Vicdansız görev

Aslında verilen bir görevi yerine getirmek vicdanı rahatlatan bir şeydir. Vicdansız bir görevin olması mümkün müdür? Evet, mümkündür. Geçmişten günümüze kadar o kadar zulümler, işkenceler, haksızlıklar yapılmış ki, bu uygulamaları yapanlar: “Ne yaptımsa devlet için yaptım, bana emrettiler yaptım, görev icabı yaptım, iş iştir yaptım, kendim için bir şey istiyorsam namerdim, her şey devlet için…” diyerek haksız bir şekilde insanlara işkence yapmışlar, fail-i meçhul cinayetlerle birçok insanı katletmişlerdir.

Devlet için zulüm işleyenler “adalet-i izafiye” esasına göre, “devlet ve toplum için fertler feda edilir,” düşüncesi ile hareket etmişler, “söz konusu devletse gerisi teferruattır,” diyerek devlet adına milletin canını yakmışlardır. Oysa, adalet-i mahzâya göre devlet için bile olsa fertler, kendi rızaları olmadan feda edilemez, hakları çiğnenemez. Bediüzzaman’ın dediği gibi, kendi isteğiyle kendini feda ederek devlet ve millet için bir fedakârlık yaparsa o başka..
Devletin bekası için insanlara zulmedenler, meselâ Bediüzzaman gibi bir harika müfessire reva görülen zulümlere sebep olanlar, cebr-i keyfî küfrülerini kanun olarak lanse etmişler ve bu zulümleri devlet adına devletin bekası için yaptıklarını iddia etmişlerdir. Zira onlara göre Bediüzzaman asayişi bozuyor ve devletin rejimini dini esaslara dayandırmakla tehdit ediyormuş. Oysa, Bediüzzaman devletin bekası için kendi istirahatını terk etmiş, cemiyet için dünyasını da ahretini de feda etmiş bir allâme-i cihandır. Maalesef muasırları onu, ya cehaletleriyle ya da kasten anlayamamışlardır.

Burada çarpıcı olması açısından kendimden bir örnek vermek istiyorum. Ben çocukluğumda ve gençliğimin ilk yıllarında ipe sapa gelmez, insanlara sıkıntı vermekten zevk alan başıbozuk biriydim. Güreş ve boks yaptığımdan, güçlüydüm ve akranlarımın yanı sıra benden büyükleri de rahatça dövebiliyordum. İnsanları döverken sadistçe bir zevk alıyordum. Ama bir gün Risale-i Nur denilen harika ve orijinal eserlerle tanıştım. Bu asayişi bozduğu iddia edilen Bediüzzaman’ın eserlerini okumaya başladım ve ben asayişi bozan birisi iken, son derece asayişin sıhhati için çalışan biri olmaya başladım. Artık başkasına zarar vermediğim gibi, zarar verdiklerimden de helâllik almaya başlamıştım. Yavaş yavaş arkadaş çevremi değiştirdim. Okumaya hiç meylim yokken okumaya başladım. Şimdi bir üniversitede öğretim üyesiyim ve insanlara iyiyi doğruyu öğretmeye çalışıyorum. Öğrencilerime anne-babalarına itaat etmelerini, devletine-milletine, dinine-imanına saygılı olması gerektiğini anlatıyorum. Öğrencilerimin “talebe-i zulüm” değil “talebe-i ulûm” olmalarını tavsiye ediyorum. İnsan haklarına, çevreye saygılı olmalarını lanse ediyorum. Peki, Bediüzzaman bende böyle bir tesir yaptığına göre neden ona bu kadar zulüm yapılmıştır? Hem de asayişi ihlâl ediyor, gerekçesi gösterilerek bu zulümler işlenmiştir. Cevabı çok basit “Görev icabı” Peki, bu tür bir görevde vicdan nerededir? Vicdan sukut etmiştir. Görev adı altında bazı vicdanlar tefessüh etmiştir.

Bu tür vicdansız görevleri yapanlar, yargısız infazlarla, zulümlerle (Diyarbakır hapishanelerinde olduğu gibi) komünizmin ne olduğunu bilmeyenleri komünist yapmış, PKK’nın ne olduğunu bilmeyenleri PKK’lı yapmış, nurculuğun künhüne vakıf olmayanları halis nurcu yapmıştır.

Yani, bu zulümleri işleyenler maksatlarının aksiyle tokat yemişler, bu insanları caydırmak istedikleri şeylerin iyice içine girmelerine sebep olmuşlardır. Yaptıkları zulümler medya ve gazete aracılığıyla yayınlandıkça daha fazla taraftar toplamış; yok edelim derken elleriyle beslemişler neşv-ü nema bulmalarına sebep olmuşlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.