Türkiye’de yeni bir milat başlıyor

Bilindiği gibi, 6-7-8 Nisan 2012 tarihleri arasında, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde “Münazarat Sempozyumu: Milliyet Fikri ve Kürt Meselesi” Sempozyumu düzenlenecek. Bendeniz de bu sempozyomda hem bir bildiri sunacağım, hem de Yürütme Kurulu üyesi olarak görev yapacağım. Bu sempozyumun, bir devlet üniversitesi ve Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı (AKAV) İşbirliği ile yapılacak olması oldukça fazla bir öneme haizdir. Bediüzzaman’ın yaşadığı hayata baktığımızda, bu sempozyumun önemini kolayca anlayabiliriz. 

 

Bu konuda Artuklu Üniversitesi’ni kutluyorum. Zira böyle cesurca bir organizasyonu üstlenmek ve ortak olmak mangal gibi bir yürek ister. Aslında tarih Artuklu Üniversitesi’ni her zaman hayırla yad edecektir. Ancak ondan daha da önemlisi, tüm dünyada birçok devlet üniversitesi tarafından düzenlenen Bediüzzaman sempozyumlarını, Türkiye’de ilk defa Mardin Artuklu Üniversitesi’nin düzenyecek olmasıdır. Bu bir “Milat”tır. Bundan sonra, umut ediyorum ki, Bediüzzaman ile ilgili olarak çeşitli alanlarda sempozyum düzenlemek için üniversiteler yarışa girecekler. Bahtiyar ve yürekli rektörlerin böyle sempozyumları düzenleyeceğine her birlikte, İnşallah, hepimiz şahitlik edeceğiz.

 

Benim burada vurgulamak istediğim bir şey var. O da şudur. Artuklu Üniversitesi’nde düzenlenecek bu sempozyum bir ilk olduğundan ve yeni bir miladı başlattığından, ne kadar müşahit katılımcı olursa o kadar iyi olur. Yani, bu sempozyuma biraz masraf yaparak katılmaya çalışalım.  Böyle güzel bir organizasyonda hepimizin bir katkısı olsun.

 

Bu asrın imamı, küresel hoca, büyük alim, günümüzün şartlarına göre Kur’an-ı Kerim’i tefsir eden  ve iman hakikatlerini güneşin varlığı gibi ispat eden büyük müfessir Bediüzzaman’ın bayramına ve şölenine sizler de katılın. Onun Cennet âsa diye isimlendirdiği bir baharı yaşıyoruz. İfsat komitelerinin körletmeye çalıştığı hakikatlerin nasıl parladığını müşahede ediyoruz. Bu müşahedeye sizlerin de katılması bizleri mutlu edecektir.

 

Burada bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Dünyevi makamlar, rütbeler, unvanlar vs değerler birer araçtır; amaç değildir. Biz bu araçları Allah’ın rızasını kazanmak için kullanmakla mükellefiz. Eğer bunları dünyevi menfaatler için veya gurur ya da kibir için uhdemizde bulunduruyorsak, emin olun bunların hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Hepsi kabir kapısında sönecek. Kabrimize prof. yazsalar ne olur, işçi yazsalar ne olur. Üstadın dediği gibi, eğer bizi ahirette kurtaracak bir eserimiz yoksa, fani dünyada bıraktığımız eserlerin ne kıymeti olabilir?

 

Ahirete gittiğimizde bulunduğumuz makamın hakkını veremezsek, ziyadesiyle mesul oluruz. Bulunduğumuz makamın hakkı ise, onu hem Allah’ın rızası dairesinde kullanmak, hem de insanlara faydalı olarak istimal etmektir. Buna ıstılahatta hukukullah ve hukuk-u ibadullah denir. Eğer bu iki faktörü yerine getiremezsek, yandık ki, ne yandık.

 

Bir zaman değerli dostum, kıymetli yazar Prof. Dr. Murat Sarıcık hocamın bir rüyasını dinlemiştim. Rüyasında bir üniversitenin kurucusunu görmüş. O zat dini bütün bir müslümandı. Sormuş ki, hocam orada yerin nasıl? Hoca demiş ki, “Benim yerim iyi de, dünyadaki amirlerin çoğu burada cehennemde!!!”. Şimdi bulunduğumuz makamın hakkını Allah için veremiyorsak, o zaman mesuliyetimizin boyutu katmerleşir. O halde öyle yapalım ki, bulunduğumuz makam merkezden muhite; yani hem bize, hem tüm insanlığa hem de Allah’ın rızasına uygun olarak işlevsel bir konuma gelsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.