Ulu bakiye/Kalıntılar

Kur’an-ı Kerim’de ulu’l emr, ulu’n nüha ve uli bakiye gibi tabirler var.  Alimlerin bir kısmı ulu’l emr meselesinin yanlış anlaşıldığını ve sadece muktedirlere hamledildiğini oysa yönetim erki veya yönetim temsilcileri anlamına geldiğini ifade ediyorlar.  Buna göre burada ulu’l emr bir kralı veya monarkı değil bir bir sistemi ve sistemi temsil eden zevatı ifade ediyor.  Günümüz ulemasının ekseriyeti ulu’l emri bu anlamda anlıyor ve yorumluyor. Zira Asr-ı saadette veya peygamberlik metodu üzerine yönetim anlayışında kişi iktidarı değil,  bir değerler bütünü iktidarı söz konusudur.  Burada ele alacağımız kavram ise ulu bakiye. Bu ifade Hud Suresinin 116’ıncı ayetinde geçmektedir. Aynı surede yer alan ‘ vestakim kema ümirte/ emr olunduğun gibi dosdoğru ol’ ayeti Hazreti Peygamberimiz tarafından ‘Hud ve kardeşleri belimi büktü’ şeklinde algılanmış ve ifade edilmiştir.

Bu ayetin mealinde, mealciler ayete farklı manalar yüklemişlerdir.  Genelde ayetten Yahudi ve Hıristiyanlardan kalan ‘kalıntılar’ın tebliğde başarılı olamadıklarını çıkarmışlardır. Halbuki tam o mana yok. Ulu bakiyenin yani kalıntıların kendilerini tabi olanlarla az da olsa yola şaşmadan yollarına devam edecekleri ve bunların kurtulan azınlığı temsil edecekleri ifade edilmektedir.  Ulu bakiyeye ancak çok az bir topluluk uyacaktır. Çoğunluk ise zevkin sefanın peşine düşecek ve kendilerini ve özlerini dağıtacaklardır.  ‘Ümmetimden bir topluluk ( taife/isabe) hak üzerine sabit kalacak ve gevşeyenlerin gevşemeleri onlara zarar vermeyecek’ mealinde bir meşhur hadis var.  İslam’a dayalı devlet erki çöktüğünde (Bediüzzaman bunu  Kur’an etrafındaki duvarlar ve surlar çöktüğünde şeklinde mana vermiştir)  İslam’ı savunmayı bakiye anlamında cemaatler ve fertler yüklenecek ve üstleneceklerdir.  Hazreti Musa’nın da kendisinden sonra Yahudiler arasında böyle bir taifenin kalması için Allah’a yalvardığı bilinmektedir.  

*
Hud Suresinin 116’ıncı ayeti hadisler tarafından da izah edilmiştir. Muslim’in rivayet ettiği sahih bir hadiste şöyle denilmektedir :” Allah yeryüzüne nazar kıldı.  Ehl-i kitabın bakiyesi hariç Arabına ve Acemine ( Arap olmayan) kızdı… (Müslim: 2865)”  Elbette bakiyeler bir gerçek.  Hazreti İbrahim’in bakiyesi hunefa olarak anılmaktadır. Peygamberimiz dönemine kadar varlıklarını muhafaza etmişlerdir.  İslam’ın ilk asırları Asr-ı saadet ve asr-ı selef olarak nitelendirilmiştir.  Üç asır sonra selef veya eslaf tarihe karışmıştır. Fakat eseri kalmıştır.  Eslafın ilk üç asırla sınırlı olduğu hadisle sabittir. Elbette selef asırlarında herkes aynı düzeyde kamil değildi. Geneli anlamında ve asrın muhtevası anlamında böyle bir isimlendirme yapılmıştır.  Yoksa o asırlarda Haccac da vardır. Selef asrı inkiraza maruz kalsa da sonraki asırlar içine bakiyeleri gizlenmiştir. Sözgelimi Mehmet Akif Ersoy, Babanzade Ahmet Naim’i ‘ bakiyyetü’l selef/ selef kalıntısı ‘olarak anmıştır. Bu anonim bir deyimdir ve Akif de sırdaşı ve yareni Ahmet Naim için bu ifadeyi kullanmıştır. Hatta Kahire’den avdetten sonra Ahmet Naim’in yanına defnedilmeyi istemiş ve Edirne Kapı Şehitliğinde serviler altında çan ile canan birbirine kavuşmuştur.

*
Yeryüzü bakiyyeler arasında bir çekişme sahnesidir. İslam’dan sonra da insanlarda ve toplumlarda cahiliyet eserler kalmıştır.  Hem insanda ve hem toplumlarda cahiliye çağından ve adetlerinden kalıntılar ve kırıntılar kalmıştır.  Ashab-ı Kiramın önde gelenlerinden Ebu Zer ile Bilal-i Habeşi arasında bir tartışma yaşandı. Tartışmanın etkisiyle Ebu Zer kendine hakim olamadı ve Bilal'e "Ey siyahın oğlu" deyiverdi. Bu söz, renginden dolayı hor görülen Bilal'e ağır geldi. Bilal (r.a.) buna dayanamadı Efendimiz (s.a.V.)'e geldi ve şikayetini arz etti. Efendimiz (s.a.v.) son derece rahatsız oldu ve hemen Ebu Zer'i çağırttı. Ebu Zer geldiğinde Peygamberimiz (S.A.V.): "Ya Ebu Zer! Sende hala cahiliye kalıntıları görüyorum. Kişi hiç anasından dolayı kınanır mı?' diye çekişti. Ebu Zer (r.a.) yapmış olduğu anlık bir hatanın bu kadar su-i tesir göstereceğini düşünememişti.  İçine pişmanlık ateşi düştü. Ne yapıp edip Bilal'in gönlünü almalıydı. Sabahın seher vaktinde Bilal'in evine vardı. Yüzünü Bilal'in eşiğine koyarak uzandı. Az sonra Bilal kapısını açtığında Ebu Zer ile yüz yüze geldi.  Öte dünyada gönüllerden kin silindiği gibi onların arasındaki bu nahoş olayın tesirleri de böylece silinmiş oldu. Buhari de Sahih’in de ‘cahiliyetten kalan günahlar’ adıyla bir bap ayırmıştır. Bu bapta soyla övünmek ve soya sopa ilişmek de var.  Bakiyyeler arasında her asırda benzer kapışmalar yaşanmaktadır.  Kur’an’daki ‘sülletü’n minelevvelin’ ile ‘sülletun minelahirin’ ifade selef ile bakiyettü’l selefe işaret eder.  Bu anlamda eskiler ‘firricali bakaya/geride de adamlar var’ demişlerdir. İnsanlardan umut kesmek insanları helak etmektir ( men kale helekennasu fuhuve ehlekehum).

Günümüzde de cahiliyet kalıntılarıyla selef kalıntıları arasındaki mücadele şiddetlenerek devam etmektedir.  Bugün Mısır’da değerlere bağlılık üzerinden değil de kişilere bağlılık üzerinden giden cahiliyet kalıntılarına fulul denmektedir.   Mübarek’ten kalan yandaşlara sözgelimi fulul yani kalıntılar adı verilmektedir.  Kalıntılar arasındaki mücadele Safiyyullah Adem’in iki çocuğuna yani Kabil ile Habil’e kadar uzanmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum