Uzaydan gelen fotoğrafların çoğunda neden bir tane bile yıldız göremiyoruz?

Uzaydan gelen fotoğrafların çoğunda neden bir tane bile yıldız göremiyoruz?

Uzaydaki teknolojiler ve araştırmalarla ilgili bir haber okuduğunuzda, bir fotoğraf gördüğünüzde ya da video izlediğinizde bazen yıldız göremezsiniz.

Uzay ile ilgili komplo teorilerinin en büyük kaynağı, NASA ya da ESA gibi dünyanın en gelişmiş uzay araştırma merkezlerinin yayınladıkları resmi görüntülerdir. Örneğin düz Dünyacıları ele alalım: Dünya’nın yuvarlak olduğu bir fotoğrafı gördüklerinde, karşıt argüman olarak yıldızların gözükmediğini öne sürerler. Ayrıca uzaya fırlatılan bir uydunun ya da diğer gezegenlere gönderilen araçların görüntülerin de sahte olduğu, söz konusu ajansların bizleri kandırdığı kanısına neden olur.

Aslında bakarsanız, internet kullanıcıları için uzaydan geldiği söylenen fotoğrafların inandırıcılığı da giderek azalıyor. Zira artık yapay görüntülerin kalitesi giderek artıyor, bu nedenle giderek daha fazla insan gerçek görüntülere bile şüphe ile yaklaşıyor. Bu yazımızda, söz konusu şüphelerin çoğunda temeli oluşturan bir soruya yanıt veriyoruz.

“Yıldızlar yok, o halde bu fotoğraf sahte” demek için bu fotoğrafların nasıl çekildiklerini bilmek gerekiyor. Bu kısma birazdan geleceğiz. Günümüzde, 1972 yılına kıyasla Dünya’dan daha da uzakta olan araçlarla, daha yüksek çözünürlüklü fotoğraflar elde ediliyor. 

Öncelikle bilinmesi gereken şey, bu fotoğrafların gündelik hayatta kullandığımız akıllı telefonlardaki gibi tek parça olmamasıdır. Bizler bu fotoğrafları yukarıdaki gibi final haliyle görmeden önce ciddi bir laboratuvar çalışması yapılıyor. Söz konusu araçlar tarafından katmanlar halinde gönderilen veriler, uzun uğraşlarla birleştirilip renklendiriliyor. 

Bir Güneş ışınının Dünya’ya ulaşması yaklaşık 8 dakika sürüyor. Dolayısı ile bu hızla bir verinin Plüton'dan Dünya'ya ulaşması daha da uzun sürer, çünkü Güneş'e olan ortalama uzaklığı yaklaşık 5.91 milyar kilometredir. Bu mesafeler, gezegenlerin yörüngesel hareketlerine bağlı olarak değişir. Alıştığımız fotoğrafçılık araçları, uzaydaki fotoğraf makinelerimizin yanında “şipşak” kalır. 

Renklerin ahenkli dansını, yüzlerce kilometre derinliğindeki kasırgaların karmaşasını bir bilgisayar ortamında üretmek kolaydır. Ancak bu fotoğraflarda gördüğünüz her bir renk, aslında uzaydan Dünya'ya gönderilen petabaytlarca veri anlamına gelebilir. Bu veriler yan yana ve üst üste gelecek şekilde yazılımlar ya da profesyonel araştırmacılar tarafından birleştirilirler. 

Hem uzayda hem de yer yüzünde kameralar da tek bir şeyin peşindedir: Işık.

Kameralar üzerinde yer alan diyafram, ISO gibi ayarları biz kontrol edebiliriz, ancak gözleriniz bu ayarları aslında otomatik olarak gerçekleştirir. Bu yüzden ki aniden karanlık bir ortama girdiğinizde gözünüzün ortama uyum sağlaması gerekir. Karanlık bir ortamda daha çok ışık arar.

Şehirden uzak bir yerde, çevreden gelen ışığın az olduğu bölgelerde olabildiğince fazla yıldız görürsünüz. Eğer iyi bir DSLR kameranız varsa, daha çok yıldızı uzun pozlama teknikleriyle görebilirsiniz. Yani ışık değiştikçe fotoğrafın çekilmesi için gereken teknik ayarlar da değişmelidir. 

Aslında çok basit bir deneyle, sadece ışıkla ilişkili olan şeyi gözlemleyebilirsiniz. Telefonunuz kamerasını açıp, bulunduğunuz ortamdaki tavanın yanan lambasına doğru odaklayın, bir anda otomatik olarak ışık miktarı azalacaktır. Kamera, detayları görmek için daha az ışık geçirmek için ışık kaynağının çevresini karartacaktır. Eğer telefon kameranız ISO gibi değerleri ayarlayabileceğiniz manuel moda sahipse; tavandaki ışığı çekerken bu ayarlarla oynamayı deneyebilirsiniz. 

webtekno 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.