Şu hakikatin sırr-ı hikmeti üç menbadan çıkar

Şu hakikatin sırr-ı hikmeti üç menbadan çıkar

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim
 
ONUNCU KELİME

b562.gif Yani, hiçbir şey Ona ağır gelemez. Daire-i imkânda ne kadar eşya var; o eşyaya gayet kolay vücut giydirebilir. Ve o derece ona kolay ve rahattır ki,  b563.gifsırrıyla, güya yalnız emreder, yapılır.

Nasıl ki gayet mahir bir san'atkâr, ziyade kolay bir tarzda, elini işe dokundurur dokundurmaz, makine gibi işler. Ve o sürat ve mahareti ifade için denilir ki, "O iş ve san'at ona o kadar musahhardır ki, güya emriyle, dokunmasıyla işler oluyor, san'atlar vücuda geliyor." Öyle de, Kadîr-i Zülcelâlin kudretine karşı, eşyanın nihayet derecede musahhariyet ve itaatine ve o kudretin nihayet derecede külfetsiz ve suhuletle iş gördüğüne işareten

b564.gif -1-

ferman eder.

Şu hakikat-i uzmânın hadsiz esrarından beş sırrını, beş nüktede beyan edeceğiz.
Birincisi: Kudret-i İlâhiyeye nispeten en büyük şey, en küçük şey kadar kolaydır. Bir nevin umum efradıyla icadı, bir fert kadar külfetsiz ve rahattır. Cenneti hâlk etmek, bir bahar kadar kolaydır. Bir baharı icad etmek, bir çiçek kadar rahattır.
Şu sırrı izah ve ispat eden, haşre dair Onuncu Sözün âhirinde, hem melâike ve beka-i ruh ve haşre dair Yirmi Dokuzuncu Sözde haşir meselesinde, İkinci Esasın beyanında zikredilen nuraniyet sırrı, şeffâfiyet sırrı, mukabele sırrı, muvazene sırrı, intizam sırrı, itaat sırrı, tecerrüd sırrı, altı temsille ispat edilerek gösterilmiştir ki, kudret-i İlâhiyeye nispeten yıldızlar, zerreler gibi kolaydır; hadsiz efrad, bir fert kadar külfetsiz ve rahatça icad edilir. Madem o iki Sözde bu altı sır ispat edilmiş; onlara havale ederek burada kısa keseriz.
İkincisi: Kudret-i İlâhiyeye nispeten herşey müsavi olduğuna delil-i kâtı' ve bürhan-ı sâtı' şudur ki:
Hayvânat ve nebâtâtın icadında, gözümüzle görüyoruz, hadsiz bir sehâvet ve kesret içinde, nihayet derecede bir itkan, bir hüsn-ü san'at bulunuyor. Hem nihayet derecede karışıklık ve ihtilât içinde, nihayet derecede bir imtiyaz ve tefrik görünüyor. Hem nihayet derecede mebzuliyet ve vüs'at içinde, nihayet derecede san'atça kıymettarlık ve hilkatçe güzellik bulunuyor. Hem nihayet derecede san'atkârâne bir surette, çok cihazata ve çok zamana muhtaç olmakla beraber, gayet derecede suhuletle ve süratle icad ediliyor. Âdetâ birden ve hiçten, o mu'cizât-ı san'at vücuda geliyor.
İşte, bilmüşahede, her mevsimde rû-yi zeminde gördüğümüz bu faaliyet-i kudret, Katiyen delâlet eder ki, şu ef'âlin membaı olan kudrete nispeten, en büyük şey en küçük şey kadar kolaydır. Ve hadsiz efradın icadı ve idareleri, bir fert kadar rahatça icad ve idare edilir.
Üçüncüsü: Şu kâinatta, şu görünen tasarrufat ve ef'âl ile hükmeden Sâni-i Kadîrin kudretine nispeten, en büyük küll, en küçük cüz kadar kolay gelir. Efradca kesretli bir küllînin icadı, birtek cüz'înin icadı kadar suhuletlidir. Ve en âdi bir cüz'îde, en yüksek bir kıymet-i san'at gösterilebilir.
Şu hakikatin sırr-ı hikmeti üç menbadan çıkar:
Evvelâ: İmdada-ı vâhidiyetten.
Saniyen: Yüsrü-ü vahdetten.
Salisen: Tecellî-i ehadiyetten.

Bediüzzaman Said Nursî
(Mektubat - Yirminci Mektup-İkinci Makam)

---
1- "bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir." Yâsin Sûresi: 36:82.

 

 

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.