Şükrün mikyası

Şükür Risalesinden: “Şükrün mikyâsı; kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir. Şükürsüzlüğün mizanı hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.”

Bereketli Ramazan ayındayız çok şükür. Orucun verdiği açlık ve susuzluk hissi, nimetlerin hakiki lezzetlerini daha çok hissetmemize vesile oluyor. İftarı açarken içtiğimiz bir bardak suyun hayatımıza nasıl da yeniden hayat kattığını hücrelerimize kadar hissedebiliyoruz. Soframıza kazara gelmiş olan kuru ekmeğin bile lezzetinin kat kat arttığını anlayabiliyoruz.

“Ah eski Ramazanlar” deyip iç çekiyoruz. Ramazanların eskileri bile çok kıymetli. Unutulmaz hatıralarla dolu. Hatırladıkça aldığımız lezzet ve zevk paha biçilemez bir değere sahip. Eskiden Ramazanlar ağırlıklı olarak mahalleli ile yaşanırdı. Bu nedenle de lezzetin ziyade olması bundandı. Mahalleler safları sıklaştırdı ve çok katlı birer binaya istif oldular, insanlar da kendi hücrelerine kapandılar. Bu sıklık ve yakınlık, birbirlerini pek de iyi tanımayan derleme insanları bencilleştirdi ve yalnızlaştırdı. Şimdi Ramazanlar genellikle yalnız idrak ediliyor tabi ki aranılan o eski tatlar da bir türlü bulunamıyor.

Bolluk var, israf var; kanaat yok, iktisat yok, rıza yok, memnuniyet yok, bu yüzden de bereket yok.

Elhamdülillah iftar sofralarımızda yok yok. İftar öncesi hiç doymayacakmış gibi bir hazırlık yapıyoruz. Nefis istedikçe sofralarımıza bir ilave daha yapıyoruz. Oruç bizi daha sabırlı, daha kanaatkâr ve daha iktisatlı yapacakken henüz hazırlık aşamasında teslim-i silah ediyoruz. Yemek sonrası durum zaten herkesin malumu. Yemeklerin yarıdan fazlası artıyor. Güzelce kaldırıp bir sonraki sahur ve iftarlarda değerlendirebilenlere bir sözümüz elbette olamaz. Tabaklarda yarım kalan yemekler iç sızıntısı bile çekmeden hemen çöpe indiriliveriyor. İftarda bir de yemeyi içmeyi çok kaçırmışsak hararetimizi teskin etmek için çırpınıp duruyoruz.

İftar öncesi her istediğimizi sofraya koyarak, sabır kuvvetini sadece bizi sofraya ulaştıran bir merdiven mesabesine düşürüyoruz, kanaatsizlik ediyoruz, iktisadı terk ediyoruz. Yemek sonrası vücudumuzun ihtiyacından fazlasını yiyerek helal lokmalarımızı haram hale getiriyoruz. Dökülen yemeklerin ve çöpe atılan ekmeklerin israf, israfın da haram ve nimete karşı hürmetsizlik olduğu aklımıza bile gelmiyor.

Oruçlu iken rızka olan iştiyak ve iştihamız bir hayli yüksek oluyor. Bu zaten bir nevi fıtrî şükürdür. İsraf ve kanaatsizlikle bu fıtrî şükrün mahiyetini bozmak hoş olamasa gerektir. Hırs ile iftar etmek, bir de israf etmek şükürsüzlüktür. Bu da orucun ruhaniyetine terstir. Nimetler, fıtrî bir şükür edası ile yenirse, ukbada karşımıza birer nur ve uhrevî Cennet meyveleri olarak çıkacaktır.

Cenab-ı Hak insanı, bütün güzel isimlerini içine alan bir âyine; Rahmet hazinelerindeki bütün nimetleri tartacak, tanıyacak cihazlara sahip bir mu'cize-i kudret ve bütün esmâsının cilvelerinin inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i arz suretinde halk etmiştir. Bu nedenle insan bütün rızıkların maddi ve manevi çeşitlerine, diğer canlılardan daha ziyade muhtaçtır. Bundan da amaç, insanın yücelmesi ve yüksek mertebelere çıkması içindir.

İşte Ramazan-ı Şerifin orucu, iftarı, sahuru, vakit namazları, teravihleri ve manevi atmosferi ile bizleri en yüksek makam olan ahsen-i takvime çıkarabilir. Bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekir. Bunun yolu da; hırsa ve israfa düşmeden, nimetlere hürmetsizlik etmeden, haram-helal sınırına dikkat etmekle, kanaati, iktisadı, rızayı ve memnuniyeti elden bırakmamakla olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum