Ya Diyanet İnanç Danışma Merkezleri kursun ya da Mehmet Pişkin’ler ölsün

Sorular…

Varlığımızın en büyük kanıtları…

Hayatın monoton akışında anlamlandıramadığımız ‘an’lara yahut süreçlere dair tepkinin en insani dışavurumu…

Sorularımız kadar insanız ve yaşarız…

Bilinmez olanı bilinir görünmezi görünür kılan en sırlı dokunuştur onlar…

İlahi nefha ilk kez onunla dokunmadı mı ruhlarımıza? Varoluş serüveni bir sorunun ardına düşülen kadim yolculuğun izlerini taşımıyor mu?

Ve örtülü yahut açık her soru bir marifet ikliminin baharında soluklanma çabasının en insani arayışı değil midir aslında?

Aramak bulmak içindir. Ve her arayış bir sorunun ellerinde şekillenir; “Niçin?” sorusunun…

Vahiy o arayışın cevabıdır, peygamberler onun için aramızdadır… Ve evren, tüm ihtişamıyla bu aziz sorunun hatırına verilmiş bir cevap manzumesidir.

***

Modern zamanlar en derinlerimizde saklı en samimi sorularımıza cevap veremedi. İki şık sundu onun yerine:

Ya unutmayı deneyecektik yahut da yaşamın arka fonunda bir hüzün bestesi gibi çalan kahredici şarkılara kulak tıkamayı öğrenecektik.

İstediğini de başardı; en azından büyük bir çoğunluk için…

Onca tersliğe rağmen her şey yolunda gidiyormuş gibi rol yapmayı öğretti bize…

Kafamızda deli sorular ve ruhumuzda bastırılmış niçinler; hayatı taşınmaz bir yürek yükünün kamburuyla yaşamayı öğrendik…

Yahut ötelerden habersiz, iki yokluk arasına sıkışmış bir ölüm yolculuğunu ‘yaşamak’ sanmayı…

“Ölüm öldürülmüyorsa ve yaşamak dediğin, mazisi mezar müstakbeli yokluk ve kıldan ince kılıçtan keskin bir hiçlikse eğer, var olmak neye yarar!” sitemleriyle harcanan hayatlar taşıdık sırtımızda.

Başı hiçlik sonu yokluk masalların ölümsüz kahramanları olmayı denedik çaresizce. Kimsesizliğin ve anlamsızlığın kara kışlarında hiç gelmeyecek baharlar düşledik.

Sonrası mı?

Sonrası kocaman bir sukut… Ve yokluğun ellerinde yoğrulan bir varoluş mücadelesine düşülen intihar notlarından ibaret… Ruhun, aklın, kalbin yani insanın/insanlığın intiharının…

Her merhabanın ardında bir vedayı dinleyen kalbin gözyaşlarıyla yazılmış.

Sonu sonsuz yenilgilere gebe sahte zaferleri gözleyen aklın eliyle…

Ve dilinde sonsuzluk bestesi, hiçlik sürgününe mahkum bir ruhun kederiyle…

***

Bu benim hikayem; senin, Mehmet Pişkin’in hikayesi…

Peşi sıra koştuğu amaçları onu tarifsiz azapların kıyısına yanaştıranların ve ardı sıra düştüğü umutların dipsiz gayyalara düşürdüğü kimselerin…

Bu insanın hikayesi…

Bu hikayenin başı özlem, ortası hasret ve sonu ölüm…

Ya da… Değil…

“Göklerde ve yerde nice deliller, mucizeler vardır ki, insanlar dönüp bakmaksızın yanlarından geçer giderler…” (Kur’an:12/105)

“İşte bu (Kur'an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah'ın ancak bir tek Tanrı olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara (gönderilmiş) bir bildiridir.” (Kur’an:14/52) (Osman)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum