Türban, Ermeniler, Kürtler, Aleviler...

Yeryüzünün en güzel ülkesinde yeryüzünün en saçma insanları yaşıyor gibi geliyor bazen bana.
Guliver’in dolaştığı o tuhaf, masalsı ülkelerden biri sanki burası.

Eğer Guliver buralara da gelmiş olsaydı herhalde yazarı onun ağzından, “anlamsızlığı anlam zanneden garip insanların diyarına uğradım” diye yazardı.
Haklı da olurdu.
Neredeyse anlamsızlığı ve saçmalığı “hayatın tam orta yerine” yerleştirip bütün davranışlarımızı da ona göre ayarlıyoruz.

Şu son olay bir bakın.
Ankara Barosu’ndaki seçimlerde türbanlı ya da başörtülü, hangi kelimeyi kullanmak istiyorsanız onu kullanın, on yedi avukat kadın oy kullanıyor.
Daha sonra bundan sorun çıkıyor.
Barolar Birliği, bu avukatların cezalandırılmasını istiyor.
Ankara Barosu buna karşı çıkıyor, “bunun faşizan bir davranış olacağını” söylüyor.
Barolar Birliği ısrar ediyor.
Ve Ankara Barosu, “faşizan” olduğunu söylediği uygulamayı yapmak zorunda kalıyor.
Bir hukuk kurumu, “faşistçe” bulduğu davranışı hayata geçiriyor.
Şimdi, bunun neresinde bir anlam var?

Avukat kadınların baro seçimlerinde türban ya da başörtüsü takmasının nasıl bir sakıncası olabilir?
O örtüyü takıp takmamaları onların düşüncesini değiştirecek değil ya.
Ama, durduk yerde “ciddi” bir sorun yaratılıyor.
Türban takmak “laikliğe” aykırı bulunuyor.
Barolar Birliği, hangi hukuksal ölçüyü kullanarak “başörtüsünü” ya da “türbanı” laikliğe aykırı görüyor?

Bu ülke başörtülü ve türbanlı kadınlarla dolu.
Baro seçimlerinde oy veremeyenler, genel seçimlerde nasıl oy verecek?
Türbanlıların genel seçimlerde de oy verme hakkı mı kısıtlanacak?
Ankara Barosu’nun dediği gibi bu tür uygulamalar kaçınılmaz olarak “faşizme” gider.
Laik olacağız derken rahatlıkla faşist oluyoruz.

Zaten bu anlamsız “türban” takıntısı yüzünden bu ülkede laiklikle “faşizm” yavaş yavaş eşanlamlı iki kelime haline gelmeye başladı.
Ama bence asıl sorun bu değil.
Hukukçular istedi diye “faşist” olmaz bir ülke.
Sadece zalimler bir ülkeyi faşistleştiremez.
Mutlaka bu konuda “mazlumlardan” destek almaları gerekir.
Ve, bu desteği ne yazık ki alıyorlar.

Bakın, bizim ülkenin türbanlı kızları ve onların türban takma hakkını savunan dindarları, “Ermeni sorunu” konusunda ne düşünüyor?
“Ermenilerden özür diliyoruz” diye bir kampanya var, bu kampanyaya imza verirler mi?
Ermenilerin gördüğü zulmü araştırmaya, yaşananları kabul etmeye hazırlar mı?
Dindarlar bir “Ermeni sempozyumu” toplayıp bu konuyu tartışırlar mı?
Ya da dindarlardan ve onları temsil eden partilerden bir “Kürt sorunu” kurultayı bekleyebilir miyiz?
Dindar Sünniler, “Alevi hakları” için ayağa kalkarlar mı?
Bugüne kadar bunların bir örneğini görmedik.
Türban konusunda çok hassas olan bir dindarın yanında Ermeni meselesini bir açın bakalım, nasıl tepki alacaksınız?

Gerçekleri tartışmaya razı olacak mı?
Yoksa Ermeni konusunda Barolar Birliği’nin yanında mı yer alacak?
Ben Kürt meselesinde de dindarlarla Barolar Birliği’nin aynı düşünceleri paylaşabileceğini düşünüyorum doğrusu.
“Faşizan” baskılar yaratmaya yatkın duran Barolar Birliği gibi kuruluşların gücü, çeşitli konularda “kurbanların” desteğini almalarından kaynaklanıyor.
Siz Kürt meselesinde, Ermeni meselesinde “demokrasiye, insan haklarına, hukuka” aykırı davranışları destekleyip sadece “türban ya da başörtüsü” meselesinde demokrasi isterseniz, istediğinizi elde edemezsiniz.

Aynı şey Ermeniler, Kürtler, Aleviler için de geçerli.
“Ermeni soykırımı kabul edilsin” diye kampanyalar açan özellikle yurtdışındaki Ermenilerden kaçı aynı şehvetli mücadeleciliği “türban” konusunda gösteriyor?
Kaç Kürt, “türbanlılara” destek elini uzatıyor?
Kaç Alevi, “türban” özgürlüğünü savunuyor?

Her zaman söylemeye çalışıyorum, ben bu ülkedeki “faşizmin” kurbanlarının aynı zamanda o faşizmin destekleyicileri olduğuna inanıyorum.
Onun için bu ülkeyi bir türlü değiştiremiyoruz.
Özgürleştiremiyoruz.
Doğru dürüst bir hukuk sistemi kuramıyoruz.
İnsan haklarını hayatımızın içine yerleştiremiyoruz.
Karakollarda öldürülen çocuklara sahip çıkmadan “türbanı” savunmak ne işe yarar?
Hiçbir işe yaramaz.

Bir gün bu ülkede yaşayan insanlar, türbanlıların, Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin, solcuların, işçilerin kısacası “haksızlığa uğrayan” bütün insanların aslında “aynı haksızlığa” uğradığını anlayacaklar.
Parça parça kurtuluş olmadığını kavrayacaklar.
O gün, bu ülke saçmalıkların esiri olmaktan, gizli ya da açık bir faşizmin kurbanı haline gelmekten kurtulacaklar.
O zamana kadar biz hep aynı saçmalığı yaşayacağız.
Çünkü o saçmalığın kurbanları destekliyor o saçmalığı.

Taraf

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.