Şefkat tokadına layık olmak…

Şefkat tokadı…
Bu ifade taşıdığı sıfattan dolayı insana sıcak geliyor. Tokat kelimesi sinir bozucu olsa da “şefkat” kelimesi onu munisleştiriyor, ehlileştiriyor.

Nasıl olursa olsun insan tokada muhatap olmak istemez. Sonuçta canı yandığı için kendisine uygulanmasını arzu etmez. Ama uygulandığında da sanırım şefkatli olanını tercih eder.
Malum “zecr tokadı” diye bir tokat şekli daha var ki, ifade edilmesi bile insanı rahatsız ediyor.

Nur Talebeleri genellikle şefkat tokadına maruz kalırlar. Ama zaman zaman zecr tokadı yemediklerini söylemek mümkün değil.
Her insan hayat hikâyesini bir sinema şeridi gibi gözünün önünden geçirse hayatında yemiş olduğu birçok şefkat tokadını derhatır edecektir.

Bir annenin evladına attığı tokat, şefkat tokadını en güzel anlatan tokattır. Bazen bu tokat insana haz verir. Yüz, atılan tokattan incinse de ruh bunu iltifat kabul eder ve bundan hayli zevk alır. İnsan için en güzel an annesinden yediği tokattan sonra onun kucağına sığındığı andır. İkinci olarak öğretmenin sevdiği öğrencisine attığı tokat da şefkat tokadına misal olarak gösterilebilir.

Şefkat tokadı neden atılır?
Bu dünya bir imtihan meydanıdır. İnsan ise varlıklar içinde o imtihana muhatap olan tek ve yegâne varlıktır. Dünya’ya geldikten sonra geçirdiği ilk on beş yıl, bu imtihana hazırlık dönemidir. O dönemde ebeveyn tarafından iyi hazırlanmamış evlatların işi hayli zor olacaktır.

Bu insanlar hazırlık yapmadan sınava giren bir öğrenci konumundadır. Bazen imtihan geçirdiklerinin farkında bile olmayabilirler. Bazen imtihana tabi tutulmadan bu dünyadan göçtükleri de olur. Buna fetret dönemi deniyor.

İşte bu imtihanı verirken zaman zaman o kişilerden beklenen tepkiyi alamayabilirsiniz. Yani, gerçekte çok daha aktif olması gerekirken pasif kaldığını ve imtihanı başarısız veya zayıf bir notla geçireceği anlaşıldığında ikaz kabilinden tokatlar gelir. Bazen bu tokat şefkatsiz gelir, şiddetli bir hal aldığını görürsün. O zaman sarsıcı bir tokat gelmiş demektir. İnsanın dem ve damarlarına kadar hissettirir.

Anne evladına tokat atmış ise bunun ciddi bir nedeni vardır. Evlat kendisinden bekleneni yerine getirmemiştir. Farklı kulvarlara girmiştir. İleride ona fazlasıyla zarar verecek bir hareketi yapmayı adet haline getirmeye başlamıştır. İşte öyle bir durumda bu hareketi alışkanlık haline getirmesin ve kendine zarar verecek duruma düşmesin diye daha işin başındayken ikaz edilir.

Şefkat tokadının aslı budur. İleride yenecek şiddetli tokatlardan kurtulması için ikaz kabilinden atılmış tokatlara “şefkat tokadı” denir. Bir öğretmenin sevdiği öğrencisine attığı tokat da bu kabildendir. (Eğitimde dayak olmaz, dayağı da savunmuyorum ama…) Öğrenci hiç beklemediği bir anda tokadı yer. Hâlbuki sınıfta en çalışkan ve en başarılı bir öğrenci olmasına rağmen bu tokadı yemişse bunun anlamı başkadır.

Öğretmeni ona “sen daha başarılı olabilecek bir çocuksun daha sıkı çalışman lazım” demeye getirmiştir. Öğrenci o anda bunu anlamayabilir. Gayri ihtiyari o tokadın şiddetinden derslerine daha sıkı çalışır. Yaş ilerleyip bazı gerçeklerle göz göze gelince de öğretmenin ona attığı tokadın ne kadar faydalı olduğunu ve sevildiğinden dolayı atıldığını o zaman fark eder. “Öğretmenim o gün o tokadı atmasaydı ben bugün bu yerlere gelemezdim, Allah ondan razı olsun” der.

Gerçekte şefkat tokadı bir iltifattır, bir değer vermedir, kişiyi özel kılar. Şefkat tokadı atan “ben seni seviyorum” demek istiyordur. İşte İlahi tokatlar da (hastalıklar ve müsibetler gibi) bu kabildendir. Başımızdan geçen şefkat tokatlarını böyle değerlendirmek gerekir

Başımıza bir müsibet veya bir bela geldiği zaman “ben ne yaptım ki, bu başıma geldi?” Veya “Neden ben?” gibi tokadı atanı incitici yerinmeler yerine “demek ki, yanlış bir iş yaptım” deyip tövbe etmek en doğrusudur. Çünkü madem şefkat tokadıdır, o halde demektir ki, bizim menfaatimizedir. Yanlış yapıyoruz demektir. Buna devam edersek çok daha büyük zararlar göreceğiz demektir. O halde bu yanlıştan geri dönmek lazım deyip istikameti bulmak en doğrusudur.

Bir de bunun bir iltifat-ı Rahmani olduğunu düşünmek ve öyle algılamak en doğrusudur. Yani şefkat sahibi Rabbimizin bizi unutmadığını ve sevdiği için ikaz ettiğini bilmektir.

Ve "Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehâlet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızânı istiyorum ve seni arıyorum" (B. S. Nursi Sözler sh. 40) demek ve O’na yalvarmak lazımdır. Böyle algılanırsa hem kalben rahat olunur hem de büyük bir kâra dönüştürülmüş olur.

Düşün bir kere Âlemlerin Rabbi olan Allah (CC) altı milyar insan içinde seni hatırlamış ve sana manen haber göndererek dikkatli olman gerektiği yönünde mesaj vermiştir. Bu iltifata kızılmaz, bu iltifata sitem edilmez, bu iltifata ancak şükredilir, hamd edilir ve ikaz eden Zat’a teşekkürat bildirilir.
Ne mutlu o insana ki, böyle bir iltifata mazhar olmuştur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum