Sonsuz bir saltanatın varlığını düşünce sahiplerine ilân eder

Sonsuz bir saltanatın varlığını düşünce sahiplerine ilân eder

Günün Risale-i Nur dersi

dunun-risale-dersi.png

Bismillahirrahmanirrahim

arapca-dua.jpg

AÇIKLAMA

Beşinci Mertebe HAŞİYE

Allah herşeyden sonsuz derecede büyüktür. Zira O öyle herşeye gücü yetip yaratan Kadîr bir Hallâk ve öyle görerek şekiller veren Basîr bir Musavvirdir ki, şu gök cisimleri ve inci-misal yıldızlar Onun uluhiyet ve büyüklüğünün delillerinden birer nur ve rububiyet ve izzetinin şahitlerinden birer parıltıdır. Bütün bunlar Onun rububiyet saltanatının şâşaasına şehadet ve hikmet ve hâkimiyetinin genişliğini ve büyük kudretinin haşmetini nidâ edip ilân ederler.

Şimdi âyet-i kerîmeye kulak ver: “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik.” (Kàf Sûresi, 50:6).

Sonra göğün yüzüne bak ki, nasıl bir sükûnet içinde sessizliği, hikmet içinde bir hareketi, haşmet içinde bir parlamayı, süs içinde bir tebessümü, yaratılıştaki düzenlilik ve san’attaki ölçü ve denge ile beraber göreceksin.

Göğün lâmbası olan güneşin parlamasıyla mevsimleri değiştirmek, kandili olan ayı göğün yüksek burcuna asıp aydınlatmak, yıldızları ışıl ışıl yakıp âlemleri süslendirmek, bu âlemi tedbir eden sonsuz bir saltanatın varlığını düşünce sahiplerine ilân eder.

İşte o herşeye gücü yeten Yaratıcı herşeyi her şe’niyle bilir. Onun iradesi herşeyi kaplar; dilediği olur, dilemediği olmaz. Herşeyi kaplayan zâtî ve mutlak kudretiyle herşeye gücü yeter. Nasıl şu günkü günde güneşin ışıksız ve ısısız olması mümkün ve mutasavver değilse, öyle de, Göklerin Yaratıcısı olan bir İlâhın kapsayıcı illim ve mutlak kudret sahibi olmaması mümkün değildir ve tasavvur olunamaz. Demek, zorunlu olarak, zâtına lâzım olan kaplayıcı ilmiyle O herşeyi her şe’niyle bilir. Öyle bir ilmin herşeye taallûku lâzımdır ve hiçbir şeyin ondan gizlenmesi mümkün değildir; çünkü huzur ve şuhud ve nüfuz ve nuranî ihata vardır: Yani herşey Onun huzurunda ve gözetimi altındadır. Güneşin ısısı gibi herşeye nüfuz eder ve herşeyi kapsamı içine alır.

arapca-dua-2.jpg

AÇIKLAMA

Varlıklarda gözlemlenen ölçülü düzenlemeler ve düzenlenmiş ölçüler, umumi hikmet ve tam bir inayet, düzenli kader ve ürün veren kazâlar, belirlenmiş eceller ve göz önündeki erzaklar, düsturlarının sağlamlığıyla kâinattaki fenleri sonuç veren itkanat ve herşeyi süslendiren ihtimamat ve gayet mükemmel imtiyaz ve ittizan ve intizam ve itkan ve herşeyin yaratılışında görülen mutlak kolaylık nâmına hiçbir şey yoktur ki, herşeyi bilen bir Allâmü’l-Guyûbun ilminin kapsayıcılığına şahit olmasın.

“Yaratan bilmez olur mu? Onun ilmi herşeyin inceliklerine nüfuz eder ve O herşeyden hakkıyla haberdardır” (Mülk Sûresi, 67:14) âyetinin delâletiyle, birşeyin varlığı, o şeye taallûk eden ilmi gerekli kılar. Ve eşyadaki varlık nuru, eşyaya taallûk eden ilmin nurunu gerekli kılar.

İnsanın güzel san’atının onun şuurlu olduğunu göstermesiyle, insanın yaratılışının Yaratıcısındaki ilme delâleti arasındaki nisbet, karanlık gecedeki yıldız böceğinin ışıkçığının, günün ortasında yeryüzünde parlayan güneşin şâşaasına nisbeti gibidir.

O Yaratıcının ilmi nasıl herşeyi kaplıyor ise, iradesi de öylece herşeyi kaplar. Çünkü dileme olmadan birşeyin gerçekleşmesi mümkün değildir. Kudret tesir ettiği ve ilim temyiz ettiği gibi, irade de tahsis eder; ondan sonra eşya vücuda gelir.

Hak Sübhanehû ve Teâlânın irade ve ihtiyarına dair şahitler, eşyanın keyfiyetleri ve halleri ve şuûnâtı sayısıncadır.

Evet, sınırsız ihtimaller ve çıkmaz sokaklar ve karmaşık ihtimaller arasından ve karma karışık seller altında bu ince ve rakik düzenle ve bu gözle görünen hassas ve cessas ölçü ve miktarlarla varlıkların düzenlenmesi ve muayyen sıfatlarının onlara tahsis edilmesi; ve basit ve donuk unsurlardan muntazam ve çeşitli canlı varlıkların yaratılması (insanın bütün organlarıyla nutfeden, kuşların bütün organlarıyla yumurtadan, ağacın çeşitli dal, budak ve meyveleriyle tohumdan yaratılması gibi); herşeyin tahsis ve tayini, Hak Sübhanehunun irade ve ihtiyar ve meşietiyle olduğuna delâlet eder.

arapca-dua-3.jpg

AÇIKLAMA

Nasıl bir cinsten olan şeylerin denk düşmesi ve bir nevinin fertlerindeki temel organların birbirine benzemesi onların San’atkârının Vahid ve Ehad olduğuna zorunlu olarak delâlet ederse, bütün o fertleri kapsamına alan ve muntazam ayırıcı özelliklerle görünen hikmetli kişiliklerindeki seçkinlik de, şânı herşeyden yüce olan o Sâni-i Vâhid-i Ehadin, Fâil-i Muhtar ve Mürîd olduğuna ve dilediği gibi iş görüp dilediği gibi hükmettiğine delâlet eder.

Hem o Hallâk-ı Alîm-i Mürîd nasıl ki herşeyi bilen ve herşeyi irade edendir, yani ilmi herşeyi kaplayan ve iradesi herşeyi içine alan ve dilemesi tam ve mükemmeldir. Öyle de, Onun kudreti dahi mükemmeldir, zarurîdir, zâtîdir, zâtından doğar ve zâtının lâzımıdır. O kudrete aczin girmesi muhaldir; aksi takdirde ittifakla olması asla mümkün olmayan cem-i zıddeyn lâzım gelir.

O kudrette mertebeler de bulunmaz.

•        Nuraniyet, şeffafiyet, mukabele, muvazene, intizam ve imtisal sırrıyla,

•        sür’at ve kolaylık ve mutlak çokluk içinde gözlemlenen mutlak düzenlilik ve mutlak denge ve mutlak ayırımın şehadetiyle,

•        imdad-ı vâhidiyet ve yüsr-ü vahdet ve tecellî-i ehadiyet sırrıyla,

•        vücub ve tecerrüd ve mübayenet-i mahiyet hikmetiyle,

•        adem-i takayyüd ve adem-i tahayyüz ve adem-i tecezzî sırrıyla...

Bediüzzaman Said Nursi
Yirmi Dokuzuncu Lem'a

---

HAŞİYE : Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfının Zeylinde ve Yirminci Mektubun İkinci Makamında izah edilmiştir.