Sineklerin kartallala savaşı…

Mülk boyutu ile melekût boyutunda olanları zülcenaheyn bir bakışla seyretmek benim gibi mülk boyutuna kesif bağlarla bağlananların haddi değildir.
 
Oturup mana âlemini temaşa etmek/etmeye çalışmak benim gibi günahkârların harcı hiç değildir.
 
Bu âlemlerin hikmet kalemiyle çizildiğini bilip (hikmet verilmediği halde) hikmet derinliklerinde kulaç atmak da benim gibi nadanların işi hiç değildir.
 
Lakin görmemek olmamasına delalet etmediği gibi, bir şeyi hissetmek de olmamasına delalet etmeyecektir.
 
Bugün oturup havsalamı kurcalayıp aklımı kullanmaya çalışıp eksik parçaları da hayal macunuyla yapıştırmaya çalışacağım.
Herkes benim gibi düşünmek zorunda da değildir.
Ayrıca bir iki yıllık Kur’an’ı öğrenip okuduktan sonra “hüküm çıkartabilirim” diyenlere ise lafım hiç olmaz…
 
***
 
Nedir bu hal-i alem?
Kim haklı kim haksız?
Peki kaderin hükmü nedir?
Yahutta cehaletimizin samimiyet ve sadakatimizi kullanıp girdiği yolda sonu uçurum olan toplumsal yönlenmelerin mesuliyetini hangi ölçücüklerle taksim edeceğiz?
 
Aklımda şu an bir benzetme dolaşıyor. Belki uyar belki uymaz bilmiyorum ama havsalam menüye bunu yazdığı için bende ondan başlayacağım;
 
Bir kartal ile bir sineğin kıyaslamasını yaparsak, (hangi cesaretle demeyin ikisinin ortak özelliğini kıyaslayacağız) nasıl bir sonuç çıkacak?
Zira ikisi de uçuyor.
 
Hatta isterseniz kıyaslayacağımız sinek bir kelebek olsun belki biraz daha özellikli olur.
Yerde sürünen bir tırtıl iken bir gün sonra müthiş bir mucize sonucu dünya güzeli kanatlara sahip bir kelebek oluyor.
Artık bir merhale kat etmiş, kartalların uçtuğu yepyeni bir dünya boyutuyla hayatını sürdürmektedir.
 
Şimdi siz söyleyin bu kelebek kalkıp kartallara meydan okuyabilir mi?
Daha da önemlisi kendisini Kartallardan üstün tutabilir mi?
Yani o diyebilir mi ki "kartalların kanatları varsa benimki de vardır. Üstelik benim kanatlarım envai çeşit renklerle doludur. Çok daha estetiktir. Öyle ise ben bu âlemin kralıyım.”
Kartallara meydan okuyan sineklerin kulakları çınlasın.
 
***
 
Bir derviş ve bir çöl düşünün.
Derviş hacca gitmek için yollara revan olmuştur.
Yolda bir kervana denk gelir kervancı başı dervişi “buyur!” eder.
Dervişin zikrinden ve maneviyatında istifade etmek istiyor.
Derken yola devam ederler.
Derviş baş tacı edilmekte, en güzel şekilde ağırlanmaktadır.
Birkaç gün geçmemiştir ki çölün en derin kucağında eşkıya saldırısına maruz kalırlar.
Herkes aranmakta her şey talan edilmektedir.
Sıra dervişe gelir.
Eşkıyaların reisi ”Dervişi bana bırakın" der. Dervişi baştan sona tarar ancak bir şey bulamaz.
Reis küstah ve alaycı bir tavırla, ”Aklım olsa böyle sünepelerle uğraşmazdım. Bu adamda ne hayır çıkacak ki?” der.
 
Derviş reise bakar.
Adeta reisin gözlerinin derinliğinde bir şeyler arar gibi birkaç saniye durur.
Sonra reise şöyle der:
"Siz herkesi soydunuz ama şu bizim kervancı başını soymadınız. Onu unuttunuz.”
 
Kervancının ve bütün eşkıyaların gözleri fal taşı gibi açılır.
Kervancıbaşını ararlar hakikatten bütün kervana eş değer cevherler çıkar.
Reis zevkle dervişi selamlar.
“Bravo derviş!” deyip çeker giderler.
 
Eşkıyalar gidince, kervancıbaşı ve bütün kervan ehli dervişin özerine doğru yürürler.
Kervancıbaşı, "Yazıklar olsun sana derviş. Biz seni çölde yalnız telef olmayasın diye yanımıza aldık. Krallar gibi ağırladık, saygıda ve sevgide hiçbir kusur işlemedik. Karşılığı bu ihanet mi olmalıydı. Bendeki malları almasalardı önemli bir zararımız olmayacaktı. Oysa şimdi soğana çevrildik.”
 
Derviş manalı bir tebessüm fırlatır. Cemaati tek tek süzer sonra;
“Azıcık bekleyin” der.
Zaten yapacak bir şey yoktur çar naçar beklemeye koyulurlar.
Akşamüstüdür.
Durdukları yerde konaklamaya başlarlar.
Henüz birkaç saat geçmemiştir ki halifenin bir bölük askeri gözükmeye başlar.
Ve bütün eşkıyalar kıskıvrak yakalanmıştır.
Kervana bütün malları iade edilir.
 
Askerler ayrıldıktan sonra bütün kervan ahalisi dervişin etrafında merak dolu bakışlarla toplanırlar.
Derviş açıklamaya başlar:
“Eşkıyalar hepinizi soyduktan sonra beni de arayınca baktım mana âleminde bu eşkıyaların zulmü öyle bir noktaya gelmiş ki gazabı ilahi ile onların arasında kervancı başının parası kalmış. Eğer onu da alsalar gazabı ilahi celb olacak. Onun için kervancı başını gösterdim.”
 
Şundan emin olun ki Allah’ın rahmeti gazabını çok geçtiği için her hangi bir topluluk basit günahlar sonucu gazaba uğramaz.
 
Dolaysıyla eğer ki bir topluluk gazaba uğruyor, hor ve hakir görülüyor, elindeki tüm yetkiler alınıyorsa gerçekten oturup düşünmeleri lazım.
 
“Zaman zaman ufuklarda ki sahte ışıkların gözleri yanılttığını hesaba katarsak, hakikat nurlarının önünü tıkamayacaklarını bütün akli selimlerin bilmesi gerekir…”
Vesselam…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum