Yamalı cümlelerin kelime arayışı

(Önceki yazının devamı)

Bu güne kadar uzak kaldığı ve yabani olduğu bu iç yakarışa da hayret etti. İç sükunetin yeni dalga  boyu enerji yaymaya başlamıştı birden. Her ne kadar buna sinerji denen ortak havza gibi bir anlam yüklese de yeni öğrendiği kelime feyiz demek daha uygundu ve asildi.

Ne söylediğini bile tam anlayacak bir halde değildi. Sadece büyük bir gayret içinde anlamaya çalışıyordu. Halinden anladığı, daha rahatladığı ve düşünce vadisinin yeni güzergahlara açık olduğuydu. Tıkalı ve şüpheli yollarda deneme yapma macerasının kalmadığını, yeni macerasının hayatını saran yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu yaşıyordu ruhunda.

Biraz küçümsediği, hafiften ciddiye almadığı, ancak duruşuna ve ciddiyetine hayran olduğu bir arkadaşının zaman zaman sıkıcı gördüğü konuşmalarının derin izlerini taşıdığını ve onların avdet ederek, yukarıdaki duayı farkında olmadan yaptırdığını düşündü bir anda. Zaten ön yargıları, alışkanlıkları, içinde bulunduğu çevrenin içeriksiz hayat tarzları ve günü gün eden bir hazcı kültürün etkisi altında, bunları zinhar kabullenemezdi.

Peki nasıl oldu da birden bu anı ve şaşırtıcı duayı yapabildi? Sonuçları fazlasıyla kendisine yeni saadet kapılarını açan bu yüceltici hakkı kendisinde görmediği halde bu mazhariyet neyin nesiydi? Bu sıcak takdim neyin lütfüydü?

Bundan sonra ne yapacaktı? Ozonu delen, kalıplaşmış değerlerini yenileyen, beyin hücrelerine serinlik veren bu yeni kıta neresiydi? Neredeydi şu anda? Herkes bunları yaşar mıydı? Daha doğrusu yaşanmalı mıydı? Sorular dizisi bitmek bilmiyordu, cevaplamakta ise o an için düştüğü acziyetin içinde kıvranıyordu.

Arkadaşının mazi defterinde gömülü ve kırıntıları üzerinde kalmış başka ifadelerine gitti. Zihinde kalan fikirlerine sarılmak istedi. Onlardan medet ummaya çalıştı. Öyle ya. Yukarıdaki huzur kapısı oradan açılmıştı. Öyleyse devamı gelmeliydi.

Birden tuhaf bir duygu karmaşasına düştü. Ciddiye almadığı ciddiyetin adresinden medet beklercesine kendinden utandı. Çevresinin fikirlerinden dolayı dışladığı bu arkadaşının orijinal görüşlerinin aslında başkası içinde bir çözüm getirdiğini düşününce, yakın çevresinin gözden geçirilmesi gerektiği hissine kapıldı. Aynı anda yükselen “hayır” sesi daha ağır basınca, bu kadar hızlı karar vermenin isabetli olmayacağı kanaatine yenildi. Çözüm peşinde koşarken tekrar çözümsüzlüğün pençesine düşmüştü.

Bu arada yeni düşünce kırıntıları gelmeye koyuldular. Dizilmiş, yamalı bir cümlenin tek tek kelimeleri bile ilaç gibi gelmişti kendisine. Çare ümidiyle cümleler ve kelimeler içinden ihtiyacını bulup çıkarmanın peşinde koşmaya başlamıştı. İlgi duymadığı konular içinde gördüğü bu yeni kavram ve konularla yüzleşmenin huzurunu bir gün böylesi yakalayacağını hiç mi hiç düşünmemişti. Tersine görüşlere kendisini o kadar kaptırmıştı ki... Önyargılı değildi ama mevcut durum ve alışkanlıklarını kendi doğruları olarak kabullenmiş ve kendi kurguladığı küçük dünyasının sınırlarında yaşamayı tercih etmişti. Şimdi yeni bir dünyanın inşa öncesi enkazı altında az yara ile çıkmaya çalışıyordu ve kendisini çaresiz bir o kadar da yetersiz hissediyordu.

İnsan, dua, Yaratıcı, hayatın amacı, huzur ve yardım... Peş peşe dizilen inciler gibi döküldü dilinden. O kadar yumuşak, derinden ve teslim olmuş bir esir psikoloji içinde söylemişti ki, sürekli avına çıkan kartal tabiatından çıktığına hayret ediyordu.

Tersinden okudu dizilişi... Yardım, huzur, hayatın amacı, Yaratıcı, dua ve insan... Uzun bir süre sustu. Daldı. Hafifçe uyukladı. Terapi yapıyordu kendisine. Bilmediği kavramlarla buluşma arifesindeydi...

Biraz hüzünlenen yüzü, dağılan düşünceleri, unuttuğu geçmiş, fazla endişelendiği gelecek, tanımsız diyaloglar ve kendini engelleyen fikirler bir bir ayrılıyorlardı vücut binasından ve mutluluk sarayının sakini olmaya aday varlığından...

Kelimelerine arkadaş ararcasına sabırsızlandığını gördü. İnsan dedi durdu. Kelime bulamadı. Bulmakta zorlandı. Bildikleri yeni insan tanımına uymuyordu. Yanlışını hatırlatıyordu. “Dua sığınmadır” demeyi başarmıştı. Az önce sığınmıştı ve rahatlamıştı. Kime sığınması gerektiğini de unutmadan zihninin açık penceresinden yukarıya yöneldi ve “Yaratıcı Allah’tır” derken, inanılmaz bir bağlılık, sadelik, heyecan ve azimle ümitlendiğini, dirildiğini, tazelendiğini vücudunun zerrelerine kadar hissederek, titreyerek ve yaşayarak bir daha söyledi: “Yaratıcı Allah’tır.”

Hayatın amacına cevap veremeyince bu soruyu atladı hızlıca. Belki de kaçmıştı bu yeni sorumluluğundan.

“Huzur... Huzur... şey... ne desem ki... az önce kısmen de olsa kavuştuğum... Evet anlamadığım, bilmediğim, istediğim ve tadına dokunduğum hoş bir kelime: Huzur...”

“Yardım”ı telaffuz ettiğinde kendini düşündü. Yardıma muhtaç olanın, yardımı öğrenmesi değişik bir heyecan ve olgunluk başlangıcıydı. Yardım yerine mücadeleyi yeğlemişti hep. Bir hayat tarzı olarak seçmişti “Hayat mücadelesini”... “Hayat bir mücadeledir” diye belletmişlerdi. Böyle büyümüştü ve şimdi o yanlış büyümenin sancılarını dindiren “yardım”la buluşmuştu.

“Peki hayat nedir?” sorusu yine geldi. Zaten hayatın amacını da es geçmişti. Çaresizliğini ilan etmişti o soruyu düşünürken.

“Hayat bir mücadele midir, yoksa bir yardımlaşma mıdır?” ikilemine düşmüştü şimdi. Böyle bir bölünmüşlükte, yeni yaklaşımıyla ve huzur esaslı hayat tercihi ile ibre yardımlaşmadan yana olmuştu.

“Hayat bir yardımlaşmadır” ifadesi biraz içini ısıtmıştı. Yardıma muhtaç haliyle...
“Hayat bir mücadeledir” dediğinde ise yılların mücadelesi, hak gaspı ve mutsuz eden acı sonuçlarını hatırladı, sıkıldı, sevimsizleşti ve kendisine uymadığı eğilimine girdi.

Yardım ile mücadeleyi yüzleştirdi. Karşılıklı konuşturdu. Lehte ve aleyhte tezlerini dinledi. İddialarının çıkış noktasına baktı. Vermek istediklerini, niyetlerini ve insanlığa kazandırdıkları ile evrendeki dengenin hangisine göre işlediğine kadar anlamaya çalıştı...

Kendini dinlemeye çekildi. İnsanın muhtaç olduğu ve en çok amacına hizmet edecek tarzın yardım olduğuna dair kanaatleri daha öne çıktı. Bununla paralel huzurunun arttığını keşfedeceğine olan inancı da artmıştı. 

“Hayat bir yardımlaşmadır” inancına varması ile birlikte, bu güne kadarki uygulamalarının bir çoğunun gözden geçirilmesi gerektiğinin farkındaydı. Bitkiler hayvanlara, ikisi de insanlara hizmet ederken bir çatışma/mücadele değil uyum ve destek yaşanıyordu. Onlar bize göre düzenlenmişlerdi bu yer kürede. Allah’ın yeryüzü sofrasında bizleri ağarlarken yardım ediyorlardı.

O zaman bizim bunu mücadeleye çevirmemizin ne mantığı vardı. Evrenin işleyişi ve birbirini tamamlayan nizamında böylesi bir ahenksizlik yaşanmıyordu. Biz neden her şeyi kirlettiğimiz gibi genel huzuru bozan böylesi bir didişmenin içinde yer alıyoruz. Hayatının mihenk taşına şu anda anlam veremez olmaya başlamıştı. Bunca yıl mücadelesi ne içindi? Hayatının kuralı bir anda ellerinden kayıp gitti.

Kelimelerini yazmaya başladı: insan, dua, Yaratıcı, hayatın amacı, huzur ve yardım...
Bu kelimelerden anlamlı bir cümle kurmayı denedi. Yaz boz yaptı. Zihninde topladı çıkardı. Beğendiği cümlenin doğuşu çok kolay olmadı. Sonunda istediği cümleyi yakalamanın mutluluğundaydı.

“İnsan, dua ile hayatın amacına uygun huzur ve yardımı Allah’tan istemeli” fikrinde sabitlenmişti. Anahtar kelimeleri doğru kullanmanın sevinciyle coşmuştu. Dilek tutma alışkanlığından bu yana dua kavramından uzaklaşmıştı. Bunu telafi edecek bir istekle cümlesini duaya çevirdi:
Allah’ım! Hayatımı anlamlı kıl. Huzur ver. Bana yardım et ve hayırlısı neyse hakkımda onu yaşat.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.