Yeni dönem Said Nursi ile şekillenecek

Yeni dönem Said Nursi ile şekillenecek

Risale-i Nur Enstitüsü'nün düzenlediği panelden notlar

Risale-i Nur Enstitüsü, ana teması; “Said Nursi’ye göre Toplumsal Hareketler ve Bir Arada Yaşama Prensipleri” olan 9. Risale-i Nur Kongresi’ni İstanbul Sütlüce’deki Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirdi. Kongre’nin sonuç bildirilerinin okunmasının ardından Av. Kadir Akbaş’ın moderatörlüğünde panelistler; Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Mehmet Altan, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Prof. Dr. Ahmet Battal sırasıyla söz aldılar. Moderatör Kadir Akbaş; ‘Risale-i Nur Ehli imanın imdadına gönderilmiştir. Türkiye ötekileştirici ve dışlayıcı bir dönemden geçiyor. Risale-i Nur’un doğru anlaşılması ve perdelenmemesi ayrıca önem arz ediyor’ diyerek panele start verdi.
 
Bediüzzaman ülkemizde demokrasi kültürünün oluşmasını sağladı
 
Panelde ilk sözü alan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sadece Türkiye’de değil dünyada da ciddi bir belirsizlik varolduğunu ve kavramların karıştığına dikkat çekerek, “Bir psikolojik savaş yaşıyoruz. Bu savaş içerisinde kavramlar kirletiliyor, anlamlar değiştiriliyor. Bu anlamlarla sembolller oluşturuluyor. Semboller üzerinden savaşlar yapılıyor” dedi.  Hayatında bu derece yanlış anlaşılan bir insanın çok az olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tarhan, “Bu toplum ve siyaset Bediüzzaman’ı gittikçe tanımaya başladı. Öyle ki Bediüzzaman istismar edilmeye başlandı. Risale-i Nur’un istismarının yapıldığını da görüyoruz. Bunun önüne geçmek için derin çalışmalara ihtiyaç var” diye konuştu. 
Bediüzzaman’ın birlikte yaşama bilincine dair Türkiye’de bir demokrasi kültürünün yerleşmesini sağladığını belirten Prof. Dr. Tarhan, şunları kaydetti: 
 
“Türkiye bir Mısır gibi, Ortadoğu’daki kaotik toplumlar gibi değilse, burada Bediüzzaman’ın getirdiği demokrasi kültürünün büyük etkisi var. Demokrasiyi biz hep Batı değeri olarak kabul ediyoruz. İslâm toplumlarına baktığınızda, bu durumun Asr-ı Saadet’te yaşandığını görüyorsunuz. Daha sonra ikinci plana düşmüş. İnsanlık İkinci Dünya savaşını yaşayınca demokrasinin kıymetini anlamış. Biz böyle bir savaş yaşamadığımız için, bunu yeni yeni anlamaya başlamışız. Bediüzzaman bunları İkinci Meşrutiyet’te, Münazarat’ta söylemiş. O zaman meşrutiyet olarak söyleneni demokrasi olarak tanımlayabiliriz. 
 
“İstibdat hayvaniyetten gelmedir, diyor. Bir insan müstebid ise, totaliterse, her şeyi ben biliyorum diyorsa, bu şiddetli bir ifade... Bediüzzaman medresedeki istibdatla ilgili şöyle yapmış; o 30’lu aşlarda İstanbul’a gidip kaldığı handa duvara ‘Her suale cevap verilir sual sorulmaz’ yazmasına yüzeysel baktığımızda; ‘Kendisini tanıttırmak, dikkati çekmek için yapmıştır’ deriz. Bir sebep bu, ama diğer bir sebep ise; medreselerde hiç soru sorma diye bir durum yok. Buyurgan bir sistem. Bediüzzaman bu sistemi tersine çevirip ezber bozuyor. Bu yazdığıyla talebenin soru sorma isteğini uyandırıyor. Aslında bu eğitim sisteminde devrimdir. Türkiye’deki eğitim sistemi halen bu seviyede değil. Yakalayamadığımız bu eğitim sistemini Bediüzzaman yüz sene öncesinde yakalamış.  Hürriyet için şöyle söylüyor ve demokrasi tanımında ‘Hissiyatı ulviyeyi uyandırır’ diyor. Adalet, meşveret ve kanunda cem-i kuvvet olarak tanımlıyor. Güç şahıslarda değil kanunlarda olacak. Ve bu üçünü o tarihlerde savunuyor.  Müspet hareket açısından Bediüzzaman’ın siyasete kattıklarına baktığımızda insan davranışı açısından üç türlü siyaset tarzı var: Kişiler üzeriden yapılan siyaset. Olaylar üzerinden yürüyen siyaset ve bir de kavramlar üzerinden yapılan siyaset. Bediüzzaman kavramlar üzerinden büyük bir vizyon geliştirmiş. Hiç bir siyasî cereyana katılmamış. Güç odaklarıyla pazarlığa girmemiş. Pazarlığa girenler ise dini siyasete alet zorunda kalmışlardır. Dâvâlarını, hatta Risale-i Nur’u alet etmek zorunda kalmışlardır. Bu yüzden Bediüzzaman hileyi hilesizlikte bulmuştur. 
 
“Risale-i Nur’dan edindiğime göre müspet hareket Rıza-yı İlahiyi ön plana alır. Hedef noktasında müspet hareket iman hizmetini hedef olarak seçmektir. Bediüzzaman müspet hareket metodunu tesadüfen bulmamıştır. Bu asrı iyi okuduğunu görüyoruz.”
 
Said Nursî’nin fikirlerinin daha da önem kazanacağı bir döneme giriyoruz
 
İkinci panelist Prof. Dr. Mehmet Altan geçenlerde bir vesileyle Van’a gittiğini ve Said Nursî’nin çilehanesini gördüğünü belirterek, “Yeni Said dönemindeki arayışı gerçek dindarlık ve gerçek inanç vicdanlı insanlık demektir. Zaman içinde gördüm ki, siyaseti din üzerinden yapmakta neden mesafeli olduğunu daha iyi anladım” diye konuştu. Prof. Dr. Altan şöyle devam etti:  
 
Hukukun temelinde dinin olduğunu ve bu sebeple din ve hukuk ayrımı yapılamayacağını belirten Prof. Dr. Altan şöyle devam etti: “Esas olan insandır. Said Nursî’nin de vurguladığı gibi, yeryüzündeki bütün insanların temel hakları  demokrasiyle, çoğulculukla korunacaktır. 
“Said Nursî’nin söylediği en büyük meseleler; bölünmüşlük, cehalet, fakirlik… Peki neden? Yani kutsal kitabın doğruluğu ve güzelliği ile uygulaması arasındaki fark nereden çıkıyor? Onun için o da bunu müsbet ve menfi olarak ikiye ayırıyor. 
“Bir de neden böyle bir cehalet, neden böyle bir fukaralık bu âlemde söz konusu? Bunu nasıl tartışmak, nasıl değerlendirmek, buna nasıl bakmak gerekir diye de özeleştirel noktadan bakmak lâzım. 
“Yeni dönemde Türkiye’de askerî vesayet üzerinden siyaset olmaz, dini siyasete alet etmek, yahut din istismarı üzerinden de siyaset olmaz. Onun için böyle toplantıların önemi artıyor. Buradaki söylenen temel yapı, aslında vatandaşlık hukukudur. 
 
“Aradığımız şey birbirine benzemez insanların bir arada huzurlu, özgür, zengin bir ortamda nasıl yaşayacağı… Bunun adı, işte tam da Said Nursî’nin altını çizdiği gibi, demokrasidir, temel hak ve özgürlüklerdir ve insanın en kutsal kabulüdür. Bunu inkâr ederek Müslümanlık da olmaz, siyaset de olmaz, bu hedeflere varmak da mümkün olmaz. Bunu Türkiye çok fena şekilde sona eren bir dönem sonunda anlıyor. 
Gerçek dindarları ve inanç sahiplerini üzen farklı uygulamaları görüyoruz. Bu yeni Türkiye’de geçerli olabilecek bir saydamlıkla yapan bir düşünce adamı, bir çile insanı olarak Said Nursî daha da önem kazanacaktır. Yeni döneme bir taraftan küreselleşmenin dünya değerleri, bir taraftan da onun belki bu topraklardaki fiilî bir yerel izdüşümü olarak Said Nursî terkibinden yeni dönemi aramanın mümkün olduğunu düşünüyorum.”
 
Farklılıklarımızı hoşgörüyle yaşarız
 
Prof. Dr. Mustafa Erdoğan da, her grup ve toplumun kendi işlerini kendilerinin görmesi gerektiğini belirterek, merkeziyetçilik düşüncesinin buna müdahale edeceğini söyledi. Prof. Dr. erdoğan şöyle devam etti: 
“Vicdan özgürlüğünün temel gereği olarak hiç kimse derin inançlarına aykırı olarak yaşamaya zorlanmamalıdır. Evrensel değerlerin dahi vicdan üzerine zorla dayatılması doğru değildir. Farklılıklar içinde birlikte yaşamanın temel sağlayıcısı hoşgörü olmalıdır. Hoşgörü; bir başkasının onaylamadığı bir davranışı değiştirmek için güç kullanmayı reddeder. Onaylamadığımız bir davranışı değiştirmek için kamu gücüne başvurmak aklın sürgüne gönderilmesi demektir. Bir şey yapmaktan kaçınmak, bazı durumlarda bir şeyler yapmaktan daha değerlidir. Hoşgörü bunu benimser. Hoşgörü, başkalarına yukarıdan bakmak değil fakat onaylamadığı bir görüşe müdahale etmemeyi gerektirir. Adalet herkese hak ettiğini vermektir. Adalet zulmün karşıtı olarak tanımlanır.”
 
Demokrasi önce nefislerimizden başlar
 
Panelin son konuşmacısı olan Prof. Dr. Ahmet Battal ise, “Bu dünyada “bir”den “çok” oluyoruz ve farklılaşıyoruz” diyerek, farklılıklarımızın bazen kızgınlık ve kavga sebebi olduğunu söyledi. Battal, “İşte, o yüzden birbirimizi hoşgörebilmemiz aslında çok önemli bir prensip. Farklılıklarımız zenginliğimiz olabilir. Aslında bizim bir imtihanımız olan farklılıklarımızı gereğinden fazla abartmazsak imtihanı kazanabiliriz” dedi.  
 
Yeni Asya

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum