsun ki, onu (Cebrâîl’i aslî sûretinde) diğer bir inişte de (mi‘râc gecesi), Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında (iken) gördü.

15-Ki Cennetü’l-Me’vâ onun yanındadır.

16-O zaman Sidre’yi bürümekte olan, bürüyordu.

17-(O haşmetli makamda Muhammed’in) göz(ü) ne kaydı, ne de haddini aştı.

18-And olsun ki, Rabbisinin delillerinden en büyüğünü gördü. (2)

19, 20-Peki gördünüz mü o Lât’ı ve Uzzâ’yı ve diğer üçüncüsü Menât’ı?

21-Erkek (çocuk) sizin de, dişi O’nun mu?

22-O takdirde bu, haksız bir paylaştırmadır.

23-Bunlar (bu putlar), sizin ve atalarınızın onlara taktığınız birtakım isimlerden başka bir şey değildir; Allah, onların hakkında hiçbir delil indirmemiştir. (Bu putlara tapanlar) ancak zanna ve nefislerin(in) arzu etmekte olduklarına uyuyorlar. Hâlbuki onlara doğrusu Rableri tarafından hidâyet (peygamber) de gelmiştir.

24-Yoksa insan için, ne temennî ederse, var mıdır?

25-Fakat son da, ilk de (âhiret de, dünya da) Allah’ındır.

26-Göklerde nice melekler vardır ki, Allah’ın dileyeceği ve râzı olacağı kimseler için izin vermesinden sonra olması müstesnâ, onların şefâatleri de hiçbir fayda vermez.

(1)“Vahiy iki kısımdır. Biri: ‘Vahy-i sarîhî’dir (açık vahiydir) ki, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onda sırf bir tercümandır, mübelliğdir (teblîğ edicidir), müdâhalesi yoktur. Kur’ân ve bazı ehâdîs-i kudsiye (kudsî hadisler) gibi. İkinci kısım: ‘Vahy-i zımnî’dir (kaynağı yine vahiy olan sünnetidir). Şu kısım, mücmel (özü) ve hulâsası vahye ve ilhâma istinâd eder. Fakat tafsîlâtı ve tasvîrâtı (geniş açıklaması) Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a âiddir. O, vahiyden gelen mücmel hâdiseyi tafsil ve tasvir; Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm bazen yine ilhâma ya vahye istinâd edip beyân eder. Veyâhut kendi ferâsetiyle (doğru anlayışıyla) beyân eder. Ve kendi ictihâdıyla yaptığı tafsîlât ve tasvîrât, ya vazîfe-i risâlet (peygamberlik vazîfesi) noktasında ulvî kuvve-i kudsiye ile beyân eder. Veyâhut örf ve âdât (âdetler) ve efkâr-ı âmme (umûmun fikirlerinin) seviyesine göre beşeriyeti (insan olması) noktasında beyân eder.” (Zülfikār, 19. Mektûb, 6)

(2)Bakınız; (sahîfe 281, hâşiye 1)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.