Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Yandım desem gel der misin?

Yandım desem,  yanmak için, yandıkça tazeleniyorum desem, kelimeler dilimde kavruluyor aciz kalıyor desem, gel der misin?

Kelimelerim kavruldukça dilim inliyor, yüreğim tercümansız kalmış, tercümanım olup, kapıları açar mısın?

Kalbim vücuduma kan pompalamıyor; hasret pompalıyor desem, müsaade çıkar mı?

Cebi boş, serseri bir aşığa açılan gönül kapısı gibi, kapını açıp, gel der misin?

Sen gel desen yenileniriz,  yüzümüz olur. Ey Sultanım! Ayak bastığın yerlerde toz olmak,  nefes aldığın atmosferde zerre olabilmek için, arşa yükseldiğin yerde,  iyice küçülüp şefaatin peşine pervane olmak için gel der misin?

Sana gelenlerin vuslatındaki derin bayramları, kalbi coşkunlukları, hafiflemiş dünya gamlarını, bizim de tatmamız için, tenezzül buyurur musun? Kendimize güvenimiz yok, ne kulluğumuza, ne huyumuza, sadece senin şefaatin ve Allah’ın affına ümitlerimiz hep dipdiridir.

Yüzümüz yok, sen gel dersen güç olur takat olur. Sen gel dersen çiçeğe koşan güneş, ışığa kanat açan kelebekler gibi kanatlanırız. Kuru toprak gibi, muzdarip tohum gibi bekliyoruz. İnsan her yerde Allah’a halini arz eder ama senin yanında bir başka olur arz.  Coşar günaha ağlayan gözler, daha da bir samimi akar… Seninle dertleşmek, acizliğimizi fakirliğimizi senin şefaat eline teslim edip, halimizi El-Afüv olan Yüce Allah’a arz etsek.

Her hasretin kıvranışında aslında sen varsın; adı konulmamış.  Her aşk yanışları, gizliden gizliye sana ve Mevla’yadır.  Ne güzeldir senin için yola çıkmak, dağları aşmak, çöllere kafa tutmak. Ne güzeldir Ravza-i Mutahhara’da senin yanında feleklerin sahibine, atomların sahibine el açıp yalvarmak. Kainat kadar kulluğuna sığınıp, yanında zerre kadar kalan kulluğumuzu Rabbimize sunmak.

Şimdiye kadar gelemeyişim layık olamadığımdan, yeterince kavrulmadığımdan. En büyük ayak bağım ben; engelim sermayesizliğim, liyakatsizliğim. Sana tam layık olabilseydim, çoktan yollar kanatlanacaktı önümde. Ne olur, hayırsız evladını bile bağrına basan ana gibi, kollarını aç, bana gel de. Hiçbir gitmeyi ve hiçbir gel denilmesini bu kadar özlemedim.  Sana gelebilmeyi başarmışların mutluluğuna yüreğim havalanıyor. Biliyorum hiçbir yol sana getirdikleri ile mutlu olduğu kadar mutlu olamamıştır.

Öyle birine gitmek istiyoruz ki, iman hakikatleri, öyle birine sevgimizi, imanımızı arttırdı ki,  Bediüzzaman’ın dediği gibi: “bin üç yüz sene zarfında nev-i beşerin kemiyeten beşten birisini ve keyfiyeten ve insaniyeten yarısını arkasına alıp o Hâlıkın bütün tezahürat-ı rububiyetine geniş ve küllî bir ubudiyetle mukabele eden ve bütün makàsıd-ı İlâhiyesine karşı Kur’ân’ın sûreleriyle kâinata ve asırlara bağıran, ders veren, dellâllık eden ve nev-i insanın şerefini ve kıymetini ve vazifesini gösteren ve bin mu’cizatıyla tasdik edilen Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, en müntehap mahlûku ve en mükemmel elçisi ve en büyük resûlü olmasın? Hâşâ ve kellâ, yüz bin defa hâşâ!” derken bizim hayalen Ceziret-ül Arab’a gidişlerimizle hasretimiz büyüdü…

Ya Muhammed! (asm) Sendeki tenezzül ne büyük tenezzül. Rabbimizle müşerref olup, güzeller güzelini ve bütün peygamberleri görüp, bütün alemleri ve cenneti görüp, Miraç’tan döndükten sonra insanlara tenezzül ettin. Cennet yanında zindan bile olamayan dünyaya tenezzül ettin. Ümit ediyoruz bize de tenezzül edip, bize de sahip çıkıp gel dersin, hasretimizi dindirirsin.  Allah’ım,  Habibine gidenlerden,  ravzanın önünde günahı için göz yaşı dökenlerden eyle.
 
Not: Tüm hacıların Haccını, Mevla kabul buyursun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum