Yeryüzünde dolaşın da o günahkârların âkıbeti nasıl olmuş bakın!

Yeryüzünde dolaşın da o günahkârların âkıbeti nasıl olmuş bakın!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Neml Sûresi 65-70. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

65-De ki: “Göklerde ve yerde Allah’dan başka kimse gaybı bilmez.” (Onlar) ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

66-Hayır! Onların âhirete dâir bilgileri pekişmiş (kendilerine ard arda yeterince ma‘lûmât verilmiş)tir. Fakat onlar (yine de) ondan şübhe içindedirler. Bil‘akis onlar, ondan yana kördürler.

67-Hem inkâr edenler dedi ki: “Biz ve atalarımız, toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi muhakkak (kabirlerimizden) çıkarılacak kimseleriz?”

68-“Yemîn olsun ki biz de, daha önce atalarımız da bununla (bu diriltilme ile) va‘d olunduk; bu evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.”

69-De ki: “Yeryüzünde dolaşın da o günahkârların âkıbeti nasıl olmuş bakın!” (*)

70-(Habîbim, yâ Muhammed!) Artık onlara karşı üzülme ve (size) tuzak kurmakta olduklarından dolayı sıkıntıda olma!

(*) “Bütün masnûâtta (san‘atlı varlıklarda) gāyet hassas mîzanlarla (ölçülerle) a‘zâlarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurgaya, bir çiçekli nebattan milyarlar, trilyonlar çiçekler açan bahar çiçeğine kadar, israfsız ölçülerle bir tenâsüb (uygunluk), bir müvâzene (denge), bir intizam, bir cemâl (güzellik), bir hüsn-i san‘at (güzel san‘at) yapan ve her zîhayâtın (canlının) hukūk-ı hayâtını (hayâtının haklarını) kemâl-i mîzanla (tam bir ölçüyle) veren; iyiliklere güzel netîceler ve fenâlıklara fenâ netîceler verdiren ve Âdem zamânından beri tâgī (azgın) ve zâlim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini pek kuvvetli ihsâs ettiren (hissettiren) bir adâlet-i sermediye (dâimî adâlet), elbette ve hiç şübhe getirmez ki: Güneş gündüzsüz olmadığı gibi, o hikmet-i ezeliye, o adâlet-i sermediye âhiretsiz olmazlar ve ölümde en zâlimlerin ve en mazlumların bir tarzda gitmelerinde âkıbetsiz (netîcesiz) bir dehşetli haksızlığa, adâletsizliğe, hikmetsizliğe hiçbir vecihle (cihetle) müsâade etmezler.” (Asâ-yı Mûsâ, 7. Mes’ele, 19)