Yaratılışın neticesi şükürdür

İnsanın evrendeki en değerli bir varlık olduğu, insanlık şeref ve haysiyetinin ne derece önemli olduğu, bunun da ancak Allah’a şükür ile devam edeceği, Bediüzzaman tarafından şu şekilde ifade edilmektedir:

“Evet, Kur'ân-ı Hakîm, nasıl ki şükrü netice-i hilkat gösteriyor. Öyle de, Kur'ân-ı kebîr olan şu kâinat dahi gösteriyor ki, netice-i hilkat-i âlemin en mühimi şükürdür. Çünkü kâinata dikkat edilse görünüyor ki, kâinatın teşkilâtı [teşkil edilmesi] şükrü intaç edecek [netice verecek] bir surette, her bir şey bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor. Güya şu şecere-i hilkatin [yaratılış ağacının] en mühim meyvesi şükürdür. Ve şu kâinat fabrikasının çıkardığı mahsulâtın en âlâsı şükürdür.

Çünkü hilkat-i âlemde görüyoruz ki, mevcudat-ı âlem bir daire tarzında teşkil edilip, içinde nokta-i merkeziye olarak hayat hâlk edilmiş. Bütün mevcudat hayata bakar, hayata hizmet eder, hayatın levazımatını yetiştirir. Demek, kâinatı hâlk eden Zat, ondan o hayatı intihap ediyor [seçiyor].

Sonra görüyoruz ki, zîhayat âlemlerini bir daire suretinde icad edip, insanı nokta-i merkeziyede bırakıyor. Adeta, zîhayatlardan maksud olan gayeler onda temerküz ediyor [odaklanıyor]; bütün zîhayatı onun etrafına toplayıp ona hizmetkâr ve musahhar ediyor, onu onlara hâkim ediyor. Demek, Hâlık-ı Zülcelâl, zîhayatlar içinde insanı intihap ediyor, âlemde onu irade ve ihtiyar ediyor.

Sonra görüyoruz ki, âlem-i insaniyet de, belki hayvan âlemi de bir daire hükmünde teşkil olunuyor ve nokta-i merkeziyede rızık vazedilmiş. Bütün nev-i insanı ve hattâ hayvânâtı rızka adeta taaşşuk [âşık edip] ettirip, onları umumen rızka hâdim ve musahhar etmiş. Onlara hükmeden rızıktır. Rızkı da o kadar geniş ve zengin bir hazine yapmış ki, hadsiz nimetleri câmidir. Hattâ rızkın çok envâından yalnız bir nevinin tatlarını tanımak için, lisanda kuvve-i zâika [tat alma duyusu; dil] namında bir cihazla mat'ûmat adedince mânevî, ince ince mizancıklar konulmuştur. Demek, kâinat içinde en acip, en zengin, en garip, en şirin, en câmi, en bedî hakikat rızıktadır.

Şimdi, görüyoruz ki, herşey nasıl ki rızkın etrafında toplanmış, ona bakıyor. Öyle de, rızık dahi, bütün envâıyla, mânen ve maddeten, hâlen ve kalen şükürle kaimdir, şükürle oluyor, şükrü yetiştiriyor, şükrü gösteriyor. Çünkü rızka iştah ve iştiyak, bir nevi şükr-ü fıtrîdir. Ve telezzüz ve zevk dahi gayr-ı şuurî bir şükürdür ki, bütün hayvânatta bu şükür vardır. Yalnız insan, dalâlet ve küfürle o fıtrî şükrün mahiyetini değiştiriyor, şükürden şirke giriyor[1]”.

20150902-vehbi-kara-yaratilisin-neticesi-sukurdur-grafik.png

Şekil 1: Yaratılış Neticesi: Şükür

Kısaca bir ifade ile söylemek gerekirse; dünyada gördüğümüz her şey iç içe geçmiş daireler şeklinde bulunmakta en önemli şey de çekirdek gibi merkezde yer almaktadır. Varlıklar içinde de en önemli şey hayattır, canlılıktır. Kâinatı meydana getiren bütün eşya, adeta hayata ve canlılara hizmet edecek şekilde tanzim edilmiş, tasarlanmıştır.

Hayat sahibi olan canlı varlıklar da yine iç içe geçmiş daireler şeklinde ele alındığında bu defa merkezde insanın yer aldığını görülmektedir. Çünkü bütün canlılar insana hizmet etmekte ve insanın ihtiyaçlarını giderebilecek şekilde hareket etmektedirler. Göz önündeki bu gerçekliğe rağmen insanların insanlara köle veya hizmetçi olması ise kabul edilebilecek bir davranış değildir. En azından buna zorlanması insan onur ve haysiyeti açısından aşağılayıcı bir durumdur. Zira evrenin en değerli varlığı insandır.

İnsanlık âlemi ele alındığında dört unsurun önem kazandığını ve insanların zaruri ihtiyaçları haline geldiğini görebiliriz. Bunlar beslenme, giyinme, barınma ve neslinin devam ettirilmesi keyfiyetidir. İşte insanlar bu dört zorunlu ihtiyacını daha kolay bir şekilde karşılamak üzere bir araya gelmiş ve topluluklar halinde yaşamaya başlamışlardır. Yoksa başka insanlara hizmet etmek ve uşak olmak için topluluk haline gelmemiştir. Biri birlerine efendi ve köle olmak için şehirler, devletler kurulmamıştır.

İnsanlar her zaman ekonomik faaliyet, yönetim ve kültürel faaliyet alanında belli bir fonksiyon sağlayan guruplar halinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir[2]. Topluluk halinde yaşayan insanlar, bir tekâmül süreci içerisinde daima kendilerini yenilemiş daha uygun ve güvenilir şartlar altında yaşamaya gayret etmişlerdir. İnsanların geleceğin daha iyi şartlarda olacağına ait hayalleri, umut ve özlemleri bu tekâmül sürecini hızlandırmaktadır. Zira daha iyi bir gelecek ancak onu düşlemek ile mümkündür[3].

Bir yazarın dediği gibi umut; düşümüz olduğu kadar vazgeçemediğimiz gerçekçiliğimiz, bugünden başlayarak yarını kurmanın aklıdır[4]. Bu hakikate Kuran; “la taknetü min rahmetillah-benim rahmetimden ümidinizi kesmeyin” ayeti ile işaret etmektedir. Allah insanların geleceğe ümitle bakmasını emretmektedir.

Öncelikle üstesinden gelinmesi gereken kölelik ve sömürü düzeninin ne olduğunu anlamak daha sonra da bu insanlık onuruna yakışmayan sosyal yaşam biçiminin üstesinden gelmektir. Yaşadığımız yüzyıl, insanların büyük çoğunluğunun mutlu olduğu, özlem duyduğu, özgürlük, mutluluk ve refahtan, ne yazık ki hala çok uzaktır.

Kapitalizm, insanların sorunlarını çözmede yetersiz kaldığı gibi kendine özgü çelişki ve sorunlardan dolayı, geleceğe güvenle bakmayı ve yaşama sevincini azaltmıştır. Halen de azaltmaya devam etmektedir. Bir çeşit modern kölelik olarak ifade edilen kapitalizm, geçmişi ve bugünü ile tartışılmalı ve eleştirilmelidir. Ki gelecek ile ilgili tahminler yapmak mümkün olsun.

Kapitalizmin çelişkili ve acımasız şartları değiştirildikçe, toplum da değişip dönüşmektedir. Şimdikinden çok daha makul bir toplum yapısı olabilmesi için mevcut düzende insanların ihtiyaçlarının ve isteklerinin ne olduğunu öğrenmek ve sosyal sistemi buna göre şekillendirmek sayesinde bütün bir sistem yeniden kurulabilir[5]. Bugün etkili olan sermaye birikimine dayalı kapitalist sistemin yerini alacak olan malikiyet ve serbestlik döneminin nasıl olacağı tartışılarak düşünme imkânı bulunabilir. İktisadi güçlerin insanın toplum hayatında oynadığı rolleri dikkatlice inceleyerek gelecekle ilgili akıl yürütme fırsatı doğacaktır.

Modern dönemde, Batı ile Doğu Medeniyetlerinin zamanı farklı algılaması ve Batı Medeniyetinin hâkim düşünce olarak belirginleşmesi, tarihin doğrusal olarak devam ettiğine ilişkin olarak görüşlerden biri olarak benimsenmiştir. Bu düşünceye göre bireyler, kendilerinden daha etkili olan güçlerin yalnızca araçları konumundadır. Bu güçler daha çok iktisadi güçlerdir ve iktisadi alanda ortaya çıkmışlardır.

Feodal ekonomiden sanayi ekonomisine geçişle birlikte kapitalizm dönemi ortaya çıkmıştır. Bu görüşe göre bireylerin tarihte önemli bir rolü bulunmamakta, tarih zorunlu olarak önceden belirlenmiş bir ilerleme çizgisini izlemektedir[6]. Fakat tarihin doğrusal değil de dairesel şekilde devam ettiği görüşü daha doğru ve isabetlidir. Daha gerçekçi bir yaklaşım olduğu çoğu düşünce insanı tarafından ifade edilmektedir.

Evren, akıllı ve idrak eden canlılara yani insanlara emanettir. İnsan, onları bilim ve düşünce vasıtası ile satın alır, isim vererek elde eder, görünüşleri ile zahiren sahip ve malik olur[7]. Bu açıdan isim verme konusunda, İslam düşünürlerine göre; Yaratıcının insanları üstün tuttuğu, talim-i esma [isimlerin öğretilmesi] ile anlaşılmakta, idrak edilebilmektedir. Bu özelliği sayesinde bir tekâmül ve ilerleme çizgisinde olan insanın, diğer canlılardan ayrışması mümkün olabilmektedir.

 

 

[1]    Said Nursi, Ramazan İktisat Şükür Şükür Risaleleri, İstanbul, Yeni Asya Neşriyat, 1993, s. 15.

[2]     Belma Tokuroğlu, Abdullah Ersoy, Uygarlık Tarihi, Ankara, İmaj Kitabevi, 2011, s. 1.

[3]     Şeref Oğuz, “10 Yıl Sonrasına…”, Star Gazetesi, 02.11.2013.

[4]     Ahmet Haşim Köse, Ahmet Öncü, Tahsildarlar ve Borçlular, İstanbul, Evrensel Basım Yayın, 2006, s. 22.

[5]     Feride Tekeli, “Kapitalizm Sonrası Toplumu Düşlemeliyiz”, Birgün Gazetesi,  15.09.2013.

[6]     Tokuroğlu, A.g.e. s. 4.

[7]     Said Nursi, İşaratül İcaz, Çev. Bahaeddin Sağlam, İstanbul, Tebliğ Yayınları, 2001, s. 333. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.