Yetersiz kalmak en büyük sermaye

Dün, hedefin hüzünle buluştuğu bir gündü.
Ramazanın huşusu ile birlikte yorgunluğun sabır gerektiren sevabı bir aradaydı.
İş, çalışma temposu, temmuz sıcağı ve sonuç alınamayan veya uzayan, zamanın baskıladığı meşguliyetler kıskacında bir gündü.

Tam da bu demde Ramazan’ın teslimiyet ruhu içinde bir hamiyet sizi harekete geçiriyor.
Ümitle canlanıyorsunuz, sükunetle düşünüyorsunuz, hizmetle varoluyorsunuz ki, altyapı eksikliği, kaynak problemi ve proje ekibi gibi belirsizlikleri çözme ve çaresizlikleri karşılama halini yaşadığınız bazı günlerin daralan makasını açıyor, ferahlatıyor ve hadiselerin yükünü küçültüyor.

Beş mevsimi bir güne sığdırdığımız kabz ve bast halleri içinde gidip gelirken, türbülansa girdiğimiz her teşebbüs kendi dinamiği kadar bilinmeyenleri ve bilinenleri ile sizi geliştiriyor, kamçılıyor, acizleştiriyor ve sahibimize iltica edip metanetle durmayı öğretiyor yaşananlara.

Hayat, bildiklerimizin bilinmeyenine yolculuk girişimi oluyor. Her öğrenme bir öncekini eleme, test veya pekiştirici özellik katıyor.

Belirsizliklerimiz, bildiklerimizin davetçisi olurken, tekamülün bir basamak öncesi acemilikler, yerini hüsn-ü kabullere bırakıyor. Yeterki safiyet olsun, politik akıl olmasın ve bildiklerimiz hikmetin kapısında öğrenci kalsın.

Bir iş, bir fiş değildir elbette. İş, bir faaliyet halkasının parçası olarak alemşümul bir mananın inşasına katkı yapacaksa, idrakimizi aşan bir taksim, teşrik ve teşvike ihtiyacı vardır.

Bir işin potansiyeli, hedefi, kurgusu, paydaşları, süreçleri, riskleri, avantajları, fırsatları ve öğrettikleri ile yaşanılanların bütünü insan kapasitesinin çıtasını gösteriyor.

Yorulduğumuz her dem, barınamadığımız her an, sığamadığımız/sığınamadığımız  her alan, kabullenemediğimiz her şüpheli şey; Bizi ya yeni bir yolculuğa ve inkişafa hazırlıyor ya da bizi bizden alıp vazgeçilen, iddiaları kaybeden  ve teşebbüs ruhuna Fatiha okuyan  bir meyyit mesabesine indiriyor.

Dünya, bize iki yol gösteriyor. Hayat ve teşebbüs ise, ikilemlerin hayır ve şer, müspet ve menfi kıskacında tercihlerimizle külli iradeye bağlandığımız hür bir teşebbüse veya şahsileşerek nefsin bumerangına teslim olan kapalı bir sistemin atalet zindanına sevk ediyor.

Yetersiz kaldığımızda, aslında yeterliliği öğreniyoruz. Yeter ki, hedefin çıtasını düşürmeyelim ve kendimizi aşalım.

Yetersizlik, ihtiyacı gösterir, “ihtiyaç ise medeniyetin üstadıdır.”

Muhtaç olan ve ihtiyaç duyan, işin peşine düşer. Hem büyük kulenin başından düşmekten kurtulur, hem de nefsi düşürür.

Düşünmek ve işi/emaneti düşürmemek, acz ve fakr halinde rahmeti celb eder. Ve cefaya talipli olmak ve talep etmekle matlubuna varan bir talebe olunur.
Ve sürekli dersine çalışır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum