Sırrı görmek istiyorum

Gönlüme genişlik ver, Rabbim. • İşimi kolaylaştır. • Dilimden tutukluğu çöz. • Tâ ki sözümü iyice anlasınlar. (Tâhâ Sûresi: 25-28.)

Kimse yanlış anlamasın ben bir müfessir değilim.
Ben sadece yazacağım sözleri anlayabilmem için kıyısından kenarından geçeceğim.
Zira insan acziyeti nispetinde kudrete nail olabiliyor.
Çünkü onun bize bildirdiği dışında hiçbir bilgimiz yok.(Bakara Suresi:32)

Hilkatin manası fıtri bir akıştır.
Ve akrep akrepliğini yapar.
Akrebin akrepliği onun ibadetidir.
Akrep Kahhar isminin rengindedir.
Kahhar ismi yok etmeyen bir gazaptır.
Burada yok olmak daha evladır ama nafile…
“Ya leyteni küntü turaba”
“Keşke toprak olaydım…”
Toprağı gördüm “azamet” iklimindeydi.
Toprağı gördüm “hay” burcundaydı.
Toprağı gördüm bir avuçtu. Sonsuzdu.
Toprakta insan insanda kâinat kâinatta sonsuzluk ve sonsuzlukta “ezeliyet” vardı.
Veli olmadan velayet makamlarını gezdim.
Bunu toprağa borçluydum.
Veli gibi görmek velayeti gerektirmezmiş.

Dedemden bunu öğrenmiştim.
Dedem bana bir dürbün verdi; “Bu Hz. Ali’nin dürbünüdür. Bana hediye etmişti ben de sana veriyorum.”
Almakla almamak arsında hep tereddüt ediyordum.
Çünkü korkuyordum;
Korkularım ecelimden gelmiyordu.
Çünkü korkuyordum;
Bastığım yerler topraktı.
Toprakta sonsuzluk, sonsuzlukta kâinat, kâinatta Kur’an vardı.
Ve Kur’an da insan…
Ben insandım akrep insan değildi.
Akrebin görevi sokmaktır. Çünkü o Kahhar burcundadır.
Sokarak ibadetini yapar.
Ben yatarken…
Ben bakarken…
Ben okurken…
Ve ben “ben” değilken…
*
Hz. Âdem; "Muhammed" dedi...
Hz. Âdem tüm isimleri öğrendi sonra "Muhammed" dedi.
"O’nu nerden biliyorsun "diye soruldu.
“Âlemlerin en üstünde arşında üstünde kürsünün de üstünde O’nu gördüm Allah'ın adının yanında O isim yazılıydı."
Muhammed prizmaydı Allah’ın isimlerinin kâinatta tecellisi için Allah lafzını kâinata yansıtıyordu.
O olmasaydı hiçbir tecellisini göremeyecektik.

Yer ile gök arasında kaç tane menzil varsa hepsini prizmalarla doldurdular.
Sonra güneşin doğmasını beklediler.
Güneş doğup batana kadar sabırsızlık gösteriyordu. Bir an önce batsaydı da gidip arşın altında secde etseydi.
Ama güneş hep battığı yerden doğar.
Sonra menzillere kayar.
Menzillerde yaratıcıyla halvet olanların şavkıyla karışır, sonra dünya aydınlanır.
Güneş göründüğü an neden belli bir süre aydınlık vermediğinin sırrı işte budur.
Güneş bunu bildiği için secde izni ister ama arşın altına gitmesi gerekmektedir.
Tabi ki kabul görmeyeceği zaman yakındır.
Onun için tekrar doğduğu yerden doğar.

Resulullah (asm) bunu Hz. Ebuzer’e anlatmıştı.
Bunu anlamanın yolu “Ahsen-i takvim” sırrında gizlidir.
Her şey sırda saklıdır. Sırrı aralamak istiyorum. Marifet yollarında, aşkın kucağında, marifet iklimini solumak istiyorum. Yumuşak bir yüz, sakin bir söz, beni benden alır. Beni görmek istediğim tüm mekânları gezdirir. Ben mahlûkatı görmek istiyorum. Ben hayatı “hay” da görmek istiyorum. Ben namaza durmak istiyorum. Çiğ damlasında ayrılık gözyaşlarıyla ıslanmak istiyorum. Ben sırrı istiyorum. Görmek istiyorum. Ben “ben “olmak istemiyorum.

Bir de dürbün meselesi var.
Hz. Ali dedeme dürbünü vermiş dedem bana veriyordu.
Ben bakmıyordum.
Ben veli olmadım veli gibi de göremezdim ki.
Ama dürbün…
Ama toprak…
Ama ben olmayan ”ben”…
Ve Ahsen-i takvim sırrı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum