Şevahidu’l velaye

Molla Cami’nin muhteşem eserlerinden birisi de Şevahidu’n nübevve adlı eseridir. Bu Nakşibendi büyüğünün söz konusu kitabı, Peygamberimizin nübüvvet delillerinden bazılarını ihtiva etmektedir.  Peygamberler birbirlerini müjdelemişler ve giden geleni haber vermiştir.  Hazreti İsa Aleyhisselam kendisinden sonra gelecek teselli edici (Praklit) haber vermiş ve Peygamberimiz de Risalet-i Ahmediye’ye bağlı olarak Hazreti İsa’nın gökten nüzül edeceğini haber vermiştir.  Dolayısıyla İsevi misyonla Muhammedi misyon iç içe geçmiştir ve lakin İsevi misyon kendini Muhammedi misyon içinde tanımlayacak ve tamamlayacaktır. 

Peygamberler, babalar bir anneleri farklı kardeşler gibidir. Peygamberimiz Hasreti İsa noktasında ‘ene evla bi İsa’ buyurmuşlardır.  Demek istemiştir ki, İsa Aleyhisselam’la hususi bir bağımız ve alakamız var ve dolayısıyla üçüncü şahıslar veya taraflar aramıza girmesinler. İsa (A.S.) benden sorulur.  Bununla Hazreti Peygamber (S.A.V.) Hazreti İsa’ya sözde tabilerinden daha yakın olduğunu ifade etmek istemiştir. Doğrusu da budur. Müslümanlar bütün peygamberlere o peygamberlerin yolunu değiştiren ve tahrif eden tabilerinden şüphesiz daha yakındır. Zira bozulmayan ve orijinal mesajı temsil ediyorlar.

Molla Cami Şevahidü’n nübüvve adlı kitabında Velayet-i Ahmediye ve nübüvvet-i Muhammediyeyi  geçmişten geleceğe muhtelif delillerle ispat eder.  Peygamberimizin nübüvvet delilleri olduğu gibi velilerin de velayet delilleri vardır. Peygamberlerin birbirini müjdelemeleri gibi veliler de birbirlerini müjdelemişlerdir.
Bediüzzaman vefatından önce en son ikmal ettiği Sikke-i Tasdik-i Gaybi adlı eserinde ezcümle Hazret-i Ali’nin Ercüzesinde Risale-i Nur’a işaret olduğunu beyan etmiştir. Keza hem Şah-ı Geylani hem İmam Rabbani gibi zevatın bir şekilde Risale-i Nur ve müellifine işaret ettiklerini ve parmak bastıklarını ifade etmiştir.  Bu cümleden olmak üzere, YİRMİ SEKİZİNCİ LEM’A  Risale-i Nur talebelerine işaretleri ihtiva eden Hazret-i Ali’nin Ercüze kasidesindeki gaybî kerametleri açıklamaktadır.  ON SEKİZİNCİ LEM’A ise Hazret-i Ali'nin Celcelutiye kasidesinden Risale-i Nur’lara işaret eden bir kısım beyitlerin izahlarıdır. Elbette bunlar istihraca dayalı işari yorumlardır. Nitekim İmam Rabbani Hazretleri ‘Sıla’ hadisenin kendisine intibak ettiğini söylemişse de bazı ehl-i muhakkik bunu tashih etmiş ve hadiste Sıla ismiyle beklenen zatın isminin bazı hadis nüshalarında sarahatle ifade edildiği için İmam Rabbani’ye uymadığını söylemişlerdir. İmam Rabbani Sıla’yı sıfat olarak almış ve kendisine intibak ettiğini düşünmüştür. Halbuki İmam Suyuti onun özel isim olduğunu ortaya koymuştur.  İmam Suyuti, el Hasais el Kübra adlı eserinde beklenen Sıla’yı mukayyet olarak Sıla İbnü Eşyem olarak zikretmiştir. Bununla birlikte İmam Rabbani gibi zevat için eslaftan bir değil onlarca müjde sadır olmuştur.

Şevahidu’n nübevve adlı eserin yazarı Molla Ahmet Cami kendisinden 400 yıl sonra gelecek kemal sıfatlara haiz İmam Rabbani’yi müjdelemiştir (1). Molla Ahmet Cami evliyalar arasında bir Ahmet’ler silsilesinden bahsetmektedir. İbrahim Gülşeni’nin menakıbını yazan Muhyi Gülşeni de 'Menakıb-ı İbrahim Gülşeni' adlı eserinde Mevlana Celaleddin Rumi Hazretlerinin  Mesnevi’sindeki bazı beyitlerde İbrahim Gülşeni Hazretlerini müjdelediğini ifade etmektedir.  Söz konusu kitapta bu beyitler örnekler halinde ve bir demet olarak okurlara takdim edilmektedir. Bunun garipsenmemesi gerektiğini de söyleyen Muhyi Gülşeni sözgelimi eazim-ı evliyadan Beyazıd-ı Bistami’nin Ebu’l Hasan el Harakani hazretlerini tevellüdünden ve doğumundan 150 yıl kadar önce müjdelediğini kaydetmektedir (2).

Ebü'l-Hasan el-Harakânî (k.s.)'nin tasavvufî intisâbı, âriflerin sultanı Bâyezîd-ı Bistâmî (k.s.)'yedir. Seyr ü sülûk eğitimini Üveysilik yoluyla Beyazıd-ı Bistami’nin rûhâniyetlerinden almıştır. Kaynakların ifadesine göre Harakânî (k.s.), Bâyezîd-i Bistâmî'nin meşrebindendir. Onun gibi coşkulu, cezbesi ve sekri sahvına galiptir. Fenâ ve bekâ, sekr ve sahv ile tevhîd ve vahdet konularında çok sözler etmiştir. Aynı zamanda Harakânî¸ cezbeli ve coşkulu meşrebi ile Sıddîkî üslûbu geliştirmiştir. Bu tür yaklaşımları ile Bistâmî'nin tasavvuf tarzını benimseyen Harakânî'nin Hakk'a ermek için zor riyâzetlere, çetin mücâhede ve çilelere katlandığı bilinmektedir.  Molla Câmî onu, Ebü'l-Abbâs el-Kassâb'ın müridi olarak sunmakta ve Kassâb'ın onun hakkında; "Benden sonra ziyaretçilerim ona yönelecekler." dediğini belirtmektedir (3).

Harakâni'yi, sûfi meşâyıhın büyüklerinden biri, Bâyezîd-i Bistâmî'nin irşadıyla iç dünyası aydınlanan, şiire meyyal bir tabiata sahip şahsiyet olarak tanıtan Şemseddin Sâmi, eserinde onun şu rubâîsini yer vermektedir:

Esrari ezel râ ne tü dânî vü ne men
Veyn harfi muammâ ne tü hânî vü ne men
Hesti ez pesi perde güftuyi men ve tû
Ger büder ber üfted ne tû manİ vü ne men

Yani,

Gönül sırrını ne sen bilirsin ne de ben
O harf gizli bir muammadır ne sen okursun ne de ben,
Perde arkasında konuşmamız vardır
Eğer açıklanırsa ne sen kalırsın ne de ben.

1-Tercemetü ahval el İmam Rabbani, Şeyh Muhammed Murad El Menzilevi el Mekki, s: 125 Risaletü’l Mebde ve’l Mead adlı eserin devamında, Daru’l Kütüb el İlmiyye, Beyrut
2-Menakıb-ı İbrahim Gülşeni, Muhyi Gülşeni, s: 8,9,10,11.  Türk Tarih Kurumu Yayınları, tahkik: Tahsin Yazıcı, 1982.
3-http://www.ihvanforum.org/showthread.php?t=95723&page=

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum