Varken yememek

Yokluk halinde insanlar ister istemez var olanla iktifa ederler. İsteseler de savurganlık ve israf edemezler zira zaten yok. Cenab-ı Hak varlıkla da yoklukla da imtihan eder. Varlık içerisinde iken şükür yokluk içinde sabır bu nedenle önemlidir. Ama asıl olan yokluk içerisinde kısmetine kanaat edip şükretmektir. Yoksa bolluk içerisinde şükür kolaydır. Herkes onu yapabilir.

Cimrilik nasıl bir menfur bir hasletse ve sahibini dünyada da ahirette de sevimsiz ve sıkıntılı bir hale sokuyorsa tebzir dediğimiz, varken savurganlık yapmak, iktisat etmemekte cimrilik gibi çirkin bir sıfattır.

Param var imkânım var istediğim gibi alır veririm demek evvela nimete bir küfrandır. Nimeti tahkir ve hafife alma, küçümseme ve kıymetini bilmeme ve en önemlisi, o nimeti veren Mün’im-i Hakikiye’de hürmetsizliği işmam eder.

Kur’an-ı Hakim saçıp savurmayı, savurgan olmayı çirkin addediyor, öylelerin “mahrumiyete” düçar olacaklarını ihtar ediyor. Demek savurganlık, tebzir su-i ahlak olup, riya ve enaniyeti kamçılayan bir haslet olarak kemalat-ı insaniyenin aksine, sükûtu ahlakı netice verdiği gibi, hemcinslerini ve durumu kendinden aşağıda olanları da sarfı nazar ettiğinden, şefkat ve medeniyet-i insaniyeye de yakışmamaktadır.

Zira “yüz aç adamın önünde tok oluncaya kadar yenilmez” yenilse insaniyete sığmaz, hayvani bir davranışa ınkılap edilmiş olur. Zira  hayvan hodgamdır, sadece kendi menfatını gözetir. Hayvani bu vasıf insan olan insana yakışmaz.

Mükerrem insan ve insan-ı kâmil odur ki kendisine ihsan olunan nimetten, Cenab-ı Hakkın kendisine ihsan ettiği gibi o da ihsan eder, merdane davranır, kerim olur, Cevvad-ı Mutlakın esmasına mazhariyetle evci kemalata yükselir, cevvad-ı kerim ünvanını alır.

Nimetin kadrini bilip iktisat eden hem Mün’im’i Hakikiye ihtiram hem de nimetin kadrini bilmiş olarak ta şükrü hakikiye yol açmış olur. Şükrü hakiki kulluğun esasıdır. İnsanı, Şakirin zümresine isal eder.

O’nun içindir ki Resul-i Ekrem (ASM) ‘in mealen ”nehirden de abdest alırsanız suyu israf etmeyiniz” fermanı iktisadlı davranmanın kemalatı insaniye ile ne kadar alakalı olduğunu gösteren önemli bir emirdir.

Resul-i Ekrem (ASM) son zamanlarında Medine’ye sel gibi akan ganimet ve hediyelere rağmen, mahrumiyet zamanları gibi iktisada riayet etmesi ve bir günde Hz.Aişe (RA) ‘nin beyanı üzere asla iki öğün yemek yememesi ve sofradan tok kalkmaması bu davamızı ispat eder.

Çok yemek isteyen sahabisine “mideni üçe böl, bir kısmını yemek, bir kısmın su, bir bölümünü de hava için bırak” buyurmuştur. Hz. Üstadın da 1952'de geldiği İstanbul’da kendisine ikram edilen koyun etli yemeği yemeyerek sadece çorba ile iktifa ettiğini, çilekeş ve yokluk ve mahrumiyet içerisinde hayatını geçiren Üstadımızın son zamanlarındaki hâsıl olan imkânlara ve bilhassa talebelerinin varlık ve imkânlarına rağmen eski hayatındaki riyazet ve iktisada riayeti şayan-ı dikkattir.

Onun içindir ki kâmil insanlar varlık içinde de iktisada riayet etmişler, savurgan olmamışlar, ellerindekilerini, sermayelerini de bütün bütün ketmedip insanlardan saklayıp cimriliğe düşmemişlerdir.

Savurganlıkla cömertliğin, iktisatla cimriliğin hassas dengesini muhafaza etmek fevkalade önemlidir.

İsraf eden, malının kadir ve kıymetini bilmeyen, tebzir adam bir gün mahrumiyet ve sefalete düşer, eski yaşadığı gibi yaşayamayınca bu kez maddi manevi dilenciliğe ve en nihayet helal haram tanımayarak ta aç gözlülükle gayrı meşru haram kazanç yollarına süluk eder.

Üstadın tabiriyle “israf eden deccalın damına (tuzağına) düşer” hakikatini haris adam onlarca kredi kartlarıyla ve sair ihtiyaç kredileri bahaneleriyle ödeyemeyeceği borçlar ve deccalın damı dediği katmerli faizli borç tuzakları içine düşerek kendini, ailesini ve geleceğini karartır, sefalete düçar eder.

Hülasa, sevad-ı azam dediğimiz çoğunluk gib, halk gibi yaşamalı. Üstad çoğunluğun henüz alamadığı bulamadığı turfanda sebze ve meyveyi yemez bollaşmasını herkesin alabilir duruma gelmesini bekler sonra oda alır veya aldırırdı.

İktisatta ki, kulluğun ve sırrı ihlâsın gereği, vasat olmalı “her işin hayırlısı orta olanıdır” hakikatince orta yollu olmalı, ifrat ve tefrit olan israf ve cimriliğe kaymamalı, istikameti bulmalı, müstakim insan olmalı.

Şimdi Allah’a şükür memleketçe bir bolluk içerisindeyiz. Sebze ve meyvelerin sel gibi pazarlara aktığı ucuz olduğu bir zaman. Önümüzde kış var. İmkânlar nispetinde sebze ve meyve alıp kurutmalı, konserveler yapılmalı, kışın sağlıklı olmayan sera ve konservelerden uzak durmalı.

Yağlı, etli yemeklerdense bol bulunan sebze yemekleri tercih etmeli ve bol bol meyve tüketmeli. Cenab-ı Hak her şeyi yerli yerinde ve ihtiyaç zamanında, vakt-i münasipte halk ediyor.

Muayyen ve mevsimlere göre gelen nimetlere muvafık hareket etmek ve onları mevsiminde kullanmak, tüketmek hikmet ve maslahattır. İsm-i Hâkime mahzar olanların buna riayet etmesi gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum