Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuştur, baksınlar!

Yeryüzünde hiç dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuştur, baksınlar!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Rum Sûresi 7-11. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

7-(Onlar) dünya hayâtından (yalnız) görünüşte olanı bilirler; (*) çünkü onlar, âhiretten gafil olanların ta kendileridir.

8-(Onlar) Allah’ın, gökleri ve yeri ve ikisi arasında bulunanları, ancak hak ile (yerli yerinde) ve belirli bir ecel ile yarattığını, kendi nefislerinde hiç düşünmediler mi? Şübhesiz ki insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı gerçekten inkâr eden kimselerdir.

9-(Onlar) yeryüzünde (hiç) dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuştur, baksınlar! (Onlar) kendilerinden kuvvetçe daha şiddetliydiler; hem yeryüzünü işlemişler ve onu bunların i‘mârından daha çok i‘mâr etmişlerdi; peygamberleri de onlara mu‘cizeler getirmişti. Demek Allah onlara zulmetmiyordu, fakat (onlar, bu isyanlarıyla) kendi nefislerine zulmediyorlardı. (**)

10-Sonra, o kötülük edenlerin âkıbeti çok kötü oldu. Çünki Allah’ın âyetlerini yalanladılar ve onlarla alay ediyorlardı.

11-Allah, (ilk olarak mahlûkatı) yaratmaya başlar; sonra onu (o yaratmayı âhirette tekrar) iâde eder; sonra ancak O’na döndürüleceksiniz.

(*) “Dünyanın üç yüzü var. Birinci yüzü: Cenâb-ı Hakk’ın esmâsına (isimlerine) bakar. Onların nukūşunu (nakışlarını) gösterir. Ma‘nâ-yı harfiyle (varlıkların Allah’ı gösteren cihetiyle), onlara âyinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektûbât-ı Samedâniyedir (Allah’ı ta‘rîf eden mektûblardır). Dünyanın bu yüzü gāyet güzeldir. Nefrete değil, aşka lâyıktır. İkinci yüzü: Âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır, Cennetin mezraasıdır, rahmetin mezheresidir (çiçekliğidir). Şu yüzü dahi evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkīre değil, muhabbete lâyıktır. Üçüncü yüzü: İnsanın hevesâtına (heveslerine) bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel‘abe-i hevesâtı (heveslerinin oyuncağı) olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünki fânîdir, zâildir (geçicidir), elemlidir, aldatır. İşte hadîsde vârid olan (gelen) tahkīr ve ehl-i hakīkatin ettiği nefret bu yüzdedir. Kur’ân-ı Hakîm’in kâinâttan ve mevcûdâttan (varlıklardan) ehemmiyetkârâne (ehemmiyet vererek), istihsankârâne (güzel bularak) bahsi ise; evvelki iki yüze bakar. Sahâbelerin ve sâir ehlûllahın (Allah dostlarının) merğub (rağbet edilen) dünyaları, evvelki iki yüzdedir.” (Sözler, 32. Söz, 290)

(**) “İşte muzır (zararlı) kâfirler ve kâfirlerin yolunda giden sefihler (beyinsizler), Cenâb-ı Hakk’ın hayvanâtından bir nev‘-i habîsdirler (pis bir tâifedirler) ki, Fâtır-ı Hakîm (herşeyi hikmetle yaratan Allah) onları dünyanın i‘mârı için halk etmiştir (yaratmıştır). Ve mü’min ibâdına (kullarına) ettiği ni‘metlerin derecelerini bildirmek için, onları bir vâhid-i kıyâsî (ni‘metlerini ortaya çıkarmak için ölçü) yapmıştır. Âkıbette (sonunda) müstehak oldukları Cehenneme teslîm edecektir.” (Lem‘alar, 17. Lem‘a, 125)