Hayrettin KARAMAN

Hayrettin KARAMAN

Suriye mazlumları

Kendisiyle yapılan bir röportajda Müslüman Kardeşler (el-İhvanu'l-muslimûn) Teşkilatı Genel sekreteri Ali Sadreddin Beyanuni, "Suriye'de Beşşar döneminde de –küçük yumuşamalar dışında- esaslı bir değişimin olmadığını, tek parti hakimiyetinin ve hukuksuzluğun devam ettiğini" söylemiş, Türkiye'nin yardımı ile kendi üyeleri bakımından şu dosyaların açılmasını ve adil bir yargılama ile sonuçlandırılmasını, yaraların sarılmasını isteyerek ve dileklerini şöyle sıralamıştı: 

"Türkiye'den Suriye ile ilişkilerinde insan hakları dosyasını gündeme getirmesini bekliyoruz...

Bu doğrultuda insani olan 4 dosyanın açılmasını istiyoruz.

Birincisi; siyasi tutukluların dosyası... Suriye'de yargılanmaksızın cezaevinde tutuklu bulunan çok sayıda siyasi tutuklu var. Öncelikle bu dosya açılmalıdır.

İkincisi; kayıp tutukluların dosyası... Yani; 30 yıldır ailelerinin haber alamadığı kayıp tutukluların dosyası... Bunlar nüfus kayıtlarına göre hayattalar ancak şu anda hiçbiri ortada yok.

Üçüncüsü; Suriye'yi terk edenlerin dosyası... Bunlar çok büyük bir oranda insandan oluşmaktadır. On binlerce kişi 30 yıldır vatanları dışında yaşıyor. Ve bu insanların Suriye'ye dönmeleri mümkün değil. Yeni yasaya göre bazıları emniyetten alacakları onayla ülkelerine dönebiliyor.

Dördüncüsü; anayasanın 49. maddesine göre idamla yargılanan İhvanı Müslimin Üyelerinin dosyası... (Suriye Anayasa'nın 49. maddesinde "Müslüman Kardeşlere üye olmak, sempati duymak ya da üyelerinin ailelerine destek vermenin cezası ölümdür.")

Bu defa İhvan, geçmişten (yaşadıkları Hama katliamından) ders almış, komşu Türkiye'den de yararlanarak müzakere, ikna, hak ve adalete davet yoluyla dertlerine çare aradıklarını söylemişti. Çünkü daha önce (1976-1982 arasında) cereyan eden İhvan eylemleri ve kalkışması yüzünden zalim ve merhametsiz baba Esed isyanı kanlı bir şekilde bastırmış, sayısı çeşitli kaynaklarda 7 bin ile 35 bin arasında değişen İhvan mensubunu katletmiş, bir kısmını tutuklayıp zindana atmış, önemli sayıda insan da ülkeden kaçmıştı.

Bu röportaj üzerine yazdığım bir yazıda şöyle demiştim:

"İhvan hesapsız kitapsız silaha sarılmasaydı, siyaset yolunu seçseydi, rejimi değiştirmek için uzun vadeli makul bir plan üzerinden yürüseydi belki başına bunlar gelmeyecek, birçok insanın kanı boş yere akmayacak, binlerce insan işkence görmeyecek, zindanlarda çürümeyecek, gurbet ellerde kalmayacaktı... olan olmuş ve üzerinden onlarca yıl geçmiş, İhvan da tecrübelerden ders almış, amacına ulaşmak için siyaset yolunu seçmiştir. Artık Suriye de geçmişin yaralarını sarmak, incinmiş gönülleri tamir etmek, haksız ve ölçüsüz mahkumiyetleri sona erdirmek için harekete geçmeli, hukuku işletmelidir".

Ne yazık ki, İhvan ve diğer mazlumlar, mağdurlar aklın ve hikmetin gerektirdiği gibi davrandıkları, normalleşmenin gerçekleşmesi için Türkiye de elinden geleni sonuna kadar yaptığı halde Esed ve çevresindekiler "Nuh dediler, peygamber demediler". Cuma namazlarından sonra ellerinde mantar tabancası bile bulunmayan kitleler hak, adalet ve hürriyet istediler, karşılığında sopa, işkence ve giderek kurşun, daha sonra top ve tank gördüler. Bu durumda onlara da meşru müdafaa hakkı doğdu. Şimdi mazlumların meşru müdafasını, hak ve adalet talebini destekleme zamanıdır.

Hem Suriye mazlumları hem de Türkiye'nin yaptıklarını beğenmeyen ve durmadan tenkit edenler neden bir de madalyonun diğer yüzüne bakmıyorlar!

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum