Tefekkür Yolculuğu - Hakiki ve Mecazi Nefs-i Emmarenin İttifakı

Kastamonu Lahikası 147. ve 148. Mektuplar: Tefekkür Yolculuğu-Hakiki ve Mecazi Nefs-i Emmarenin İttifakı

147

Tefekkür saati sırrı

İnsan kendi başına bir hiçtir. Allah’ın nuruyla nurlandığı zaman bir şey ifade eder. Tefekkür bir nurlanmadır. Allah’ın varlık âlemindeki harika sanat eserlerini tefekkür etmek küllî bir ubudiyettir aynı zamanda. “Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır” hadis-i şerifinde nurani bir hazinenin müjdesi vardır.

Seyahat-i kalbiye

İnsan her an gaflet ve dalalet karanlıklarına maruz kalmaktadır. Göklerin ve yerin nuru olan Allah’ın nurundan uzak kalmak, onun esmasının nurlarına göz kapamak ya da ehl-i dalaletin tabiat perdelerine takılı kalmak insanın içini karartacağı gibi vahşi bir canavar haline de dönüştürmektedir. Tabiatperetlik tagutu en dehşetli şeddatları, zalimleri, firavunları, nemrutları insanlığın başına bela etmiştir. Zulümat karanlıkları insana insanlığını unutturmuştur. 

Külli bir ubudiyetin şuuruyla ruhi ve kalbi seyahatlerle her bir ism-i İlahinin nuruyla başta nefsin firavunluğu kırılacak, sonra tabiat bataklığında boğulmanın önüne tevhid nurlarıyla bi-iznillah geçilecektir.  

Nurlanma

İnsan bir saray gibidir. İçinde elbette ruhunun, kalbinin ve duygularının en derin yerlerine ve kuytu köşelerine nüfuz edecek ışıklar, kandiller olacaktır. Allah’ın hidayet nuru, Kur’an, Cevşenü’l-Kebîr, Hizb-i Nurî gibi güneşler, yıldızlar ve kandillerle nurlanacaktır.

Külli ubudiyet

Her bir esma, bitmez birer hazinedir. Bu hazinelerin kapılarını açacak birer anahtar gereklidir. Enfüsi tefekkürle ve ubudiyetle uyanan istidatlar, her bir esmanın nurlarıyla neşv ü nema bulacaktır. İstidat ve kabiliyetlerın kapıları açıldıkça, muammaları çözüldükçe, esma daha çok tezahür edecektir.

İstidatları uyandıran, inkişaf ettiren ibadettir. İbadet etmeyen, canlı cansız bütün varlıkların ubudiyetlerinin, tesbihlerinin, hamdlerinin  farkına varamaz. Farkında olmak aynı zamanda insana sorumluluğunu hatırlatmaktadır. Böylelikle yeryüzünün bir halifesi olması hasebiyle bütün varlık âleminin lisan-ı halleriyle ettikleri ubudiyetleri, kendi ubudiyetiyle birlikte bir küll halinde Rabbine takdim etme şerefine nail olacaktır.

Tevehhüm

Tefekkürsüzlük gafleti netice verir. Tahkiksizlik tevehhümlere yol açar. Ehl-i din ile ehl-i fen birbirlerini anlamakta zorlanır. Nitekim bir devri çekişmeleri ile iki kutba ayırdıkları ve kararttıkları malumdur. Risale-i Nur’daki ism-i Hakem nüktesindeki mana-yı harfi bakışı, tevehhümleri ve gafletleri dağıtacak, perdeleri yırtıp nur-ı ehadiyet ile aydınlatacak, önyargılarla düşülen hatalardan kurtaracak kuvvettedir.

Düşman takibi

Dalalet ve küfür karanlıkları Nur’un baş düşmanıdır. Risale-i Nur, gaflet ve dalalete yol açan düşmanlarını, kaçacak yer bulamayacak, en gizli sığınaklarına kadar nüfuz ederek kadar takip etmekte ve huzura açılan nurani yolları göstermektedir. Gaflete meydan vermeyecek şekilde kâinatın, baştanbaşa âyineler hükmünde tecelliyât-ı esmâya mazhariyetlerini göstermekte ve huzura yol açmaktadır.

Huzur-u daimî kazanmak

Huzur-u daimî kazanmak için,  kâinatı yok saymak, unutmak veya hatıra getirmemek esma tecellilerine bir hürmetsizliktir. Allah’ın Zatını, esma ve sıfat tecellileri ile idrak edip kâinat genişliğinde mertebe-i huzuru kazanıp, geniş, küllî ve daimî  bir ubudiyet dairesine girmekle olacaktır.

 

148

Hizmette süreklilik

Büyük davaya hizmetin durması elbette düşünülemez. Davanın asıl sahibi Yüce Allah, birini hemen diğerinin yerine yetiştirmiştir. Abdullah da bu nurani vazifeyi sürdürmek için hizmet halkasına Lütfü’nün varisi olarak dâhil olmuştur.

Ziyade mesrur eyledi beni

Merhum Lütfü’nün ciddî ve hakikî bir vârisi olan Abdullah’tan, Tâhirî ve babası ve  Ali ve Vehbi, Şükrü, Mustafa,  Mehmed,  Hüseyin,  Mehmed,  Hakkı  ve bilhassa  eskiden Risale-i Nur’da mevkii bulunan Büyük Zühtü gibi Üstadın “aziz ve sıdık” kardeşlerinden selam gelmiştir. Risale-i Nur etrafında halkalanan bu nurani meclisin hulus-ı kalplerinden kopup gelen selamlardan ziyade mesrur olmuştur. Selamlarına karşılık vererek onlardan dua istemektedir.

Yanlışa yer yok

Gayet zor şartlar içinde, gayet parlak bir muzafferiyetlere imza atacak olan Nur’lar, en ufak bir hatayı kaldırmaz. Az da olsa küsufa neden olacak, istifadeyi noksanlaştıracak bir lekeye tahammülü yoktur. Bu nedenle son derece dikkat ve itina ile yazılması ve tashih edilmesi lazımdır. Öyle de yapılıyor. Lâyık ellere girmiş olduğu ispat ediliyor.

Kapanmaya amel defteri

Hizmet fani değil, baki ve sürekli akarı olan bir hizmettir. Çoklarının eline geçen bu Nur’ları kim okusa, nurlansa, gaflet ve dalalet zulümatından kurtulsa, yazanın amel defterine hasenat olarak hisse ayrılmaktadır. Böylelikle sevap yönünden kapanmayan bir amel defterinin sahibi olma mazhariyetine erişilmektedir.

Şirket-i maneviye

Amel defterini daha bereketli kılacak olan şey ortaklıktır. Bu maddi ortaklıktan daha kazançlıdır. Manevi olduğundan bütün sevaptan bölerek pay alma şeklinde değil de bütünü misliyle çoğaltarak aynıyla hissedar olma şeklindedir. Bu şirket-i maneviyeye dâhil olmak için Risale-i Nur’un mühim, sebatkâr ve daimî bir rüknü olmak gerekmektedir.

Samimî ihlâs ve kanaat

Halil İbrahim Risale-i Nur’a meftundur. Tatlı en leziz meyvelerinden tatmış, güzel nurani bahçelerinde tenezzüh etmiş, samimi ihlâsının ve kanaatinin neticesi tatlı ve güzel terennümatını bülbüller gibi edibane şakımış, Lahikaların yüksek makamında yerini alarak ebedileşmiştir.

Önemli bir ikaz

Bu asır çok acip ve dehşetlidir. İnsanın nefs-i emmaresi ise şuursuz kör hissiyat  ile akıl ve kalbin sözlerini anlamayacak ve dinlemeyecek kadar gabileşmiştir. Islahı ve kusurunu anlaması güçleşmiştir. Yapılan dehşetli şırıngalarla günahlar sevdirilmektedir.

Evliya-yı azîme, nefs-i emmâresinden şikâyet etmiş, şiddetli mücahede ile kurtulmaya çalışmışlardır. Kurtulduktan sonra bile şikâyetleri bitmemiştir. Nefs-i emmârenin desiseleri bitse bile, nefs-i emmârenin o kötü vazifesini devam ettiren heves, damar, âsab, tabiat ve hissiyatın desiseleri bitmemektedir. Mecazi bir kılığa bürünerek nefs-i emmarenin vazifesini ahir ömre kadar devralmaktadır.  Muvakkat bir gaflet fırsatında, hodgâmlık ve meyl-i tefevvuk gibi gayet zulümlü ve zulümatlı hissiyle çirkin bir riya ve rekabet damarını uyandırmkatadır.

Risale-i Nur ve bilhassa İhlâs Risaleleri, hakiki ve mecazi nefsin bütün desâisini izale ve onların açtığı yaraları tedavi ettiği gibi, kısacık gaflet hâletlerini de izale etmektedir.

Mânevî bir istiğfar olan kusuru bilmek, gafletten gelen o hatânın muaccel cezasının içindeki elemden ve azaptan kurtaracaktır.

Cenâb-ı Hakk kullarını boş bırakmamaktadır. Hata yaptıklarında bazen musibet taşları ile ikaz etmektedir. Tokatlarla elemlerle istikameti bulmasını murad etmektedir.

Risale-i Nur’un erkânları gibi, enaniyetini ve her şeyini bırakmak, tokatlar ve elemlerle nefret edip ve her hissini maksadına feda edip tam bir fedai olmak nefs-i emmarenin desiselerinden kurtulmak için emniyetli bir yol olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.