Süleymân’la berâber âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslîm oldum!

Süleymân’la berâber âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslîm oldum!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Neml Sûresi 38-44. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

38-(Elçiler gittikten sonra müşâvirlerini topladı ve:) “Ey ileri gelenler! (Onlar) Müslüman kimseler olarak bana gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirebilir?” dedi.

39-Cinlerden bir ifrît: “(Sen, daha) makamından kalkmadan önce, ben onu sana getiririm; ve hakikaten ben, buna gerçekten gücü yeten, (ve bu hususta) güvenilir biriyimdir” dedi.

40-Yanında kitabdan bir ilim bulunan zât (Âsaf bin Berhıya): “(Senin) göz açıp kapaman (esnâsında, henüz nazarın) sana dönmeden önce, ben onu sana getiririm” dedi.(*) (Süleymân) birden onu (o tahtı) yanına yerleşivermiş olarak görünce: “Bu, Rabbimin bir lütfudur! Tâ ki şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihân ediyor! Hâlbuki kim şükrederse, o takdirde ancak kendisi için şükreder; kim de nankörlük ederse, artık şübhesiz ki Rabbim, Ganî (hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Kerîm (çok cömert olan)dır” dedi.

41-(Ve devamla) dedi ki: “Onun tahtını, kendisine tanınmaz bir hâle getirin; bakalım (tanımaya) muvaffak olacak mı, yoksa doğruyu farkedemeyenlerden mi olacak?”

42-Nihâyet (melîke) gelince (ona): “Senin tahtın böyle miydi?” denildi. (O da:) “Sanki bu, odur! Zâten bize ondan (tahtımın hârika bir sûrette getirilişinden) önce (senin nübüvvetine dâir) bilgi verilmişti ve (biz) Müslüman kimseler olmuştuk” dedi.

43-Zâten onu Allah’tan başka tapmakta olduğu şeyler, (o zamâna kadar Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Çünki o, kâfir bir kavimdendi.

44-Ona: “Köşke gir!” denildi. Bunun üzerine (melîke) onu görünce, onu (o köşkün, altından su akıtılan ve üstü billûrla kaplanan zemînini) derin bir su zannetti ve (eteğini) inciklerinden açtı (yukarı çekti). (Süleymân ona:) “Doğrusu bu, billûrdan (yapılmış) şeffaf bir köşktür!” dedi. (Melîke:) “Rabbim! Gerçekten ben nefsime zulmetmişim! Artık Süleymân’la berâber âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslîm oldum!” dedi.

(*)“(Âyet) işâret ediyor ki: Uzak mesâfelerden eşyâyı aynen ve sûreten (maddesiyle veya sûretiyle) ihzâr etmek (getirmek) mümkündür. (...) Taht-ı Belkıs (Sebe’ melîkesi Belkıs’ın tahtı) Yemen’de iken, Şam’da aynıyla veyâhut sûretiyle hâzır olmuştur, görülmüştür. (...)
Cenâb-ı Hakk, şu âyetin lisân-ı remziyle (işâret diliyle) ma‘nen diyor ki: Ey benî-Âdem (Âdemoğulları)! Bir abdime (kuluma) geniş bir mülk ve o geniş mülkünde adâlet-i tâmme (tam bir adâlet) yapmak için, ahvâl ve vukūât-ı zemîne (dünyadaki hâllere ve hâdiselere) bizzât ıttılâ‘ veriyorum (haberdâr ediyorum) ve mâdem her bir insana fıtraten (yaratılıştan), zemîne bir halîfe olmak kābiliyetini vermişim. Elbette o kābiliyete göre rûy-i zemîni (yeryüzünü) görecek ve bakacak, anlayacak isti‘dâdını (kābiliyetini) dahi vermesini, hikmetim iktizâ ettiğinden (gerektirdiğinden) vermişim. (...) Öyle ise, şu azîm (büyük) ni‘metten istifâde edebilirsiniz. Haydi göreyim sizi, vazîfe-i ubûdiyetinizi (kulluk vazîfenizi) unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki, rûy-i zemîni, her tarafı her birinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz.” (Zülfikār, 25. Söz, 81-82)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.