Tufan’dan Kıyamete Nuh Filmi!

Masal anlatımları genellikle şu meşhur girişle başlar: “Develer tellal pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken." Bu girişten sonra Kaf Dağı gibi kıssa ve meselleri anlatmak kolaydır. Gerisi pamuk ipliği gibi gelir. Bu anlamda Fas gezginleri için de şöyle söylenmiştir: Ente fi’l Mağrib fela testağrib. Fas'ta sakın ola ki şaşkınlığa kapılma! Bunu anlatmamızın bir nedeni var. Denildiği gibi, teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatımız sanallaştı. Organik insan neredeyse tükendi. Buna mukabil sanal alan da adeta gerçek hale geldi. Bunun bir devamı olarak günümüzde sanatçılar müftü ve müftüler de sanatçı haline geldi. Sanayi devrimiyle birlikte anasır-ı erbaa’nın birbirine karışması gibi bütün unsurlar karma haline geldi.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi de içine alan bir fetva tartışması yaşandı. Şarıka’dan (BAE) Prof. Faruk Hammade, Mars’a gidilmesinin haram olduğuna dair fetva vermiş. Bunun üzerine adama söylenmedik laf bırakılmadı.  Ne cehaleti ne de cühelalığı kaldı. Veryansın ettiler. Bir günah keçisi arıyorlarmış, onu bularak ‘vurun abalıya’ misali benzettiler. Halbuki anlamadan saldırmışlardı. Bektaşi gibi ‘sadece namaza yaklaşmayın’ kısmını almışlar ‘sarhoş olduğunuzda’ bölümünü atlamışlardı.  Adam Mars’a falan gidilmez demiyor. Gelme ihtimali yoksa yani orada kalacak ve bu suretle ölüm muhakkak ise 'intihar etmeyin' diyor.  Nerede burada ‘Mars’a gitmeyin!’ emri veya yasağı?  Halide Edip Adıvar, ‘Vurun Kahpeye’ romanıyla  ‘molla takımıyla’ yani yobazlarla alay eder. Aslında yobaz olan yüzeysel olandır. Bu anlamda bu yobazlık vasfı günümüzde herkesten ziyade pozitivistlere yakışmaktadır.  Bilmeseler bile yakıştırıyorlar.

Bugünlerde bir Amerikan filmi olan Nuh Filmi tartışma konusu oldu. Ezher kudsi şahsiyetlerin ve peygamberlerin tasvir edildiğini gerekçe göstererek filmin vizyona girmesine karşı çıktı. Sanatçılar ise filme sahip çıktılar ve Ezher’e bir de nasihatte bulundular.  Yasaklamadan önce, izle! Veya izlenmesi için başka gerekçeler de buldular. Tam da bizdeki Muhteşem Yüzyıl meselesini hatırlatan tartışmalar yaşandı.  Mütalaaları şöyle oldu: Bu bir tarih veya fikir veya yorum değil, filimdir. Ama film ise neden Gılgamış Destanı değil de Nuh Tufanı?  Ezher’in, tarihi değil ama kudsi şahsiyetlerin tasviri nedeniyle Nuh filmine karşı çıkması üzerine bazı ülkeler de gösterimi konusunda yasak getirdiler. Katar, Bahreyn, BAE bunlar arasında. Sırada Mısır, Ürdün ve Kuveyt var. Filmin orijinal adı şu: Noah: The End of The World Is Just The Beginning/ Coming Soon. Konu Mısır’da hararetli bir tartışmaya neden oldu. Her zaman laymanler (uzmanlık alanının dışında konuşan avam ve halktan insanlar) devreye girdiler ve sadet dışı fetva vermeye başladılar. Bunlardan birisi Mısırlı jön ve sanatçı Nur Şerif. Muhteşem Yüzyıl tartışmalarını hatırlatan bir biçimde ‘film yapıyoruz, tarih yapmıyoruz’ faslında şeyler söylüyor. Bir de nasihatte bulunuyor: Önce Ezher filmi görsün, sonra karar versin! Ona göre muhteva daha önemli. Halbuki, kendisi de muhtevanın tarihten veya kutsal kitaplardan alınmadığını söylüyor. Zira,  filme göre Nuh tufanı New York’u da basıyor. Dolayısıyla fiction yani kurgu. Ama verdiği algı başka! Sorunlu kısmı burası.

*

Bu arada El Hayat gazetesinin bir haberine göre Nuh tufanıyla alakalı olarak yeni bir tez gündeme geldi. Ümmü’l Kura Üniversitesinden Prof. Muhammed Bestoveysi yeni verilerden yola çıkarak Tufan’ın koptuğu ve yayıldığı yerler arasında Hicaz bölgesinin bulunduğunu da tespit ettiğini de ifade ediyor. Tufan Irak, Suriye (Şam bölgesi ve  Anadolu) gibi bölgelerle birlikte bugünkü Hicaz bölgesini ve çevresini de etkisi altına alıyor. Hicaz’da Tufan’la ilgili kalıntıların bulunduğunu  ifade ediyor. Geminin bindiği veya demir attığı yeri tayin etmemekle birlikte Tufanın bütün bölge havzasını kapsadığını ifade ediyor (http://www.islammemo.cc/akhbar/locals-ksa/2013/04/24/170874.html)

Esasen Nur Şerif ve Sansür Kurulu Başkanı Abdussettar Fethi’nin itiraz ettiği ve anlamadığı husus şu. Ezher filmi izlemeden karar vermiş! Halbuki,  Ezher bir ilkeden yola çıkıyor. Usulden karşı çıkıyor. Film usulden geçebilirse esastan da mütalaa edilebilir. Lakin esasa gelmeden önce usulde pürüzler var. Bu da kudsi şahsiyetlerin tasvir edilmesidir. Aynen Faruk Hammade meselesindeki gibi. Hammade meseleye can emniyeti açısından bakıyor. Diğer taraf ise Mars’a seyahat çerçevesinde bakıyor. Bir de anlamadan dinlemeden karşı çıkıyor.

Bununla birlikte, kimi film eleştirmenleri Ezher’in çifte standartta bulunduğunu ileri sürüyorlar. İran kaynaklı filmlerin Mısır’da özel kanallarda gösterime girdiğini ve burada Hazreti İsa gibi tarihi ve kudsi şahsiyetlerin de canlandırıldığını hatırlatıyorlar. Bu noktada haklı bile olsalar su-i misal, misal olmaz. Evet! Şiilikle birlikte Hıristiyanlık ve Yahudilikte kudsi şahsiyetlerin tasvirinde bir beis görünmüyor. Lakin genel olarak İslam’da bu tarz tasvirler desecration yani hürmetsizlik ve saygısızlık olarak değerlendirilmektedir. Sinema eleştirmeni Tarık Şinnavi de Ezher’in Faruk filmine de karşı çıktığını ama gişe rekorları kırdığını hatırlatmaktadır. Bu mantıkla demek ki popüler eğilimler haramı helal kılmakta veya gayri meşru olanı meşrulaştırmaktadır!

Avamın eğilimi şer’i bir kaide olabilir mi? Öyleyse melhame ve bütün destanlarda gerçeklik payı bulunmalı? Bundan dolayı İbni Teymiye destanlara  itimat olunamayacağını ifade etmektedir. Atinalı General Alkibiades  hararetle alkışlanması karşısında şöyle demekten kendini alıkoyamamıştır: "Acaba olağanüstü saçma bir şey mi söyledim?" Churchill’e de kendisini selamlayanlar gösterildiğinde şöyle söyleyecektir. "Darağacına çekilsem de bu kadar kalabalık toplanırdı!" Nitekim savaştan sonra girdiği seçimleri kaybetmiştir!   Dolayısıyla Nuh filminde Ezher’in paradigması doğrudur. Ötekiler ise her vadide koşuyorlar!  Malezya hükümetinin dikkat çektiği gibi, filmde tanrı rolünde olan Morgan Freeman, başrol oyuncusu veya Nuh rolündeki Steven John Carell’a gemi yapmasını emrediyor. Bu yönüyle film putperestlik kesitleri de içermektedir. Mücessime anlayışındaki gibi Allah’ın bedenlenmesi (Morgan Freeman’ın tanrı suretinde tecessüm etmesi) sözkonusu. Bu yönüyle  tecsim konusunda Yahudilik, Hıristiyanlık anlayışlarıyla uyumlu ama İslam ile uyumsuz. Kimileri Nuh filminin Hazreti İsa’nın anlatıldığı ve gürültü koparan ‘The Last Temptation of Christ/Günaha son çağrı’ filminden farklı olduğunu söylüyorlar. Bu bakış açısına ve görebilmeye bağlı olarak değişir.

Hud Suresinin 40’ıncı ayetinde Tufan’dan bahsediliyor ve burada anahtar bir kavram var. O da Tennur. Azerilerin ve bizim tandır dediğimiz şey. Tufan öncesi yeryüzü adeta bir tandır, volkan ve kaynıyor.  Hamurun taşması gibi taşıyor. ‘Gök suyunu tut; yer suyunu yut’ emrine kadar böyle devam ediyor. Tennur ifadesi Kur’an-ı Kerim’in i’cazkar ifadelerinden birisidir. ‘Gök suyunu tut, yer suyunu yut’ ifadesi de aynı şekilde i’cazkar ifadelerden birisidir. Yine de yerden bir hayır çıktı ve en azından Nuh Tufanına yeniden bir göz attık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum