Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Tillo ve Said Özdemir Ağabey (II)

Tillo bağrında yetiştirdiği yüzlerce, binlerce âlim, seyda, mürşid ve değerli hocaları ile güneş gibi parlayan mübarek ve şirin bir beldemizdir. Bu sebepten dolayıdır ki, Bediüzzaman Tillo’ya geldiği zaman bu büyük manevi birikime ve manaya hürmeten sokaklarında ayakkabılarını çıkararak dolaşmıştır. Bu büyük ve manevi misyonunu, bütün zorluk ve baskılara rağmen kesintisiz olarak bugüne kadar devam ettirmiştir.

Tillo, Cumhuriyet döneminden itibaren de, manevi yapısını ve ilme beşik olma hüviyetini korumaya çalıştı. Fakat bu dönemde hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Tevhid-i Tedrisat Kanununun kabulü ile birlikte Medreseler üzerinde her geçen gün artan bir şekilde baskılar gelmeye başladı. Bu baskılar sonucu, İslami ilimlerin tedrisatı en alt düzeye düştü. Kapalı kapılar ardından ve tedirginlik ile dahi olsa, bu büyük vazifeyi devam ettirmek isteyen kahramanlar ilim öğrenmeye ve öğretmeye devam ettiler.

Daha sonraları Tillo’nun adı resmi olarak değiştirildi. Beldeye,  1960 darbesinden sonra başlayan isim değiştirme furyası neticesinde 1963 yılında Aydınlar ismi verildi. Fakat halk hiçbir zaman bu ismi benimsemedi ve sadece resmi işlemler sırasında kullanmak zorunda kaldı. Tillo’nun ismi her şeye rağmen hep Tillo olarak kaldı. 24 Ekim 2013 tarihinde TBMM komisyonlarında Tillo’nun isminin iade edilmesine dair kanun teklifi kabul edildi ve genel kurula gönderildi. 31 Ekim 2013 tarihinde de TBMM Genel Kurulu’nda bu teklif kabul edildi ve Tillo ismi kanunlaştı.

Tillo'da bugünlerde medrese geleneği, Risale-i Nur dersleri ile adeta bir Medresetüzzehra manası halinde devam ediyor. Muhterem Seyda Molla Burhan Hocaefendi’nin gayret ve himmetleriyle, bu Nurlu beldemizde bu vatanın yüzlerce genç evladı, İslami ilimleri Risale-i Nur ile mezcederek tahsil etmek için büyük bir ihlâsla çalışıyor. Bu geleneği büyük bir gayret ve heyecan ile devam ettiren bütün Aziz seydalara ve hocalarımıza milletimiz adına şükran borçluyuz.

İşte Said Özdemir Ağabey, Üstad’ın ifadesiyle ‘’Tillolu Said’’, böyle mübarek ve ilimle haşir neşir olmuş bir beldede, 1930 yılında dünyaya geldi. Dedesi de âlimdi ve evdeki sohbet konuları ilimle bezeliydi. Dedesinin Üstad Said Nursi’ye büyük bir muhabbeti vardı ve bu isim daha küçük bir çocukken Said Özdemir’in adeta beynine nakşedilmişti.

Çocuk yaşlarında, ailece Ankara’ya taşındılar ve okula burada başladı. Çok başarılı bir tahsil dönemi geçirdi. İlk, orta ve liseyi Ankara’da okudu.  Derece ile bitirdiği lisenin ardından İstanbul’a Üniversite eğitimi için gitti. İstanbul Teknik Üniversitesinin Makine Bölümünde iki yıl kadar okudu. Ancak geçirdiği rahatsızlık sonucu okulu bırakarak Ankara’ya döndü ve Diyanet İşleri Başkanlığının memurluk sınavını kazanarak, 1950 yılında burada memur olarak göreve başladı.

Küçüklüğünden beri ismini duyduğu Üstad Said Nursi’yi hem merak ediyor ve hem de büyük bir saygı duyuyordu. Diyanet’te beraber çalıştıkları ve kendisini Mehdi olarak gören İskender Göçer isimli bir şahsın zaman zaman etkisi altında kalmışsa bile, söylediklerini sorguluyor ve bunların hakikatini öğrenmek istiyordu. İşte böyle bir arayış sırasında Üstad Said Nursi’yi ziyaret etmeye karar verdi.

Babası ve İskender Göçer ile birlikte Üstad Said Nursi’yi ziyaret  etmek maksadıyla Isparta’ya gittiler. Akşam vakti Üstad’ın evine vardılar ve görüşme talebini ilettiler. Ancak Üstad Said Nursi, akşam vakti görüşmeyi kabul etmedi ve bunun üzerine bir otele gittiler. Ertesi gün otele gelen Ceylan Çalışkan, Üstad’ın kendisi ile birlikte başka bir  kişiyi daha kabul edeceğini ve babası ile birlikte ziyarete gelmelerini istedi. Bunun üzerine İskender Göçer’i otelde bırakarak babası ile birlikte Üstad Hazretlerini ziyarete gittiler.

Üstad Bediüzzaman Said Özdemir Ağabey ve babasını sevinçle karşıladı ve onları kucaklayarak  “70 senedir oradan (Tillo’dan) bir yardımcı vermesi için Allah’a dua ediyordum ve bir yardımcı bekliyordum. Allah sizi bana yolladı” dedi.

İşte bu görüşme Said Özdemir Ağabey için tam bir dönüm noktası oldu. Artık kendisi için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bambaşka bir yol, bambaşka bir hizmet, bambaşka bir dava önünde olabildiğince açılmış, daha doğrusu kendisini bütün varlığı ile bu davaya ve bu Nur’a teslim etmişti.

Artık bu nurun etrafında bir pervane olacak, hayatının en büyük gayesi olarak bu Nur’lara hizmeti seçecekti. Tillo’dan beklenen yardımcı gönderilmiş ve dua kabul edilmişti. Artık Nur’ların neşrinde de Tillo’dan gelen bu ‘’havari’’ ile yeni bir dönem başlayacaktı.

Risale-i Nur hizmetinin Ankara ayağı çok sağlam bir yardımcıya kavuşmuştu. Ankara, bu görüşmenin ardından Risale-i Nur eserlerinin basılıp dağıtılması için tam bir merkez olma vasfını kazanmaya başlamıştı. İşte ‘’Nur’un bayramı’’  bu intisaptan sonra gerçekleşmiş ve eserler arka arkaya neşredilmeye başlanmıştı.

Bu ziyaretlerinden birisinde Üstad daktilo ettirdiği Sözler Mecmuasını Said Özdemir’e neşretmesi için vermiş, yanından bulunan bin iki yüz lirayı da kendisine teslim etmişti ve ‘’ bu parayı maya (sermaye) yaparsınız,’’ demişti. Said Özdemir, daktilo edilmiş bu Sözler nüshasını aldığı gibi doğruca Ankara’ya dönmüş ve yoğun bir gayretin içine girmişti. Risale-i Nurların neşri için Ayyıldız Matbaası ile bir anlaşma yapılmış ve çalışmalar hemen başlamıştı. Üstad’ının kendine verdiği bu görevi en iyi şekilde yerine getirmeli ve ‘’Naşirlik’’ unvanını bihakkın almalıydı. Artık önüne bir tek hedef koymuştu. Sözler mecmuasını en iyi şekilde bastırmak ve Üstad’ına takdim etmekti.

O da öyle yaptı. Çok meşakkatler çekildi, tehlikeler atlattılar. Her basılan formayı tashih için Isparta’ya, Üstad’a gönderiyor, gelen tashihli nüshaya göre de baskı gerçekleştiriliyordu. Kendisine tevdi edilen vazifeyi en iyi şekilde yerine getirdi. Sözler basıldı ve dağıtım için hazır hale getirildi.  Eline birkaç nüsha aldığı gibi doğruca Isparta’ya doğru yola koyuldu. Üstad’ın huzuruna varıp Sözler’ı pırıl pırıl baskısıyla takdim ettiği zaman, kendisini dünyanın en bahtiyar insanı olarak kabul ediyordu.

Üstad’ın sevincine de diyecek yoktu. Sözler’i ayakta karşılamış, heyecan ve mutlulukla Tillo’lu Said’i tebrik ediyordu. ‘’Ben artık vazifemi yapmış olarak kendimi kabul ediyorum. Vallahi şimdi ahrete gitsem sevinerek gideceğim.’’ demişti Asrın Sultanı.

Sonra kitabın fiyatını sormuş ve ‘’yirmi beş lira’’ cevabını alınca parasını çıkarmış ve Said Özdemir’e uzatmıştı. ‘’Üstadım, zaten siz bin iki yüz lira vermiştiniz. Ayrıca bu kitap zaten sizindir. Size parayla satılır mı?’’ diyen Said Özdemir’e Aziz Üstad şu cevabı vermişti: ‘’Hayır, hayır sen bu parayı al. Hem her yirmi beş lirayı verene de bu kitabı satmayın. Yirmi beş kişiye okutacağım diyenlere satın.’’ 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.