Yetenek (siz/li) misiniz?

Yetenek, yapabilirlik, becerebilirlik potansiyelidir. Başka bir deyimle “…e bilirlik” demektir.

Kişisel gelişim modasının etkisi ile motivasyon rüzgârında üstün yetenekler bir şekilde kendilerini gösteriyorlar.

İnsanlık tarihinde bütün yenilikler, icad ve keşifler yeteneklerin vesilesi ile ortaya çıkmıştır.

Bir özel televizyon (NTV) kanalında yayınlanan “yetenek/sizsiniz” konulu yarışma programı bu yazıya vesile oldu.

 

Lise öğrenim dönemlerinden (1970’li yıllar) bu yana kişisel gelişim konuları ilgimi çekmektedir. O zamanlar pek ilgi gören bir alan sayılmazdı. 1990’lı yıllardan itibaren bir kişisel gelişim furyası başladı gidiyor. Her alanın hakkını veren iyileri olduğu gibi istismar edenleri ile dejenere edenleri de olabiliyor. Kişisel gelişim konusu da bu alanlardan. Hep ilgi duyduğum bir konudur.

 

Yine lise dönemlerimizden bu günlere kadar zamanda Risale-i Nurları da okuyor istifade edip hayata geçirme gayretindeyim şükürler olsun. Bu tarz okumalar, Risale-i nurları anlamakta ve Risale-i nur sayesinde diğer kaynakları anlamakta karşılıklı fayda sağladığını görüşündeyim. Merak saiki ile piyasaya çıkan yerli telif, yabancı kaynaklı tercümeler olmak üzere birçok yayını inceleme fırsatı buldum. Okuduklarımdan çıkarımlarımı Yeni Asya’da “Kesit” köşesi ve Kariyer sayfasında “Çizgi üstü” köşelerinde okuyucularla paylaşmaya gayret ettim. Şimdi de Risale Haber  sayfalarında mülâhazalarımızı paylaşmaya devam ediyoruz.

 

Kişisel gelişim konusunda farklı yaklaşımlar,  değerlendirmeler, olumsuz görüş sahibi ön yargılar söz konusudur.

Kişisel gelişime genelleme yaklaşımla karşı çıkmak, “acz muhalefetin menşei, zaaf gururun madeni” tepsine daha uygun düşüyor. Neyse…

Toptancı genellemeci hükümler akılcı ve mantıklı bir yaklaşım değildir. Konuya adalet terazisi ile olumlu olumsuz yönleri dikkate alarak hüküm vermek lazımdır. Araçları amaçlarla karıştıranlar isabetli hüküm veremezler. Teknik ve yöntemlerin araç olduğunu bilmek, aracın değeri kadar önem atfetmek gerekir. Belirli bir beceri kazanmaya sihirli değnek gibi anlam yüklemek mübalâğasına itibar edenler pazarlama ve satış mağduru oluyorlar.

 

Kişisel gelişim, yeteneklerin geliştirilmesi, insana donanım, meziyet, maharet kazandırılmasıdır.  Aslında -eski özgün deyimiyle-  “insan-ı kâmil” e yolculuktur. Önce kendini bilmek ve tanımakla başlar. Kendini bilen nefsini bilendir. “Nefsini bilen de rabbini bilir…”  kişidir. “Her şeyin iyisine bak kaidesi” ne göre bakmak esastır.

Esasında donanım ve yetenekler gayret ve çalışma ile elde edilmiş araçlardır.  Araçlar kullanılan amaçlara göre anlam ve değer kazanır demiştik başta. Bu da kişinin inançları, hayat değerlerine bağlıdır.

 

Yukarıda bahsi geçen “yetenek/sizsiniz” konulu  televizyon programındaki yarışmalarda ortaya konulan bir çok yetenekler için içimden “vah vah zavallı insanlar kendilerini göstermek, şöhret olmak için o kadar zamanını harcamışlar…” dediklerim olduğu gibi “Afferin!!!.  Bravooo!...Helâl olsun!...” gibi takdir hislerini depreştirenler de oluyor. Kim neyi takdir ediyorsa inanç ve değerlerine göre takdir ediyor.

 

Meselâ; 65 yaşındaki bir adamın silindir üzerindeki tahtaların üzerindeki denge gösterisinden çıkan mesaj, her şeyden önce sağlıklı bir insan olduğunu, eksersizleri sayesinde yaşından gençlerin üzerinde  performans gösterdiği görülüyor.

50 yaş üzerindeki bizim jenerasyon bir insan, abdest alırken tek ayak üzerinde ayaklarını yıkayıp çoraplarını giymekte zorlanıp zorlanmadıklarını bir test etsinler de görsünler sağlık neymiş yetenek neymiş.

Her ne yetenek olursa olsun en azından insan anatomisi, fizyolojisi, biyolojisi bakımından insan için artı bir kazanımdır. Sağlıklı olma göstergesidir.

 

Her bir yetenek yaratılışta insana emanet potansiyelin açığa çıkarılmasıyla Esma’ya bir şekilde mazhariyettir. Cenabı Hakkın isim ve sıfatları, ilim, irade, kudret olarak tecelli etmektedir.

Bediüzzaman Said Nursi şöyle diyor:

“Hakîm-i Ezelî, inâyet-i sermediye ve hikmet-i ezeliyenin iktizâsı ile, şu dünyayı, tecrübeye mahal ve imtihana meydan ve Esmâ-i Hüsnâsına ayna ve kalem-i kader ve kudretine sayfa olmak için yaratmış. Ve tecrübe ve imtihan ise neşv ü nemâya sebeptir. O neşv ü nemâ ise, istidadların inkişafına sebeptir. O inkişaf ise, kabiliyetlerin tezâhürüne sebeptir. O kabiliyetlerin tezâhürü ise hakâik-ı nisbiyenin zuhuruna sebeptir. Hakâik-ı nisbiyenin zuhuru ise Sâni-i Zülcelâlin Esmâ-i Hüsnâsının nukuş-u tecelliyâtını göstermesine ve kâinatı mektubât-ı Samedâniye sûretine çevirmesine sebeptir. İşte şu sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iledir ki, ervâh-ı âliyenin elmas gibi cevherleri, ervâh-ı sâfilenin kömür gibi maddelerinden tasaffî eder, ayrılır.”(Sözler 491)

 

Yukarıdaki paragraf, Sözler Risalesinin  29. Sözün son bölümü olan “Remizli bir Nükte” ile başlıklı bölümde istidat ve kabiliyetlerin bizim için ne anlam ifade ettiği izah ediliyor. İstidatların inkişafı, kabiliyetlerin zuhuruna dikkat çekiliyor. “Yetenek” kelimesiyle ifade edilemeyen istidat ve kabiliyet kavramları arasındaki nüansa dikkat...

 

İstidat, fıtrattaki potansiyel anlamına gelirken, kabiliyet potansiyelin kuvveden fiile geçirilmesi olarak anlaşılmalı.  Yetenek ise hem istidat hem kabiliyet yerine kullanılıyorsa da tam karşılamıyor.

İstidatların inkişafı kabiliyetlerin zuhuru aslında esma tecellisine mazhariyettir.

Bir de “hakaik-i nisbiyenin zuhuru” yine kabiliyetlerin zuhuru ile mümkündür. 

Hakaik-i nisbiye,  göreceli olarak hakikatı anlayabilmek idrak edebilmektir. Kıyaslama ile Esmay-ı İlahi tecellilerini insan kendindeki bir vasıfla Allah(c.c)’ın  isim ve sıfatlarını anlayabilir.  Hakikat nedir öğrenebilir. Bunu da Marifetullah olarak biliyoruz.

 

Kabiliyetin ortaya çıkarılması farkındalık derecesini, yani şuurlanmayı artıracaktır. Sesler ve renkler arasındaki farkı fark eden kâinat kitabındaki sesler ve renkler arasındaki mükemmelliği, ilahi sanatı daha iyi anlayacaktır. Bir ressam ve bir müzisyenin kâinat kitabını okuyuşu ile kaba saba yontulmadık sıradan insanların bakışı bir olur mu? Keza her bilim dalı kendi alanındaki tecellileri daha iyi görebilir.

İnsan yaratılışı gereği ihtiyaçlarını elde etmek için ömür boyu öğrenmeye mecburdur. İhtiyaçların temininde mutlaka birçok bilgi, beceri, yeteneklerin önemi vardır.

 

Cenab-ı Hakkın Esma tecellilerine bütüncül bakmak lazımdır. Yeteneklerle donanım sebeplere başvurmak olan Hakîm isminin tecellisidir sonuçların elde edilmesi, Rahman, Rahim, Kadir gibi isimlerin tecellisine bağlıdır. Bütün sebepler yerine geldiği halde beklenen netice Allah isterse hasıl olacağına itikat, ehli sünnet anlayışıdır.

Ömür sermayesi, beden emaneti, istidatlar, kabiliyetler, akıl, duygular, lâtifelerin nimetinin hakkını vermek, şükrünü eda etmek için sahip olunan potansiyel mümkün olan en üst seviyede inkişaf ettirmek kulluk sorumluluğudur.

 

İnsan bedeninde ne kadar kas varsa ve de hepsi işler vaziyette olursa insan sağlıklıdır, motor becerileri üst seviyededir.

İnsanda ne kadar, duygu ve lâtife varsa her birinin kendine özgü midesi ve gıdası vardır. Ona göre beslenmelidir.

İnsaniyetin tekâmülü vicdanın tekâmülüne bağlıdır. Vicdan için lazım olan 4 şey;

“Vicdanın anasır-ı erbası (dört unsuru), (1)zihin, (2)irade, (3)his ve (4)Lâtife-i Rabbaniyedir.

Zihnin (1)Marifetullah, iradenin (2)İbadetullah, hissin (3)Muhabbetullah, lâtifenin (4)Müşahedetullahtır. Takva denilen ibadet-i kâmile dördünü birden tazammun eder.” (Hutbe-i Şamiye Zeyli)

 

Bu helezonik döngü ve süreç, 20. Mektubun mukaddemesinde şöyle yer almaktadır:

“Kat'iyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi(1) Îman-ı Billahtır.

Ve insaniyetin en âlî mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, Îman-ı Billah içindeki (2)Marifetullahtır.

Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o Marifetullah içindeki (3)Muhabbetullahtır.

Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en safi sevinç, o Muhabbetullah içindeki (4)Lezzet-i ruhaniyedir.” İşte insan-ı kâmil yolunun yöntemi.

 

İstidat, kabiliyet, yetenek, kişisel gelişim adı her ne olursa olsun araçlardır. Baştaki sözü tekrar ederek ısrarla iddia ettiğim husus araçlar amaçlara göre değer kazanır veya kaybeder.

Ölçü nedir?

“Kırk yıllık ömrümde, otuz yıllık tahsilimde dört kelime öğrendim” diyor Bediüzzaman Mesnev-i Nuriye’de. Bu dört kelime;

“(1)Niyet, (2)Nazar, (3)Mânây-ı Harfi, (4)Mânây-ı İsmi” dir. Tafsilatına yerinden bakın.

 

Niyet ve bakış açısına göre yeteneklerin geliştirilmesi anlam kazanır. İnanç ekseninde, doğru belirlenmiş amaçlar için geliştirilen her yetenek kişisel gelişimdir. Herkes için elzemdir.

Zihin kaslarını ömür boyu işletmek sürekli öğrenmekle mümkündür.

Beynini kullanmayanlar ileri yaşlarda alzahimer(bunama) ya düçar olur.

Beden kaslarını kullanmayanda erken yaşlarda temel ihtiyaçlarını karşılayamaz.

Sürekli öğrenme hali farkındalık şuurunu geliştirir.

 

Zihin kaslarının en etkin geliştirme aracı ise Risale-i Nur okumaktır. Cehl-i mürekkebin hemşiresi ülfet ve gaflet perdelerini kaldırır. Sıradan insanların bakıp göremediklerini kâinat kitabının her zerresinden en büyük küresinde gösteriyor.

Yeteneklerini geliştirme yolunda fiziksel ve zihinsel aktivite halinde olmanın adıdır kişisel gelişim.

Gelişmiş insan dümdüz yaşayan sıradan insanların göremediklerini görür, duyamadıklarını duyar, yapamadıklarını yapan insan demektir. Feraset ve basiret sahibidir. Her şeyin iyisine bakar. Güzel görür, güzel düşünür ve hayatından lezzet almasını bilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum