Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Sevgili Psikoloğum Bediüzzaman–13

Sizinde, evlerde kırmızı ve tahrip gücü yüksek bombalarınız var…

Sevgili Psikoloğum, “Ehadîs-i şerifede gelmiş ki: Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm'ın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek az bir kuvvetle nev'-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır. Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı “İnnemel mû'minûne ihvetun” kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun (sığınma) ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken; bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mizanda iki dağ birbirine karşı müvazenede bulunsa; bir küçük taş, müvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârane tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner, az bir kuvvetle ezilebilirsiniz.” Diyorsunuz. Asırlardır hırsın ve bölünmenin İslam Âlemine faturaları ağır oldu… İhtiraslarımız kör nişancı, kime denk gelecek, kimin ocağını batıracak belli değil! Tarafgirliklerimiz bozuk terazi, en adil teraziyi kullanan Allah huzuruna, bu arızalı durum ile çıkılacak gibi değil!

Sevgili Psikoloğum, sinirler çok gerilmiş, kılıçlar çekilmiş… Öfkeleri nükleer sızıntı yapıyor; hakaret ediyorlar, küfrediyorlar ve çok rahat suçluyorlar… Nasıl masum insanların evlerine suç delilleri, bombalar konur ve yaka paça alınıp, hücrelere tıkılır? Bir suçlunun, azılı katilin ve anarşistin bile evine uydurma delil konulur mu? Psikoloğum, insan ne ile ve nasıl suç işlemiş ise, onunla adil şekilde yargılanması gerekmez mi… Bir namussuza bile namussuzluk yapılır mı hiç? Alçakların silahı olan; iftira, kahpelik, göz boyama yoluna nasıl başvurulur? Namuslu adam, namuslu insanların özelini tehdit unsuru olarak nasıl kaset haline getirir? İnsanlar şantaj tehdit ile korkutulup, bir işe zorlanması ve o korku ile yanlışlara sessiz kalmaları sağlanması, vicdana ihanet değil midir?  Bu vicdan dışılık, hangi insana yiğitlik ve övünülecek şey katar ki?  Oysa hırs ile bütün âlemde söz ve varlık sahibi olmak yerine, vicdanlara düşen çığlık olup, kalplerin yönünü Allah’a çevirmek, asıl hareket olmaz mıydı?  

Sevgili Psikoloğum, elden süratle kopup ve acıtarak ayrılan, cam parçaları hükmündeki dünya zevklerine, lezzetlerine beş para ehemmiyet vermediniz... Oysa sizde de bir nefis vardı, sizde de öfke vardı, hiçbir duygudan mahrum değildiniz ki; ama hepsini Kur’an aydınlığında ve müdafaasında ıslah ettiniz, Sünnet-i seniyeyi zevk edindiniz…  

Sevgili Psikoloğum, Sizinle dertleşmek içimizi soğutuyor ve bunun için soruyorum: Hadi devleti ele geçirdiler diyelim; bunlar ölümsüz mü, ölmeyecekler mi? Garanti mi aldılar?

Sevgili Psikoloğum, paralel güç oluşturup, kılcallarda bile cirit attıklarını kabul edersek, bundan dolayı sorgu sualsiz cennete mi girecekler; sıratı, hesabı bir kenara mı atacaklar? Ya da Allah’ın hesap sormasını engelleyecek hâşâ sümme hâşâ daha güçlü bir ilah mı buldular? Vallahi soruyorum, billahi soruyorum! Bu cesareti kim veriyor ağalara, beylere? Bu nasıl hesap endişesizliği?  Koca sultanlara, güç sahiplerine ve para sahiplerine dünya kaldı da biz mi yanlış öğrendik?

Ey uhuvvet sevdalısı olmayıp, güç sevdalısı olanlar: Peygamber (asv) bile hesap verecek siz nasıl vermeyeceksiniz ve nasıl yaptıklarınızdan bu kadar emin olabilirsiniz?  Yapılanlar ölümün pek ciddiyete alınmadığını gösteriyor… Melekler ölecek Azrail (as) bile ölecek, öyle bir hesap yerine toplanacağız ki, makamlar, mevkiler, servetler karanlık âlemlerin verdikleri, kurtuluşa çare olmayacak! Allah için acıyoruz, üzülüyoruz… Aklın başa ve şuura teslim olmasını kardeşliğin kurtarılmasını bekliyoruz… Hele samimi insanların itimadı hançerleniyorsa, işte bu huzurumuza büyük köstek oluyor…

Eğer bizde ilerde, memleket, millet aleyhine bu aç gözlülüğe, ihtirasa kapılacaksak, Allah bizi de şimdiden tedaviye alsın, ıslah etsin… Cebrail’in Allah’tan getirdiği dünya saltanatı teklifini, elinin tersi ile iten bir Peygamberin ümmeti değil miyiz?  O’nun ittiği saltanata, iştahla koşan ümmet, nasıl ümmet olur? Üstelik elde Kur’an gibi bir kısmı lehimize tehdit olan hakikatler varken!  Nerede olursa olsun, bir Müslüman devlete çelme takmak için paralel güç olamaz! Ancak hizmet ehlinin örgütü, kalp tedavi eder; ebedi âlem kurtuluşuna himmet eder…

Sevgili psikoloğum, siz sadece manevi bombaları evlere ceplere akıllara yerleştirdiniz; kırmızı ve tahrip gücü yüksek bombalar… Siz ve sadık talebeleriniz, evlere suç unsuru değil, Risale-i Nurlar ile insanlarda ki suça meyilleri yok edecek hakikatleri yerleştirdiniz… En önemlisi, düşünceleri Kur’an hakikatleri ile ıslah ettiniz… Düşünceler ıslah olunca eller, diller, fiiller, suça yönelmedi… Siz en ağır şartlarda iken, milleti ve devleti sevmeye devam ettiniz. Sizi örnek alan gerçek ve sadık talebelerinizde, tüm olumsuzluklarda duruşlarını bozmadılar… Şeytan, insanlığı yoldan çıkarmak için, yeterince suç unsuru yerleştiriyor;  akılara, yüreklere ve evlere… Ehl-i İmanın mesaisi ise, ancak onun tahribini tamir etmek, yenilemek değil midir?  Şeytana yardım yapılması ancak şeytanı güldürecek bir ahmaklık olmaz mı? Sizin Kırmızı Kitaplarınız, bize hıyaneti,  kendi elimizle ebedi hayatımızı yıkmayı öğretmiyor... Sizin iman hakikatleriniz, vatana millete hayırlı insanların yetişmesine emek veriyor… Her bir sadık talebeniz, gözünü makam mevkie kör etmiş, sadece imandaki terakkiye kilitlenmiş... Sizin evlerinizde (dershanelerde)  dünya insanlığının evlerine, küfrü tahrip gücü çok yüksek olan kırmızı kitapların, nasıl ulaştırılacağına kafalar yorulup, ellerine geçen her insana sağlıklı düşünmesini ve ihanetlerden uzak kalınarak, nasıl muhabbet fedaisi olunabilir öğretiliyor...
Evet, siz bir güçtünüz, devlete, millete ve tüm insanlığa hayırlı dualarınızı eksik etmeden, istikbal endişelerini yaşayarak… Siz bir güçtünüz, ama devlete sızmak için, isyan için değil.  Bu millete kılıç çekilmez, hıyanet edilmez düşünceleriniz, sizi hep muhabbet fedailiğinde tuttu, asla menfaat fedailiğine yaklaşmadınız.  Şeytanın planları akim kalsın diye, koca bir ömrü feda ettiniz; en ağır işkenceleri çekerek… Öyle bir güçtünüz ki, tek başına Kur’an’ın müdafaasına dağlar gibi parçalar üzerinize gelirken, karar vermiştiniz. Niyetinizin samimiyeti ve gayretiniz öyle talebeler nasip etti ki, akıllarında devleti ele geçirip, istedikleri gibi at koşturmak yerine, devletin verdiği vazifeleri herkese adil şekilde sunmak; asker olsun, polis olsun, hekim olsun, memur olsun… Nur talebesi sadece işini en güzel yapmaya ve herkesten fazla çalışkan olamaya kendini mecbur görmüştür… Evet, talebelerinin bir ihaneti var, ama zevklerine sefalarına ihanet ettiler; insanlığın imanını kurtarmak için sade ve sadece Allah rızası için şeytana ve onun isteklerine ihanet ettiler…  

Sevgili Psikoloğum, Ehli İmana kan kusturulduğu zamanlarda, elinize topuz almadan, Kur’an hakikatleri ile fethe çıktınız; para kazanmaya değil, Allah rızasını kazanç görerek... 
Not: Saçı kınalı, başı hizmete sevdalı, gerçek dava adamı Badıllı ağabeyimiz inşallah, Allah huzuruna şehit olarak çıkmıştır. Ruhuna Fatiha.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum