Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Sevgili psikoloğum Bediüzzaman

Bediüzzaman, “İnsan, ebed için yaratılmıştır. onun hakiki lezzetleri, ancak marifetullah, muhabbetullah, ilim gibi umur-u ebediyededir “ ve “Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.” Ve de “Madem O (Allah) var, sana bakar; sana herşey var. Asıl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki, iman ve teslimiyetle Ona intisap etmesin veya intisabına ehemmiyet vermesin" diyor. Sadece bu üç madde bile bizleri tedavi etmeye yetiyor.

Bu milletin geçmişi, sicili terazide ağır basacak şekilde temiz ki, İslam adına verdiği mücadele, kazandığı zaferler, Allah’ı hoşnut etmiştir ki, 100 sene önce maddi ve manevi düşürüldüğü tuzaktan kurtuluşu için, Kur-an’ı yeniden sinelere kavuşturmak için bir dava adamını imdada göndermiş. Elbette o zehir akıtılan dönemlerde, eli öpülesi dava adamları ve etkileri vardı. Ama biri vardı ki atom gücünde tesir göstererek, küfrün belini kırmış.

Din düşmanlarının estirdikleri zulüm kasırgası, Kur'an’a, Peygambere yapılan saldırılar, ruhsal travmalara sebep olup, milleti ağlatmıştır. O zalim sistemin eseri olan yüzü gülmeyen analar babalar, evlatlarına gereken ilgi ve sevgiyi gösteremeyip, yeni nesillere, ilave travmalar taşımışlar… Tek partili sistemin, tek kulağı inadına milletin feryadını işitmemiş. Ezan için, Kur'an için, bayrak için seve seve kanını döken millete kan kusturulurken, çocuklarıda gelecekteki ihtilallerden, işkencelerden, demir yumruktan, paylarına düşeni almışlar. Büyük büyük koltuklarda oturup, vicdanı yerlerde sürünenler, ruhunda asalet olan, devlete baş kaldırmayı zul sayan millete, delirmeden deli gömleğini takmışlar. Yine Bediüzzaman, “Büyüklüğün şe'ni tevazu ve mahviyettir, tekebbür ve tahakküm değildir.” diyor. Çarığa, kuru ekmeğe yeter ki dinime dokunulmasın diye razı olan millete, dışarının düşmanı değil içerinin ciğersiz idarecisi zulmetmiş. İşte bu var ya, öyle bir travmaki, tam zirve yaptığı bir zaman, birden iman dolu ve pervasız bir ses: “Yaşasın Zalimler İçin Cehennem!” diye haykırıyor. Dikkat kesilen gönüllere, birde su serper gibi: “Ümitvar olunuz; şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sadâ, İslâmın sadâsı olacaktır.” Demesi ve tedavi olmak için koşanları, tüm hekimlerdeki hassasiyetin toplamı hassasiyetle, titizlikle tedavi etmesi insanlığa büyük bir hizmet olmuş. Bediüzzaman 50 dile çevrilen eserleri ile sadece Müslümanları değil,  dünya insanlığını da tedaviye alan büyük maneviyat hekimi ve sevgili Pisikoloğumuz olmuş.

Çileli günler yaşatılmış millete Bediüzzaman Pisikolog, Risale-i Nurlar ise yaralı gönüllere derman olmuş. İnsanlar terapi olurken, aynı zamanda da imanları inkişaf etmiş.

Musibetinde ibadet olduğunu söylemekle, bizlere iç huzuru sağlamış.
"İbadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet, diğeri menfî. Müsbet kısmı malûmdur. Menfî kısmı ise, hastalıklar ve musibetlerle musibetzede za'fını ve aczini hissedip Rabb-ı Rahîmine ilticakârane teveccüh edip, onu düşünüp, ona yalvarıp hâlis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riya giremez, hâlistir. Eğer sabretse, musibetin mükâfatını düşünse, şükretse, o vakit herbir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur.”

Milletin her kesimine ve de dünya insanlığına bir pisikoloğ olarak, kadınlarına, gençlerine, hastası ve yaşlısına, dinsizi ve envai çeşit arızası olana verdiği tedavi ile sapasağlam ayakta kalmalarını sağlamış. Allah’tan gayrı hiçbir şeye korkmamayı, Allah’a tevekkül etmeyi, aczin fakirliğinin aslında Yüce Mevla karşısında büyük bir sermaye olduğunu o sermaye ile Allah’a sığınılması gerektiğini, kendi tarzı hayatı ile de örnek olarak göstermiş. Akla gelebilecek her sorunun cevabıyla, bizi manevi karanlıklardan aydınlığa çıkarmış.

Bediüzzaman, küfür meydan muharebesine itilmeye çalışılan, kendi değerlerinden koparılmak istenen milleti, tam sendelemek, yere yığılmak üzereyken, elindeki iman-i reçetelerle koşmuş, o küfür harbinden, büyük bir kumandan gibi zaferle, yanındakileri de iman gazisi yaparak çıkmış. Evet, en büyük meydan muharebesi olan küfür meydan muharebesinden, yara bere almadan, talebelerini iman gazisi olarak çıkararak ve halen küfrün korkulu rüyası olmaya devem etmiştir.

Dilinden, kültüründen, dininden bilinçli bir şekilde uzaklaştırılmaya çalışılan millet, birde hayat suyu olan ezanından mahrum edilince yörüngesinden çıkmış başını nereye vuracağını bilmezken öyle bir el uzanıyor ki, fert fert manevi hastalarla ilgilenmesiyle, risaleleriyle terapi yaparak; özüne dönmesine sağlığına kavuşmasına sebep olmuştur. Tedavinin büyük olduğunu anlamak için o dönemim dehşetini ve o dönemin meyvesi olan şimdiki arızalı, tedaviye yanaşmamış nesillere bakmak yeterli olur sanırım.

Yıldızdan zerreden, çiçekten bahsederken bir köylünün bile imanının kurtuluşuyla beraber fenden ilimden nasiplenmesini sağlamış.

Öyle üzerlerimizden silindirler geçmiş, öyle acılar yaşatmışlar ki akıl sağlığımızın, ruh sağlığımızın devam etmesine sonsuz şükürler olsun. Başta Bediüzzaman, dehşetli hadiseler karşısında sarsılmayan bir iman ve duruş göstererek, birde himmeti milleti olunca,  Allah o tek kişilik orduya kitlelerin sabrını ihlâsını, gayretini toplamış. Ondaki İman Kur-an ve Peygamber sevdası öyle delice ki o eserler ortaya çıkarak, okuyanları da müspet manada iman delisi,  tefekkür sarhoşu etmiş. Evet, sadece Ayet-ül Kübra Risalesi bile öyle baş döndürücü ki. Bizi tedavi eden Bediüzzaman’a layık talebe olmayı Mevla nasip eyleye. Amin!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum