Yabancı erkeklerle konuşurken konuşmayı yumuşak bir edâ ile yapmayın 

Yabancı erkeklerle konuşurken konuşmayı yumuşak bir edâ ile yapmayın 

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Ahzâb Sûresi 32-34. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

32-Ey Peygamber hanımları! (Siz,) kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz; eğer (Allah’dan) sakınıyorsanız, o hâlde (yabancı erkeklerle konuşurken) konuşmayı yumuşak (bir edâ ile) yapmayın ki kalbinde bir hastalık bulunan kimse tamah etmesin; ve (bir şey söyleyeceğinizde ciddiyetle) güzel bir söz söyleyin!

33-Hem evlerinizde (vakarınızla) oturun ve evvelki câhiliye devri (kadınlarının) açılıp saçılması gibi, ziynetlerinizi ızhâr etmeyin; (*) namazı hakkıyla edâ edin; zekâtı verin; Allah’a ve Resûlüne itâat edin! Ey Ehl-i Beyt! (**) Allah (bu emirleriyle), sizden ancak kiri (günâhı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

34-Hem evlerinizde Allah’ın âyetlerinden ve hikmetten (size) okunanları düşünün! Şübhesiz Allah, Latîf (bütün incelikleri bilen)dir, Habîr (her hâlinizden haberdâr olan)dır.

(*)“Kur’ân ise merhameten, kadınların hürmetini muhâfaza için, hayâ perdesini takmasını emir eder. Tâ hevesât-ı rezîlenin (rezil heveslerin) ayağı altında o şefkat ma‘denleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesât, ehemmiyetsiz bir metâ‘ (eşyâ) hükmüne geçmesinler.” (Zülfikār, 25. Söz, 39)

(**)“Ehl-i Beyt”, lügat ma‘nâsıyla “ev halkı” demektir. Bu ifâdeyle, Resûl-i Ekrem (asm)’ın kendileriyle birlikte, hanımları bulunan muhterem vâlidelerimiz ve çocukları; kezâ Hz. Fâtıma (ra), Hz. Ali Efendimiz (ra) ve iki oğlu olan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimiz (ra) kasdedilmektedir. (Râzî, c. 13/25, 210)
“(Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm) fermân etmiş ki: ‘Size iki şey bırakıyorum. Onlara temessük etseniz (sıkıca yapışsanız), necât bulursunuz (kurtulursunuz). Biri: Kitâbullahdır, diğeri: Âl-i Beytimdir.’ Çünki, Sünnet-i Seniyenin menbaı (kaynağı) ve muhâfızı (koruyucusu) ve her cihetle iltizâm etmekle (uymakla) mükellef olanı Âl-i Beyttir. İşte bu sırra binâendir ki, Kitab ve Sünnete ittibâ‘ edilmesi (tâbi‘ olunması) bu hakīkat-i hadîsiye ile bildirilmiştir. Demek Âl-i Beyt’ten, vazîfe-i risâletçe (peygamberlik vazîfesince) murâdı (kasdı) Sünnet-i Seniyedir. Sünnet-i Seniyeye ittibâ‘ı terk eden, hakīkī Âl-i Beyt’ten olmadığı gibi, Âl-i Beyt’e de hakīkī dost olamaz.” (Lem‘alar, 4. Lem‘a, 17)