Ayşenur KAHVECİ

Ayşenur KAHVECİ

Şükür

Risale-i Nur’daki derin manaları anlamanın sırrı kelimeleri iyi tahlil etmekten geçer. Bazen çok iyi bildiğimizi sandığımız bir kelime, ne çok manaları ihtiva ediyordur. Öyle ki, şükür kelimesini izah etmek için Üstad hazretleri başlı başına bir şükür risalesi kaleme almıştır. Oysa ki; şükür bir çoğumuza göre Allah’a teşekkür etmek, hamd etmek manasına gelmektedir sadece. Halbuki bu mana şükür risalesindeki ayrıntılı izahatın ancak başlığı mahiyetinde kalmaktadır. Elbetteki Allah’a hamd etmektir şükür. Ancak ne için, ne zaman, neden, ne şekilde, neleri fikrederek, hangi cihazlarımızı kullanarak hamd etmektir? İşte bu suallerin cevaplarından sonra insan, her saniye şükretmeye başladığını  farkedecektir. Fakat ne acıdır ki, kardeşimizin ve kendimizin etini, uzvunu yemek manasına gelen böylesine iğrenç bir iş olan gıybet bahsini mütalaa ettikten sonra bile sürekli olarak gıybeti terketmek çok zor geliyor bize, değil ki; şeker gibi tatlı olan şükretmekten usanmayalım!

Şükür risalesinin müzakeresinden sonra, her risalede olduğu gibi laakal haftada bir, on günde bir okumalıyız gibi tenbihlerde bulunuruz kendi kendimize.  Zira ne hazineler, ne manalar keşfetmiş, derinlere dalmış, inciler, mercanlar görmüşüzdür  bu risalede de. Sonra anlarız ki; aslında hiçbir risaleyi ikinci sıraya atmadan her an hepsini yer gibi, içer gibi okumaya muhtacız. Az birşey yiyecek görüp de heyecanlanan  ruhumuzun guruldamasına yeni kulak vermeye başlamışızdır sadece.

Bu risalede belki de bir çoğumuzun  ilk dikkatini çeken Üstadın “Halik-ı Rahman’ın ibadından istediği en mühim iş şükürdür.” ifadesinde ki Rahman ismidir. Neden burada Rahman isminin kullanıldığını düşünürüz.

Şükür ile er-Rahman arasındaki ilgiliyi araştırınca anlarız ki; şükreden abd, Cenab-ı Hak’ın Rahman ismine mazhar olmaktadır. Bilindiği üzere Rahman isminin en açık manasını Üstad Rezzak burcunda tarif eder.  Rezzak ise en tatlı şekliyle şükreden kullarında tecelli etmektedir.  Bu risalede geçen “Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız?” manasındaki ayetin ise kerratla Rahman suresinde zikredilmesi ince nakışların  saklandığı sandık diplerinin varlığını hatırlatır bize.

Cenab-ı Hak sonsuz merhamet ve şefkat sahibidir. Rızık ile şefkatin arasındaki münasebeti de hafife almak hakikatleri görmekteki nazarımızı kısaltacaktır ancak. Zira rızık şefkatin bir başka şeklidir. Allahın bizim için yarattıklarını, yaptıklarını, süslediklerini, boyadıklarını, cihazlandırdıklarını düşünmeye çalışınca kaçını akıl edebiliriz ki... Şükür deyince aklımıza sadece elma, armut, çay, zeytin gelir belki de. Şükürdeki derin manayı sadece “çok şükür bugün de doyduk” durumuna düşürürsek ecri de ancak o kadar olacaktır.  Halik-ı Rahman’ın  alemi yaratışına, hesabına, mahlukatı yerleştirişine bakınca merkeze rızkı yerleştirdiğini Üstad hazretleri ince ince izah etmiştir. Rızkı yaratmakta nihayetsiz bir cömertlikle, şefkatle bize muamele eden Rabbimizin bundan bir maksudu olmalıdır elbette. Sual ve cevap yeri olan aklımıza ihtiyacımız olacak yine. Bir kuru ekmek ve suyla da bizleri besleyebilirken, sadece elma taifesinden yüzlerce çeşit yaratan Rahman’ın bu sonsuz merhametine ve cömertliğine karşı lakayd kalmak insaniyete yakışmamaktadır, pek ayıptır. Peki ne yapmalıyız diye düşünmeye koyulunca “Şükretmeliyiz” deriz hepimiz. Fakat nasıl? “Sana nasıl şükredeyim Allah’ım!” anlarımız olmuştur hepimizin.

Düşünelim ki, Resulullah Efendimiz bizim için hususi bir hurma göndermiş Medine-i Münevvere’den. İsmimize hususi. Ne çok iltifata uğramış hissederiz. Nasıl teşekkür edeceğimizi bilemeyiz. Hurmanın şekli şeması, tadı, cinsi, rengi hiçbirşeyi mühim değildir bizim için. Göndereni alemlere rahmet  Muhammed Mustafa olduktan sonra. İsterse kurtlu hurma olsun yediğimiz.

Bir başka örnekle; bazı ün salmış markaların özel üretim ürünleri vardır hani. Falanca markanın şu model eşarbı sadece bir tane üretildi. Yani sadece sizin için. İkinci bir kişide aynısına rastlamanız imkansız. Ne heves ederiz çoğumuz o eşarbı alabilmek için. Ne kadar özel hissederiz kendimizi onu takınca.

Serçe parmağımı, saçımın herbir telini, ağzımı, dişlerimin her birini, damarlarımı, gözlerimi sadece benim için tezgahında hususi ve bizzat dokuyan bir sanatkar! Dokumasını yapıp da takıvermemiş bana. Bir de vücut hanemi güzelleştirsin diye bir bir boyamış, süslemiş sadece benim için. Birtek  görüntüye ehemmiyet vermemiş, bir de takıp takıştırdıklarına  ayrı ayrı hikmetler, istidatlar dercetmiş ve bana tamamen lütufta bulunmuş. Öyleyse ne ehemmiyeti var ki, bu cilt ha beyaz, ha kara. Bu boy, ha uzun, ha kısa. Göndereni alemlerin Rabbi olduktan sonra. Bu iltifat bir zamanlar yok olana bana, lütfedildi demeli ademoğlu.

Öncelikle nelerin emanetçisi olduğumuzu idrak etmekten başlar şükür. Emanet edilen alet, edevatın kainata bedel değerlerini bilmeli insan. Sahip olduklarımız demek bile hata olacaktır. Zira kul, malik değil ancak memlük olur. Ama nasıl bir memlük, nasıl bir kul, köle. Kuluna, kölesine bu kadar iltifat eden, bu kadar şeref veren, bu kadar güvenen, kölesinin hizmetine bu kadar masraf eden başka bir Efendi, başka bir Sahip görülmemiştir. 

Emanetçisi olduklarımızı hakkıyla göremezsek şükrümüz de minicik olur. Ve tabi ecri de... Herşeyden önce var oluşumuzun şükrünü eda etmek bile imkansızdır. Zihayat oluşumuzun, zişuur oluşumuzun, insan oluşumuzun, müslüman oluşumuzun şükrünü buna kıyas edelim. Tüm bunlar bizlere doğrudan doğruya lütfedilmiş makamlar. Neticesinde cennet-ül ala’da Resulullah’ın komşusu olmak, sohbetine katılmak ve hatta Cenab-ı Hakk’ın sonsuz güzelliğini seyredip, Zat-ı alisi ile mükalemede bulunup sohbet etmek vaadedilmiş. Vaadinden dönmesi muhal olan güzeller güzeli Zat-ı Kerim bizlere bu nimetleri lütfetmeden önce ise yoktuk. Koca bir yokluk yerini cennette var olmaya bırakmış. Ne büyük şeref! Bu şerefle müşerref olmanın şükrü bile imkansızdır.

Cenab-ı Hak şu kainat fabrikasının mahsulatı olarak her an şükrünü alıyor aslında. Fakat asıl mesele bizim şükrümüz ona ulaşıyor mu?  Yoksa camidat, hayvanat gibi mahlukat dahi gayr-i şuuri olarak an be an şükretmektedirler. Fakat merkezde insan yaratıldığına göre kainat ağacının meyvesi insandır. Camidat veya hayvanatın şükrü değil, en makbul şükür insanın şükrüdür.

İnsanın kafasının tepesine 2 tane göz takılmışsa, bunun şükrü her gördüğü güzellikte ne güzel değil, ne güzel yaratılmış demektedir. Yani, bir üzüm tanesinde üzümü yapanı görmektedir.

Burun cihazıyla, ne hoş kokuyor değil, ne hoş kokutuluyor demektedir. Üstad hazretlerinin dediği gibi, sebeplere teşekkür edip, Allah’a hamd etmeli insan. Bir hekime gidip iyileşen hasta adam, hekime teşekkür edip Allah’a şükretmeli. Hekimi yaratan Allah’a da şükretmeli. Hekime gidecek ayakları veren Allah’a da şükretmeli. Hekime giderken attığı adımlardaki binlerce kimyasal hadiselerle insanı yormayan Allah’a da şükretmeli. Hekime giderken önünü görecek gözleri ona takan Allah’a da şükretmeli. Hekimden çıkıp eczahaneden aldıkları ilaçlar sebebiyle şifa lütfedilince, şu kainat eczahane-i kübrasındaki hikmetler tefekkür etmeli. Şaşırmalı, şaşırmalı, şaşırmalı... Ya Rab! Bu nasıl bir ilim, bu nasıl bir hikmet, bu nasıl bir kudret! Kainata bakıp da aklı bir parça bile şaşmıyorsa insan korkudan tir tir titremeli. İlk yaradılışımızdan şu anki halimize kadar sayısız hallerimiz, anlarımız var bunun gibi. Üstad, ne tatlı izah etmiş:

Mebde-i hareketin (yaradılışın başlangıcı) ile son aldığın suret arasında müteaddid (çeşitli) vaziyetlerin, menzillerin ve etvar ve ahvalin herbirisi sana ait nimetler defterine kaydedilmiştir. Bu itibarla, senin geçirmiş olduğun zaman şeridine elmas gibi nimetler dizilmiş, tam bir gerdanlık veya nimetlerin enva'ına bir fihriste şeklini veriyor. (M.Nuriye)

Bu sebepten şükürsüzlüğü Allah’ın nimetlerini inkar etmek, yalanlamak şeklinde tarif eder Kur’an-ı Hakîm. Hakiki nimeti vereni görmeyip, şükrü, bir doktor, bir ilaç derekesine indirmek elbetteki ciddi bir ayıptır, hatadır.

Şükrün neticesini Üstad geçici bir lezzetin yanısıra, hakiki, ebedi, sonsuz bir lezzet ve zevki taşıyan iltifat-ı Rahmaniyi kazanmakla izah etmektedir.

Bir başka deyişle, burada bir elmayı yerken, onun güzel rengini ve şeklini yaratana şükür, onun güzel rengini ve şeklini görmemiz için bize iki tane göz takana şükür, bu gözleri âmâ etmeyene şükür, ben manava gidip o elmayı kendim için aldığımı zannederken, ne merhalelerden sonra paketleyip, üstüne ismimi yazıp ayağıma kadar gönderen Allah’a şükür, ısırırken dişlerimi verene, nihayetsiz lezzetleri bir tek dil ile tadabilmeme izin veren Allah’a şükür, ısırırken kokusunu hissetmem için burnumu takana şükür, burnumu kafamın arkasına değil de tam da elmayı ısırırken koklayabileceğim bir yere takana şükür, elmayı yutturana, yuttuktan sonra ben göremezken  benim vücudumda onu idare edene şükür. Daima şükür. Ancak o vakit o elma bir cennet meyvesi olup sahibini bekleyebilir.

Hal böyle olunca, şükrünü  eda etmediğimiz herbir nimet bizim için ciddi bir kayıp olacaktır. Üstad Hazretleri  “Geçirmiş olduğun vücudun her menzilinde ve vaziyetinde, etvarında, ahvalinde: "Nasıl bu nimete vâsıl oldun? Ne ile müstehak oldun? Ve şükründe bulundun mu?" diye suale çekileceksin. Çünki vukua gelen haller suale tâbidir. Amma imkânda kalıp vukua gelmeyen şeyler suale tâbi değildir. Geçirmiş olduğun ahval, vukuattır. Gelecek ahvalin ademdir. Vücud mes'uldür, adem ise mes'ul değildir. Öyle ise, mazide şükrünü eda etmediğin nimetlerin şükrünü kaza etmek lâzımdır.”  buyurmuştur. Şükredecek bunca şey varken hepimizin şükür borcu vardır elbette. Öyle ise, mazide şükrünü  eda etmediğimiz nimetlerin de şükrünü kaza etmemiz icab eder. En külli şükür namaz olduğuna göre, mazide kılmadığımız namazlar  birikmiş şükür borçlarımız olarak da kabul edilebilir.

Velhasıl, Şükrü veren Allah’a, namazı gönderen Allah’a  şükürler olsun.

Not: Uzun zaman oldu yazmayalı... Maniler, maniler, maniler... Bundan sonrası için dualarınızı beklerim. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum