Seni hiç unutmayan Sevgiliyi sen nasıl unutursun?

Kim bu seni hiç unutmayan gerçek sevgili?

-Allah.

-Neden Allah gerçek sevgilidir? Çünkü:

1-Aldatmayan, hiyanet etmeyen, bizi bizden daha çok düşünen O’dur.

2-Yoktan var eden, varlığımızdan haberdar eden O’dur. Sıradan bir varlık yapmayıp insan yapan, İslâmiyet’le şereflendiren,  Âlemlerin Rahmeti’ne ümmet eden O’dur.

4-Elçi seçip eline mektup (Kur’an)tutuşturan, onu bize gönderip bizi sevdiğini söyleyen O’dur.

3-Kâinatı bir sofra yapan, sayısız nimetleri o sofraya dizen, o nimetleri tadacak, tartacak, tanıyacak cihazlarla bizi donatan O’dur.

4-Muhtaç olduğumuz her şeyi ummadığımız zaman ve ummadığımız yerden veren O’dur.

5-Üstad-ı Muhterem’in ifadesiyle bizi “anahtar külçesi” yapan, bilinmez hazinelerin kapısını bize açtıran, medeniyet harikalarıyla tanıştıran, buluşturan O’dur.

6-En muhteşem sarayında, muhteşem bir şekilde,  en aziz bir misafiri olarak bizi ağırlayan O’dur.

7-Yeryüzünde bize Kendisini temsil etme görevini veren, bizi halife yapan, en yüksek rütbe ve en yüksek maaşla bizi taltif eden O’dur.

8-Kâinat laburatuvarında bizi bir labirent yapan, hem kendimizi ve hem de başka varlıkları inceleme kabiliyetiyle bizi donatan O’dur.

9-Bizi yiyilen değil, yiyen, giyilen değil, giyen, binilen değil, binen varlık olarak yaratan O’dur.

Böyleyken ey vafasız! Neden her şeyi senin hizmetine veren bu Sevgili’ye koşmaz, neden O’nun aşkıyla coşmazsın? Neden Onu anlamaya, tanımaya, her şeyden çok sevmeye çalışmazsın?. Bu ne vefasızlık? Bu ne vicdansızlık?

Allah’ın sana verdiklerini hangi sevgili hangi sevgiliye verebilir?

Hangi sevgili, hangi sevgiliye böyle bir lütuf ve ikramda bulunabilir? Akıl yaratmaya Ondan başka kimin gücü yeter ki sevdiğine versin? Canı, ruhu, eli-ayağı, dili-dudağı, burnu-kulağı, kolu-parmağı, ahsan-i takvimde bir bedeni yaratmaya kimin gücü yeter ki sevdiğine versin?

Bir insan, parmağına yüzük takana, teşekkür eder de, eline parmak takana şükür etmezse, böyle bir insan nasıl sevgili olabilir? Bir insan koluna bilezik takana teşekkür eder de, vücuduna kol ve ayak takana şükür etmezse bu insan nasıl vefalı olabilir? Bir insan gerdanlık takana teşekkür eder de, gerdan takana şükür etmezse, resmini çizene teşekkür eder de, bedenini yapana ve yaratana, akılla zenginleştirene teşekkür etmezse bu insan nasıl insan olabilir?

Allah’ın bize yaptığı iyilikleri saymakla bitiremeyiz. Her iyilik bir teşekkür ister. Ey vefasız! Nerde senin ona layık teşekkürün yani namazın? Yüce Allah buyuruyor: “Bana teşekkür edin, yani namazınızı kılın, beni ve benim iyiliklerimi görmezlikten gelmeyin, münkir ve nankör olmayın! Namazla benden yardım isteyin.[1] İsteyin ki verdiğim nimetlerden mahrum kalmayasınız.[2]

ONU TANIYANIN NEŞESİ DE, HÜZNÜ DE BİTMEZ

Onunla geçen bir saniye bir senedir, yani bir senenin sevabını kazandırır. Onsuz geçen bir sene de bir saniyedir. Yani bir an gibi hiç olur, gider. O ezeli ve ebedî olduğu için Onunla geçen dakikalar da ebedileşir, ebedî saadeti sonuç verir.

Gerçek Sevgili ile beraberlikte sadece haşyet, korku, ürperti değil; aşk, şevk, muhabbet ve neşve de vardır. Onun için Onun dostlarından biri demiş ki:

“Men arafellahe tâle huznüh ve

Men arafellahe zâle huznüh.”

Yani:

“Onu tanıyanın kederi ve hüznü bitmez

Onu tanıyanı şevki ve neşesi bitmez.

Bunun anlamı şudur:

Üzgünüm Rabbim üzgünüm! Çünkü Senin bana yaptığın iyiliklerin hakkını ödemekten acizim. Sevinçliyim Rabbim sevinçliyim! Çünkü Seni bulmuşum. Senin gibi her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında bulunan kudretli, hikmetli, merhametli, adaletli, muhabbetli bir sultana kul olmuşum.

Sevgili Peygamberimizi hiç durmadan koşturan ve coşturan neydi? Onu kimi zaman hüznün, kimi zaman da sevincin ve şevkin zirvelerinde dolaştıran neydi? Marifeti, muhabbeti, hürmeti ve mehafeti değil miydi? Ateşin üstünde kaynayan bir tencerenin fokurtularına benzer kalbî bir sesle namaz kılmasının, hıçkırıklarla secdeye kapanmasının altında yatan neydi? Elbette onun Allah’ı bulma, onunla olma sevincinden, Onun azametine ve muhabbetine layık şükrü takdim edememe hüznünden başka bir şey değildi.

Tadil-i erkânla namaz, huşû ile namaz, cemaatle namaz, geciktirmeden namaz, farzlarına, vaciplerine, sünnet, mendup ve müstehablarına, edeplerine, kısaca en ince noktasına riayetle namaz, insanların içinde iken en sade ve en kolay namaz, Rabbisiyle baş başa kaldığı zaman da en dayanılmaz namaz onun namazıydı.

O ve Onun gölgesi olan ashab namaza durdukları zaman, Allah’dan başka her şeyi unutuyorlardı. Adetâ hiçbir şeyi görmüyor, hiçbir sesi duymuyor ve hiçbir şeyden korkmuyorlardı.

Nübüvvet nurundan uzaklaştığımız oranda takvadan ve haşyetten de o kadar uzaklaşmışız. Böyle olduğumuz içindir ki camilerin kapılarında “lütfen telefonlarınızı kapatın” uyarılarını görüyoruz. Bırakın telefonu, bir pire uçtuğu zaman, helikopter geçiyor zannediyoruz.

Âh ki âh! Eğer namazda gerçek huzuru yakalasaydık, kimin huzurunda olduğumuzun farkına varsaydık; değil telefonlar, uçaklar ve bombalar bile bizim huzurumuzu bozamazdı ve bizi korkutamazdı.

Allah Resûlü Efendimizden dersini ve büyüklüğünü alan büyüklerden birine sormuşlar:

-Namazda aklına bir şey gelir mi? Cevap vermiş:

-“Değil namazda, namazın dışında bile aklımdan Allah’dan başka bir şey geçmez.” Yine onlardan biri aynı soruya:

-“Namazdan daha çok sevdiğim bir şey yok ki namazda onu aklımdan geçireyim.” Cevabını vermiştir.

İşte Vefalı Sevgili’ye vefalıca söz ve vefalıca tavır herhalde bu olsa gerek.



[1] Bkz. Bakara, 2/152-153

[2] Bkz. İbrahim, 14/7

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum