İbrahim KAYGUSUZ

İbrahim KAYGUSUZ

Tefekkür ve inşa

Tefekkür zihin haritamızın temel parametresidir.
Tefekkür, olgulara anlam yükleyebilmek yeni şeylere ufuk çizebilmek ve açmazlara çare üretmektir.
Tefekkür bir inşa ameliyesidir.
İçtihat gibi.

Mütefekkir üreten öznedir, edilgen nesne değildir. Kapalı devre çalışmaz. Her yeni bilgi ve olguyu harmanlayarak dönüştürür ve ruh-u asli (şeriat) ile bağını kurar.

Risale-i Nur Kur’an medeniyetinin bugününü ve yarınını inşa eden bir tefekkür hazinesidir. Bediüzzaman büyük bir mütefekkir ve çağın açmazlarına çare üreten büyük inşacıdır.
Nur talebesi de böyledir, böyle olmak zorundadır.

Her Nur talebesi Risale-i Nur’u hazmetmiş, dinamik, entelektüel ve ferdiyetin kanatlarını haizdir.
Nur talebesi, Risale-i Nur’un anlam katmanlarında kanat çırpar ve her “yeni” ye oradan anlamlar üretir.

Zihin haritamız yeni tablolarla karşılaştığında “anlam” üretemiyorsa kendimizi sorgulamalı ve kendimizle yüzleşebilmeliyiz.

İçtihatlarımız karşılık bulmuyorsa, kendimize yeniden dönmeli ve içe dönük doğru sorular sorabilmeliyiz.

Bu pozisyondaki heyetler de kendilerine doğru sorular sormalı. Yoksa küçük problemler büyür, büyük problemler görünmez olur.
Doğru sorular Risale-i Nur’un hukukunu muhafaza eder ve eksen kaymalarının önüne geçer.

Eksen kaymalarının başında siyaset gelir.
Yeni bir medeniyeti inşa yolunda olan nur talebeleri siyasi pozisyonlar alamaz. Alması çok bir büyük risktir ve elmas hakikatleri cama indirmektir.

Risale-i Nur hareketinde ikinci neslin bazı fertleri siyasi eksen kaymalarının etkilerini çok yakinen ve vicdanen hissettiler.
Müsebbipleri olarak sorumluluğu üzerimize almalı kendimizi hesaba çekmeliyiz!

Tefekkür edemedik, inşa edemedik, üretemedik. Hazır cümleleri tarafgirlik hislerimizle paketleyerek muhatabımıza sattık.
Yerine göre çatıştık!

Böyle mi olmalıydı, Bediüzzaman bu muydu?
Halbuki Nurculuk Müslüman kamuoyu ile çatışma merkezi değildir.
Nurculuk değişen olaylara anlam yükleyebilmektir. Yeni ufuklar çizebilmek ve Kur’an medeniyetini inşa etmektir.

İki gün sonra seçim var. Ortalık siyaset cereyanlarının propagandaları ile çalkalanmakta. Hisler ve nefisler rekabetleri tetiklemiş.
Bu atmosferde nefsî tarafgirliklerimiz doğru pozisyon almamıza mani teşkil edebilir.

Bu puslu zeminde dile getirilen sözlerin muhatabına ulaşmayacağını biliyorum.
Dolayısıyla üçüncü nesle seslenmenin daha evla olacağına inanıyorum.
Çünkü üçüncü nesil çok büyük ümitler vaad ediyor.
Onlar dünyanın ve Türkiye’nin yeni trendlerini iyi okuyabiliyor. Tarafgirlik saplantıları yok.
Beyinleri çok üretken ve dinamik.
Geçişkenlikleri becerebiliyor, eşleşmeleri yapabiliyor, diyalektiklerle seyyaliyetlerin sınırlarını iyi çizebiliyorlar.

Bu nesil selefi mantıktan uzak.
Bizim neslin gözlükleri onlara dar geliyor. Algılarının çapı oldukça geniş, çıtaları oldukça yüksek.
İkilemde değiller, hiçbir şeye ve hiç kimseye karşı önyargılı değiller.
Hayata sadece bir pencereden bakmıyorlar.

Bunlar hem Münazarat’ı iyi okuyor hem de “Ene”yi iyi anlıyor.
Bu nesil füruata takılmıyor, kışra ve zahire nazar etmiyor, öze talip.
İsimlere, sembollere ve müesseselere kutsallık atfetmiyor.
Zihni müşevveş değil, tefekkürüne tenkit ve muhalefet püsküllerini takmamış.
Bu neslin önünde set olmak hatadır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum