Ya Eziyet, Ya Meziyet Ya da Vaziyet

Eziyet, hayatın türbülansıdır. Dalgalı akımın şiddet yüklü ve önüne kattığı hayat kütüğünü savuran bir işkencedir.
Eziyet, ruhun kabından çıktığı dramların tercümesidir.
Eziyet, kalbin ferahlanacağı zeminlerden uzaklaşıp cendereye düşme sonuçlarıdır.
Eziyet, aklın muhakeme aralığında yürüyememe, okuyamama ve anlayamama körlüğüdür.

Eğer yukarıdaki sebeplerden kaynaklanmıyorsa eziyetler, bilin ki düzeltilmesi gereken vaziyettir.
Eğer bize eziyet veren, vicdanın sesine, aklın fenerine ve kalbin inkişafına mani olan nefsin ve bütün bunların acısını bize yaşatan ruhun manasından uzaklaşması ise eziyeti ancak kendimizi ıslah ederek meziyete çevirebiliriz.

Eziyeti, meziyete çevirmek elimizde.
İnsan, merakının tahrik ettiği yaratılış sorularına doğru cevap bularak hakikat yolculuğunda her türlü sıkıntıya, meşakkate ve eziyete talipli olur. Bunlar, rahatımıza rahat katan gerçek huzur ve mutluluk muştularıdır.

Beden eziyet çekmez hastalanmadıkça, hasta olmadığımız halde ruhumuz cenderedeyse işte bilin ki bedene eziyet olur. Beden sağlığımız zorlanır. Şimdiki literatürle stres olur. Kabız hali, ruhun cenderesidir. Tıkanmışlığın akli boyutta statükoya, istibdada ve ben merkezli bir baskılamaya yönelmesi, ruhun kararmasıdır. Şefkatin topyekün bu bedenden avdetidir/sürgünüdür.

Sürgün yemiş hangi ruh bedenine "sağlıklı yaşam" yaşatabilir. Üstelik yaşamın/hayatın sahibini tanımadan.
Eğer inanmışlığın yorgunluğu, düşünmenin hüznü, fedakarlığın zorluğu, kardeşliğin acısı, hizmet etmenin yükü ve sorumluluk almanın gerilimi varsa, sabırla-metanetle-istişare ile bütün zorluklar suhuletle sizi karşılar. Geceler gündüz olur. Yokluklar var olur. Tepeler düz olur. Çünkü nefse ait olmayan vakur adımlar, fikri açılımlar, ilkeli yürüyüşler insanı insan yapan unsurları ihtiva ettiği için, ruh, kalp, akıl, sır, vicdan ve duygular bütün yaşadıkları ile inanmayı, ümidi, cesareti ve şevki öğretirler.

Bu kadar donanımlı bir sistemi taşıyan beden ise rahat eder. Acı duymaz, irkilmez, sıkılmaz, canlanır, hüznüne talip olur. "Mukaddes çile" onun ilacıdır.
Böylece eziyetler meziyete hizmet eder. Eziyet diye bilinenler meziyet olur. Dışarıdan her ne kadar kurbağa gibi algılansa da, içinde prens vardır. Böylece her kurbağa prens olur misali, ruh bedene hükmeder.
Böylece eziyet, vaziyeti dize getirir ve meziyete dönüşür.

Eğer eziyetler, vaziyetten kaynaklanıyorsa, işte bu çok fena. Doktorlar, korkular, endişeler, beşeri akıl yürütmeler, yakın çevre bağımlılığı, güvenilir adam arama serüvenleri, kendine itimat müşküllüğü, hesap-kitap fazlalığı, risk almama uyanıklığı, politik duruşlar, hizmette geri ücrette ileri hamleleri v.s. say sayabildiğin kadar hepsi bir anda vaziyetten kendine bir vazife çıkarır. İşte vaziyetten vazife çıkarma, kurtarıcı olma rolü ve inisiyatif alırken şahsını merkeze koyma, nefsini tatmin etme ve etrafı da buna göre meyvesiz bir ağaç bahçesine çevirme görkemliliği veya görüntüsü eziyet verir iç yapıya. Sözüm ona iç kaynaklar başardıkça huzursuz olurlar. Beklenti artar, yalnızlık çöker ve bilmenin nefs zekası ile barışık giden fırsatçı düşünceler hayatı sadece herkes gibi yaşayan, kazanan, kendince önemli bir pozisyon takdim eder bedene ve yine de ibadet edersin. İç huzur bulunmadan. Ama hizmet meşakkatine talip olacak, İbrahim Ethem gibi saltanatından vaz geçecek, Mecnun gibi Leyla'yı Leyla diye sevmekten vazgeçecek meziyetli eziyete ulaşamazsın.

Vaziyetten vazife çıkaranlar, gördükleri ile yaşarlar. Kendilerince çok gerçekçidirler. Ama gerçeklerinde hayal, hülya, gelecek, coşku, zafer, zirve, tepe v.s. yoktur.
Peki olaylar-kişiler-duygular-kurumlar sarmalında bilip, kısa farlarla önünü görüp hayatı kucaklamak ve tedbirli olma zekası ne işe yarar? Neyi çözer? Korkuları ile bir başkasının gaspçı olmasına fırsat sağlayanlar, endişeleri ile kişiliğini zedeleyenler, inandığını söylerse riske gireceği şüpheciliği ile ömür boyu şüpheyle yaşayanlar, vaziyetten bu vazifeleri ürettikleri için acaba ne kadar dik, onurlu, sebatkar ve hayır deme asaleti ile yolunun yorgunu, aşkının vurgunu, sevdasının tutkunu olabilirler?
Yolunun, aşkının ve sevdasının maddi-ekonomik-statü-makam-görev-çevre ile alakalı bir şey olmadığını bilmeyen ama vaziyete uyum, vaziyet etme ve vaziyetten vazife çıkarma kurtarıcılığı ve küçük derelerde taşa vuran suyun çıkardığı sesten faal görünme çabaları ne işe yarar?

Eğer, vaziyet okumalarını bir sorumluluk alma, risk üstlenme bunu da inandığınız davanın hakkı ve hakkın hatırı için özgürce, endişesiz yapar ve meşakkatin o kaliteli sabrına talipli olursanız samanlık seyran, yollar kısa, hayat uzun, gayret boyutsuz ve çile gülün aşkına talip bir şakıyan bülbül olur.

Yol bizim, tercih bizim. Çünkü cüz'i irademizle karar vereceğiz. Niyetlerimizle sorgulanacağız. Kesin bilmediğimiz, bizzat müdahil olmadığımız, duymadığımız ve görmediğimiz günlük vaka anaforundan vaziyet çıkardığımız takdirde, her an bir başkasının kirli bilgisi ile işletilmemiz işten bile değil. Günahın, su-i zannın, gıybetin ve özellikle uluslararası kalem oynatanların, dış servislerin beşinci kaynağından ellerine geçmiş metinlerle vaziyeti yorumlama afakiliği/aymazlığı gibi bir duruma düşüp de, durumdan vazife çıkarmak eziyeti katmerleştirir.

Hayatından memnun olanlar iki gün iki gece yalnız düşünsünler. Acaba iç itirazların sesini duyabilecekler mi? Eğer onu bile duymuyorlarsa, ortada vaziyet bile yok. Sadece eziyet kalmıştır.

Evet iki yol var. Kısaca toparlarsak;
Biri, hakikat yolunda eziyete talipli olup meziyete yürümek. Ama meziyet için değil rıza-i bari için yapmak.
İkincisi ise, vaziyete göre vazife çıkarıp, iki ara bir derede inanmadığı ama inandırıldığının bile farkına varmadan herkes gibi yaşama ve maddi-manevi menfaat eşliğinde kendine bir yol bulmak.

Birincisi eziyeti ile vaziyeti dize getirir ve meziyetin asaletini hayata mal eder, kader-i ilahi ihlasla muvaffakiyet için sonuca bakmaksızın kulunu mutlu ve hüşyar eder.
İkincisi ise sürekli mücadelenin, nefsi direnişin eziyeti içinde vaziyetten kendine sipariş meziyet çıkarmaya çalışır, çalışır, çalışır.. Sonuç hep şikayet, ben merkezlilik ve dünyaca yükselme, kazanma ve statü ile kendince hizmet etme ve faydalı olma serüveni ile vaziyetçi olur.

Evet eziyet bazen meziyettir, bazen de vaziyettir. Vaziyeti meziyetine kurban edenler asırlara hükmeden büyüklerdir.
Eziyet çoğu zamanda vaziyetin eseridir. Kendine ait hissetmenin faydacı karakteridir. Vaziyeti idare edenler ise eziyetin bile sınıfta bıraktığı en diptekilerdir.
İrade, vaziyete tutunma ucuzluğu değildir. Kazanma akıllılığı hiç değildir. Kaybetme cesaretidir. Yok olma basiretidir.
Çünkü; "Yok yok ise O vardır."
Mahviyetin tepelerinde diptekilerin etkisi olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum