Suriye’ye giderken

İskenderun’da, “Risale-i Nur’da AB Perspektifi” konulu seminerimizin ardından Antakya’ya uzanıyoruz. Belen’de gördüğümüz rüzgâr enerjisi, yeni bir ufkun habercisi. Tepelerde kurulmuş, göğe yelken açmış duruşları ve dönüşleri, enerji çeşitlendirmesi açısından anlamlı.   

Yol güzergâhımızın sağında kalan Amik ovası bizi karşılıyor. Bestami Beylerin mihmandarlığında Antakya’ya varıyoruz. Yakup Bey’i yeni işyeri Choyang Medikal’de ziyaret edip, Suriye’ye geçmek için Yakup Bey’le birlikte terminale gidiyoruz. 
Yolculuk hiç bu kadar kolay olmamıştı. Daha doğrusu, coğrafyamızın bir başka ülkeye böylesi gidişi çok çok yeni ve yüzyılın kâbusundan sonra gelen bir çözülme ve rahatlama.
Böyle bir anın müşahidi olmak, şükür isteyen bir lütuf.

“Ne Şam’ın şekeri ne Arabın yüzü” şiirinin sahibi de, devamında gelen “Bize Çankaya yeter”  düşüncesi de çoktan tarih oldu.
Şam şekeri, Şam fıstığı ve Arabın yüzü, bizim yüzümüz oldu. Çankaya ise,  halka emanet. Bundan sonra Çankaya’da oturacak cumhurbaşkanını da direkt halk seçecek.

Antakya’da otobüse binip Şam’a gittiğimizde, bana bu duygular eşlik etti. Türkiye’den çıktığımız andan itibaren düz, verimli arazi dikkatimizi çekiyor. Nizip’in zeytinlerini hatırlatan ağaçları seyrederek ilerliyoruz…

Binlerce insan Antakya-Şam hattında gidiş-geliş yaşıyor. Günübirlik ziyaretler bile var. Yol ücreti gidiş-dönüş 38 lira. Çok ucuz. Suriye’de petrol de ucuz. 
Türkçe-Arapça-Kürtçe dillerinden biri diyaloglarda işe yarayan bir ortaklık oluşturuyor.
Hal böyle olunca, insan düşünmeden edemiyor:
Neden 90 yıldır bu yakınlaşma gerçekleşmedi?
Kim, neden engelledi?
Sürekli nifak tohumları ekip, nefret psikolojisini yönetenler, kime hizmet etti?
Bu durumda bölge olarak ne kazandık, ne kaybettik?

Şimdi derinden derine merakın kamçıladığı bir saikle bilmeyen bilenle derin bir muhasebe ve değerlendirme içinde.
Zihinler, yeniden düşünme, sorgulama, değerlendirme ve geleceği birlikte yakınlaştırma yönünde.
HAS turizmin dış hatlarından 11.30’da hareket ediyoruz.
Kaptan köşkü diyebileceğimiz 1 ve 2 nolu koltuklarda, önümüz açık bir seyirde yüksek otobüslerin elverdiği bir ufukta temaşa ede ede gidiyoruz.

Sağ arka çaprazımızda “nur cemaati” sözünü işittiğim gençle yüz yüze geldik birden. Tebessümle birlikte kulağıma gelen sözün arkadaşlığı ile tanıştık. Yavuz, bir arkadaşımın oğlu çıkınca muhabbet koyulaştı. Amman’da finans okuyor. Yanındaki Serdar İstanbullu, Amman’da sarraf.

Yan koltukta oturanların ise, simaca sıcak ve sakin duruşları var. Biri Erzinli, bilgisayar mühendisi ve uzun yıllar İsviçre’de kalmış bir nur talebesi. Diğeri ise inşaat işi yapan, Menzil dergâhı ile Risale-i Nuru dünyasında birleştirdiğini söyleyen bir gönül insanı. Pasaport kontrollerinde sohbet ediyoruz bu yakın ekiple.

Cilvegözü sınır kapısında Türkiye’nin çıkış, Suriye’nin giriş kontrolleri yaklaşık 2 saatimizi alıyor. Uzun süre Türkiye kısmında sürdü. Sanırım daha seri düzenlemelere ihtiyaç var. Özellikle TIRlarımız çok uzun kuyruklar oluşturmuş Türkiye tarafından. Onlar ekonominin ihracat lokomotifleri aslında.

Türkiye’den “Türkiye Güle Güle” levhası ile uğurlarken, Suriye ise “Ehlen bikum fi Suriye” levhası ile kısaca Welcome karşılığı olarak “Suriye’ye hoş geldiniz” ile karşıladı.

Araç kontrol noktasının bu üst levhasından sonra “Ehlen ve sehlen” duyacağımız topraklardayız.
Beklerken Ürdünlü bir doktorla tanışıyoruz bizim otobüste. Dr. Ahmet, Samsun’da tıp okumuş ve iki ülke arasında mekik dokuyan cevval bir sima. Güçlü bir iletişimi var.
Onunla geleceğe ait bir hayalimi paylaşıyorum. “İstanbul-Antakya-Şam-Amman-Bağdat-Mardin-Şanlıurfa bir belgesel yapabilir miyiz?” diye soruyorum. Sosyal zekâsı beni heyecanlandıran doktorumuz, Türkiye’yi ve Arap dünyasını bilen bir entelektüel olarak çok seviniyor.  

Bu saydığım şehirler; çoklu medeniyetlerin, dinlerin, sonrasında Osmanlı’nın ve İslam’ın kalbi. Bu günde modern hayatın ve batı-doğu ekseninde modernite ile klasizmin ayak seslerini İslam Birliği potasında eritebilecek şehirler.

Mekke-Medine sadece kendine has kutsiyette ve Kudüs’le birlikte ayrı bir kategori. Beyrut, Mısır ve İsfahan ayrı bir düzlemin farklı denklemleri gibi. Her neyse, yol düşüncelerimize eşlik ettikçe, seyahat sıhhat buluyor ve sağlıklı düşünceleri motive edip tasavvurun/vizyonun kalesine düşüncenin burçlarını marifet ve birlik sancağı ile dikiyor.
Evet, Suriye üzerinden düşünmeye devam edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum