Tarihe tanıklık ediyoruz

Kısacık bir hayat kesitinde neler neler yaşadık hiç dikkat etiniz mi?
Yaşadığımız son çeyrek asırda, duygularımızla zihnimizi yan yana getirip geçtiğimiz yerlerden tekrar geçecek olursak böylesi bir değişikliği kavramak insana zor geliyor.
Henüz dün gibi gelen 12 Eylül döneminin despotluklarını duygusal hayalimizle yaşamaya çalışınca insanın tüyleri diken diken oluyor.
Resmen bir üçüncü dünya ülkesi hayatı yaşıyorduk.
Öncesinden o zamana, o zamandan günümüze kadar nice faili meçhul hunharlıklar yaşayıp durduk.
“Kalkınan Türkiye” şurada dursun “Konuşan Türkiye” mücadelesi veriyorduk.
Hiçbir iktidarın “muktedir” olmadığı asırlık bir zaman dilimi…
Adım başı konuşulan ve köşe başlarında yapılan ihtilaller…
Ve yüzyıllık med-cezirler…
Nice şairler bile prangalar eskitirken, bizim prangalarımız bir türlü eskimiyordu.
Biz sadece “fecri sadıklar” eskitiyorduk.
Evet, tarihe tanıklık ediyoruz.
*         *               *
Toplumsal aynamız berraklaştıkça, hayat akışımız çok daha farklı mecralara doğru yol alıyor.
60’ları hatırlamıyorum ama 70’li yıları da hatırlamak bile istemiyorum.
Sağdan, soldan komünizmden sosyalizm’e, deccalizmden Kemalizm’e kadar daha bir sürü İzm’ler le müteşekkil bir nehir akıntısı gibi bulanıklıklar cenderesinden yuvarlanıp gidiyorduk. 
“Halka rağmen halk için” çalışan bir irade hâkimdi.
Daha doğrusu bir irade hâkimmiş…
Aslında bu iradeyi bilenler biliyordu ama bilmeyenler henüz öğrenmeye başladılar.
Şimdi düşünüyorum da; o zamanlarda yaşayan birisini şimdi getirsen, Türkiye’de yaşadığına inanmayacaktır.
Değil o zamanlarda 4 yıl öncesinden birisini getirsen de inanmayacaktır.
O kadar hızlı bir değişim yaşıyoruz ki, yaşayan bizler bile bazen kendimizi çimdikliyoruz.
Bazen bu bir rüyamı gerçek mi diye birbirimizin yüzüne bakıyoruz.
Artık üniversite rektörleri kendi babasının çiftliğiymiş gibi ahkâm kesmiyorlar.
Ve demiyorlar ki “siz %90’la gelseniz yinede bırakmayacağız”
Artık CHP bile “kur’an kursu” açmak istiyor.
Ve Deniz Baykal tüm Müslümanların akıtılan kanlarının hesabını soruyor.
(Bu lafların samimiyet ya da samimiyetsizliklerine bakmadan bu noktaya dikkat edin ki; en azında bunlar bile halkımızı tanımaya başladılar.)
Çok değil sadece on yıl önce olsaydı,”davos çıkışı” tek başına bir ihtilal sebebi olacaktı.
Daha başbakan uçaktayken başbakanın tutuklama emri çıkacak ve belkide idam edilecekti.
Bu kadar farklılıklar olacak ordu ihtilal yapmayacak?
“Ergenekon” çıkacak; genelkurmayın izniyle görevli komutanlar adliyeye sevk edilecek.
Ve Bediüzzaman yıllar önce seslenecek ki:”kahraman ordu, dizginini onun elinden kurtarıyor” 
Gerçekten tarihe tanıklık ediyoruz.
*                    *                          *
Evet, toplumsal aynamız berraklaştıkça dünyada ki hadiseler bile farklı şekilde cereyan etmeye başlıyor.
Aslında dünya 11 Eylül’den sonra farklılaşmaya başladı da biz hazır değildik.
Hani fıtri bir kanun var ya; Bazı madenler saflaştıkça dıştan mukavemet kazanırlar.
Biz iç temizliğimizi yaptıkça dışardan sesimiz daha da gür çıkıyor.
Zira güç saygınlık uyandırır.
Bizim gücümüz de her zaman maneviyatımızdan gelir.
Lord Gürzon Lozan antlaşmasından sonra İngiltere avam kamarasında şöyle demişti;
"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.”
Gerçekten de bizi öldürmüşlerdi ama küllerimiz arasında yeni fidanlar filizlenmeye başladı.
Onlar gövdeyi kestiler lakin köklere ulaşamadılar.
O gövdeye de Bediüzzaman aşısını vurdu.
Giderayak da bizlere “müspet hareketle sulayın” demişti.
İşte o müspet harekete şimdi daha çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Envai çeşit ırk ve milletlerin yaşadığı, dinlerin revaçta olduğu ülkemizde bu değişim trendinden hiç kimsenin korkmaması adına yumuşak geçiş sağlamak lazım.
Bu da müspet hareketle mümkün…
Batı, dünyaya İslamiyet’i görmek istediği bir şekilde lanse etmişti.
Yani aşırı radikal, vurdulu kırdılı, kanlı bıçaklı ve terörizm kokan bir şekilde…
Ve tabi ki onlara bu zemini hazırlayan bir manada “dinde hassas muhakeme-i akliyede noksan” zümrelerimize birde ajan provokatörleri de katılınca işleri daha da kolay oluyordu.
Şimdi ise böyle bir İslamiyet görmek istemiyorlar.
İşte Türkiye İslam’ın bu misyonunu da sırtlamış bir vaziyettedir.
İnsaniyeti Kübra olan İslamiyet’i gerçek şekliyle yansıttığı üçlüde zirvedeki yerini de alıyor.
Türkiye böyle bir değişimi ve vizyonu iç dinamiklerine halel getirmediği ölçüde dışarıda saygınlık kazanıyor.
Bundan dolayıdır ki;
Bu gün Fransa İtalya ve İsviçre gibi ülkeler Türkiye ile değil işbirliği, ortaklık yapmak istiyorlar.
Evet, tarihe tanıklık ediyoruz.

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.