Yargının 28 Şubat ile imtihanı

12 Eylül davası darbeci Evren’in ölmesi ile kapatıldı, Balyoz ve Ergenekon davası çökertildi. Darbecilerden geriye kalan 28 Şubat davası ise devam ediyor. Lakin kamuoyunda darbeciler lehine yapılan propaganda ve hâkimler üzerindeki baskı bu davanın sonunun da aynı olacağı havasını gösteriyor.

Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997 de almış olduğu kararlar yepyeni bir darbenin nasıl yapıldığını göz önüne sermişti. Darbe için gerekçe yine aynı idi: İrtica. Bu kararlar ülkemizde siyasi, hukuki ve toplumsal alanlarda birçok değişikliğe sebep olmuştur. 1000 yıl sürecek denilen 28 Şubat süreci ancak 10 yıl yaşayabilmiştir.

Pekiyi, bizim yaşadıklarımız neydi o zaman. On binlerce asker ki içinde deniz subayı olarak ben de bulunuyorum ordudan atıldı. Üniversitelerde, kamu kurum ve kuruluşlarında sayısız fişleme ve kıyım yapıldı. Sahi neydi o gün yaşadıklarımız?

Bu cürümlerin failleri bunlar değilse, başka yaşam boyutlarından birileri mi yaptı? Ya da biz başka boyutlarda mı yaşadık olup biten onca şeyi Lütfen aklımızla kimse alay etmesin.

Biliniz ki, ağzını açıp bir kelam etmeye kimseler cesaret edemezken, bizler vesayetin planlandığı karargâhlarda duruşumuzla, yaşantımızla darbeci zihniyete karşı direndik. Ve kimseler bilmezken haşhaşiliğin ne olduğunu, kitap yazarak 90'lı yıllarda keşfetmişiz ve haykırmışız haşhaşi - darbeci işbirliğini...

Korkarım bu işbirliği halen devam etmekte. Birbirlerini çaktırmadan aklamakta ve yeniden 1000 Yıllık planı işletmeye çalışmaktadırlar. Kuzu postuna bürünmüş mankurtlara aldanmamak için gözleri dört açmak gerekir.

Aslında darbecilerle mücadelede önemli bir yol kat edilmişti. Lakin bu sefer FETÖ örgütü ortaya çıktı ve darbecilere kumpas yaptığının anlaşılması ile mücadele akim kaldı. Evet kumpas yapılmış ve Fetullahçı örgüt mensuplarının önü açılmıştır lakin ortada birde darbe adına yapılan yüzlerce eylem vardır. Bir kalemde hepsinin üstünü çizmek yargının büyük bir imtihanıdır. Bu imtihanı kaybetmemesi adına 28 Şubat 1997 tarihinde neler yapıldı bir hatırlayalım bakalım:

Biliniz ki, kimseler cesaret edemezken ağzını açıp bir kelam etmeye, bizler vesayetin planlandığı karargâhlarda duruşumuzla, yaşantımızla direnmişiz darbeci zihniyete gözlerinin içine baka baka!... Ve kimseler bilmezken haşhaşiliğin ne olduğunu, taaa 90'lı yıllarda keşfetmişiz ve haykırmışız haşhaşi - darbeci işbirliğini...

Korkarım bu işbirliği halen devam etmekte... Birbirlerini çaktırmadan aklamakta ve yeniden 1000 Yıllık planı işletmeye çalışmaktadırlar... Açın gözlerinizi!... Kuzu postuna bürünmüş mankurtlara aldanmayın!.. kimse...

Biliniz ki, kimseler cesaret edemezken ağzını açıp bir kelam etmeye, bizler vesayetin planlandığı karargâhlarda duruşumuzla, yaşantımızla direnmişiz darbeci zihniyete gözlerinin içine baka baka!... Ve kimseler bilmezken haşhaşiliğin ne olduğunu, taaa 90'lı yıllarda keşfetmişiz ve haykırmışız haşhaşi - darbeci işbirliğini...

Korkarım bu işbirliği halen devam etmekte... Birbirlerini çaktırmadan aklamakta ve yeniden 1000 Yıllık planı işletmeye çalışmaktadırlar... Açın gözlerinizi!... Kuzu postuna bürünmüş mankurtlara aldanmayın!.. Her şey Refah Partisinin 1995 tarihinde sandıktan yüzde 21 oyla 158 milletvekili almasiyla başlamıştı. 1996’da YAŞ toplantısında ilk sinyaller gelmiş, Başbakan Erbakan’a karşı Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya dünya üzerinde görülmemiş bir küstahlıkla sofrasına rakı istetmişti.

Barolar, üniversiteler, yargı, TÜSİAD ve beşli çete ile birlikteki kurumlar konuşmalarında laiklik, şeriat ve irticaya dikkat çekerek psikolojik harekat yapmışlardı. Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz sahneye çıkmış Kalkancı olayları kurgulanmıştı.

11 Ocak 1997 de Başbakan Erbakan’ın iftar yemeği vermesiyle manşetlere şeyhlere iftar yemeği verildi diyerek irticanın hat safhaya çıktığı vurgulanmış Taksime Cami, defileler yasaklanıyor gibi manşetler ile askerlere mesaj verilmeye çalışılmıştı.

Sincan Belediye Başkanının Kudüs Gecesinde düzenlediği “Cihat” oyunu ile ertesi gün çıkan manşetler ile ortam iyice gerilmiş Belediye Başkanı tutuklanmıştır. Donemin Başsavcısı Vural Savaş, Erbakan’ın ülkeyi iç savaşa sürüklediğini açıklamıştır.

Sincan da tanklar sokağa çıkarılmış, halka gözdağı verilmiş, Güven Erkaya irticanın PKK’dan daha tehlikeli olduğunu söylemiştir.

Darbenin 1 Numarası Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan’a uyarı Mektubu göndermiş Ankara’da kadınlar “Şeriata hayır” yürüyüşü yapmıştır.

28 Şubat 1997 de MGK Kararları alınarak en uzun gün yasanmış denmiş Erbakan yapılan dayatmalara dayanamayarak MGK Kararlarını 13 Mart 1997 de imzalamak zorunda kalmıştır. 21 Mayıs 1997 de Refah Partisine kapatma davası açılmış ve daha sonra Mecliste en yüksek sayıda temsil edilen bu parti kapatılmıştır.

Kamuda çalışan akademisyen ve yöneticiler, TSK içindeki inançlı subayların atılmalarını hızlandırmak üzere yılda 2 kez toplanan Yüksek Askeri Şura sayısı dörde çıkarılmış irtica nedeni ile atılan subay sayısında rekorlar kırılmıştır.

Katsayı uygulaması ile imam hatiplerin onu kesilmiş Anadolu Sermayesine ambargo konmuş Genel Kurmay Başkanlığında yargı üyelerine irtica brifingi verilmiştir.

18 Haziran da Başbakan Erbakan, Tansu Çiller’in Başbakan olması için istifa etmiş, ancak Demirel görevi Anasol-D hükümeti diye anılacak olan oluşuma vermiştir. Halbuki Çiller’in elinde partili milletvekillerinin imzaları vardı. Generaller bu milletvekillerini tehdit ederek istifaya zorlamış bir kısmı Doğru Yol Partisinden istifa ettirilmiştir.

Ülkemiz maddi ve manevi zarara uğratılmış, bankalar hortumlanmış, yaklaşık 300 milyar dolar darbecileri kışkırtan çete ve örgütlere gitmiştir. Dünya çapındaki Siyonist örgütlenmeler en karlı dönemlerini yaşamış döviz vurgunları ile zenginliklerine zenginlik katmışlardır. Bu paralar vergi ve kamu kaynakları ile ödenmiş halkımız fakir düşmüştür.

Binlerce başörtüsü mağduru okullarını bırakmak zorunda kalmış, parası olan yurt dışında okumaya çalışmış olamayanlar eğitim haklarından mahrum bırakılmışlardır. Öğretmenler, askerler mesleğinden atılmış, Batı Çalışma Grubu (BÇG) adı altında fişlenmedik kimse kalmamıştır.

Gelinen durum ise bugün itibarıyla şöyledir:

1. Dün üst akıldan aldıkları talimatlarla; toplum mühendisliği yapan kalemler bugün yine sahadadır.

2. Dün tüm değerlerimizi hedef alan kalemler, bugün aynı şiddetle değerlerimizi hedef almaya devam etmektedirler.

3. Dün ayağa kalkan Anadolu'yu diz çöktürmek isteyen kalemlere bugün de aynı görev verilmiş durumdadır.

4. Dün şantaj, montaj ve kumpasla iş yapan gazeteciler, bugün de aynı yöntemlerine devam etmektedir.

5. Dün BÇG'ye hizmet eden kalemler, bugün KCK ve paralele hizmet etmektedir.

6. 28 Şubat medyasının utanç manşetlerini atanlar, bugün ihanet manşetleri atmaya devam ediyorlar.

7. Dün cunta vesayetine destek veren malum medya, bugün PKK’nın hendek vesayetine sahip çıkmaktadır.

8. 28 Şubat'ın medya, sermaye ve STK ayakları, bugün kayıt dışı siyaset peşinde, KCK ve Paralel izindedir.

Sonuç olarak Postmodern darbenin medya ayağına dokunulmadan, Türkiye normalleşemeyeceği açıktır. Medya, siyaset ve yargı mensupları hesaba çekilmeden 28 Şubat davası görülemez. Kaldıki şu anda sadece darbeci generaller yargılanıyor. Yargıya büyük görev düşüyor, vesselam... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.