Gülser TÜRKOĞLU

Gülser TÜRKOĞLU

Üstad'a mektup!

Bismihi Sübhanehu 
Esselamu  Aleyküm VeRahmetullahi  Ve Berekâtühü  Aziz Üstad'ım,

Rabbim seni bize 20. yy’da gönderdi. Senin müjdenin verildiği o asırda değildim ama senin yolundan gelen bir neferim, 21. yy’da sana sesleniyorum. Sana olan minnettarlığımı dile getirmek için bu mektubu yazıyorum. Sana ve nur yoluna baş koymuş bütün insanlığa selam olsun. Selam olsun nur yolcularına, nur-u gönül dostlarına. Selam olsun o asrın kudsîlerine... Yine selam olsun bu asrın kudsîlerine...

Sen gurbet mekanına  baharda geldin. Nur yağmuruyla toprağa mayalandın. Havayı yumuşattın. Mevsimle kardeş oldun. Bugün, geçmişi bize anlatmakla müjdelenip bahardan gelip, bize ‘’yazın’’ işaretlerini zuhur ettin. Evet bunu şuan görebiliyoruz Çünkü Kur'ân'ın zırhı, imanın anahtarı, gönüllerin ve kalplerin ihtiyacı olan Risâle-i Nurlara kimse engel olamıyor. Önünde hiçbir batıl duramıyor. Ya önünden kaçıyor, ya da Hakkın, hakikatin altında ezilerek tarihe gömülüyor. Olan her şey ortadadır. Yapılanlar, yaşanılanlar; çekilen zulümler, kargaşalar, haksızlıklar, iftiralar…

Senin hayatınla, yaşantınla, ilminle, ihlasınla attığın tohum filizlendi, büyüdü. Bir Said yerine binlerce Said doğdu. Hz.Adem bizim tohumumuzdur, babamızdır. Sen onun tohumundan oluştun. Sen ve nurların vesilesiyle bizi Allahu Teala’ya sevk ettin. Saidler nurlar yoluna baş koydular. Risale-i Nurları intişar ettiler. Dünyanın dört bir tarafına tanıttılar. Bütün dünya nurları biliyor, tanıyor ve okuyor. Allah onlardan sonsuz kez razı olsun. Hatta şunu diyebilirim ki, dünyanın bir çok üniversitesinde Risale-i Nurlar tez konusu oluyor. (Benim tez konum da Risale-i Nur külliyatıdır.)

Müjde Üstad'ım müjde; bugün bir değil, binlerce medresei nurlar var. Farklı dillerden, farklı milletlerden, farklı insanlar Nurlarla müşerref olacak. Senin müjdelediğin gibi, bütün dünya Kur'ân'a sarılacak. Tek hüküm; Allahu Teala, Kur’an-ı Kerim ve Nurlardır…

Üstad’ım; sen hep müstakbel bir neslin siluetine dokundun. O nesil bu Kur’an-ı Kerim’in tefsiri olan nurlarla şahlandı. Bize gayreti, çabalamayı, sonuna kadar mücadele etmeyi sen öğretin. Allahu Teala’nın izniyle sen yeşerttin bizi. Yılmayı, kaybetmeyi amel defterimize yazdırmayı asla makul görmedin. İşte o asırlarda bize böyle seslendin. “Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek ve gür sada İslam’ın sadası olacaktır’’ dediğin söylem nur yolcularının tek hedefi olmuştur. Olmaya da devam edecektir.

Akıllar kendine geldi. Semavat nurlandı. Baykuşlar gözlerini yumdular. Kartallar pençelerini geri çektiler. Karanlık mağaralardan güneşler  doğuyor. Bulut gölgesi bile Beyzalaşmış. Her taraf nur ameliyle kokuyor. Kötülük yapacak her kimse, her ne ise geri kan kusup cezasını buluyor.

Üstad’ım; hatıra olarak bıraktığın, tefekkür arkadaşların, çınarla katran vardı ya. İşte onları bize çok gördüler. Nasıl geçmişte senin kabrini de çok görmüşlerdi ya, işte aynı oyunu tekrar oynadılar. O iki masum ağaçları acizliklerini itiraf ederek kestiler. Cahilliklerini göz önüne serdiler. Sonra da Nur'dan kaçtılar. Kışkırtmak istedikleri bizler ise, geçmişte olduğu gibi, senin tavsiyene uyduk, oyuna gelmedik.

Bizim en büyük hastalığımız imkansızlık hastalığıdır. Sen, bu hastalığı yenmemiz için  bize Allah tarafından gönderilmiş efsunlu bir lütufsun. Bu imkansızlığı nurlarla yıkabiliriz. İşte senin halka mal ettiğin Risale-i Nurlarla nurlaşmamış mekan kalmayacak zaten en büyük gayemiz de budur. Böylelikle Allah’ın inayetiyle amacına ulaşacaktır. Tabiî ki önümüze engeller çıkacak. Ama senin de dediğin gibi; “Ne ehemmiyeti var." Elhamdülillah, dar görüşlere ve dar düşüncelere kapılmadan iman Kur'ân hizmetine devam edeceğiz. Sen tohumu oldun biz gövdesi dalları olduk meyve vermemiz de yakındır.

Sakın üzülme Üstad’ım. Biz aynı  kökten aynı gövdeden  çıkan  dallarız. Ufkumuzdaki karanlıklar aydınlığa dönüşecek. Paklığa ulaşacak. O güneş bizim üstümüze de doğacak. O güneş doğduğunda işte nurlar meyve verecek herkes meyvelerden yararlanacak. Nurlar ki; maneviyatın bir ilacı, birçok vitamin hükmünde olup insanlara birer aşıdır. O meyvelerle cennete ulaşacağız. Nur yolunda giden her kimse böylece cennetten istifade edebilecek.

Her zaman bu soruyu sorarım Üstad’ım insanlara; “İslamiyet nedir.’’ Çoğu zaman sorumun cevabı yarım kalır. İslamiyet; insanlardan bir insan olmak, bütün insanların sancısını çekmektir. Bu dünyada hiçbir beklentiye esir düşmeden sadece Allah rızasına kilitlenmek ve hayırlarda, iyiliklerde yarışarak kötülüklere mani olmaya çalışmaktır. Bunu yaparken, tevazu, nezaket, hoşgörü, uzlaşma ve sevgi  esir alınmalı paylaşmayı kabullenmedir. İşte burada da seni görüyoruz Üstad’ım. Bu kötüleşen  dünyada, yukarıdaki İslamiyet çerçevesinin nur hakikatleriyle  bize önder olan sensin. Nur şakirtlerinin başı, yeldasısın.

Ey Üstad’ım sana söz veriyorum;
Biliyorum ki, sana buradan yazmak seni anmak asla kafi değil. Bunlar seni anlatmaya dillendirmeye yetmez. Senin gibi  sen olmak lazım SEN SEN.
Efendimiz Resulullah'ın (asm) önderliğinde, ehli sünnet ve'l cemaat düsturuyla, emanet ettiğin Risâle-i Nurlar'ın rehberliğinde, tebliğ ve irşada  mesleğini son nefesime kadar sürdüreceğim. Her ne olursa olsun asrı saadet için, küfür  alevlerinin ortasında iman kurtarmak tek çabam olacak.
Vesselam..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum