Sanat bakış açısı

Sanatın tanımında yer alan estetik haz ve tavır ruhun manevi güzelliğinin yansıması olduğu gibi, görme, algılama ve hayal dahi ruhun sanat kavramını geliştirmesinde önemli elemanlarını oluşturur.

“Herkes bakar ama göremez” darb-ı meseli görme eyleminin bilgi, bilinç ve algı gibi özel bir gayretin neticesi olduğu gerçeğine işaret eder. Örneğin hayvanlar da bizim baktığımız papatyalara bakar ama sanat ve güzellik yerine, yiyecekleri otu görür. Bu bakış görmek için yeterli değildir. Görmek; bakış açısı, dikkat-i nazar, basiret ve şuur gerektirir. İnsanın küçük yaşından itibaren gelişen inceleme, dikkat etme, fark etme, değer verme gibi özellikleri onu düşünen bir hayvan olmaktan çok öteye çıkarır.

Bin bir çeşit renk ve biçimle donatılmış şu alem sonsuz güzellikleri ile bir kitap, bir tablo, bir sanat galerisi veya bir sinema gibi bizlere sayısız mesajlar iletmeye çalışıyor. Sadece gözünü kapatmamak yeter.

Dört sanat eleştiri kuramından hangisi ile bakılsa bu mesajlar açıkça görünür.

Sanatçı merkezli eleştiri kuramı olan anlatımcılık açısından bakıldığında, doğadaki güzellikler kendini tanıttırmak ve sevdirmek isteyen bir Sani’in özel mesajlarıdırlar.

Okuyucu ve seyirci merkezli eleştiri kuramı olan duygusal etkileşim kuramına göre; doğadaki güzellikler karşısında heyecanlanarak bu mesajlara muhatap oluyoruz.

Bediüzzaman;“Sanat-ı hayaliyesi ile tabiata şakirdlik etmek gerektir” der. Pek çok sanatçı kendini tabiattaki İlahi Sanatın öğrencisi olarak görmüştür. Romantizm ressamı Delacroix; “biz Romantik olduktan sonra dağlar daha da güzel oldu” derken bu duygusal etkileşimin nasıl doruğa çıktığını çok güzel ifade etmiştir.
 
Üçüncü kuram olan ve sanat eserini merkez alan biçimcilik açısından;
“Bu kâinat, bin birlikler perdeleri içinde sarılı bir gül goncası gibidir.” Kainat kitabının harf ve kelimeleri olan her bir canlı, sanat harikası güzellik ve inceliklerle donatılmıştır. Her bir ayrıntının tasarımı plastik değerler açısından olağanüstüdür. Hayvanlar ve bitkilerdeki rengârenk tasarımlar bunun en güzel örnekleridirler.

Dördüncü kuram olan yansıtma kuramı ki, Platon’un idealar teorisidir. Bu dünyada gördüğümüz herşeyi bir yansıma ve gölge olarak kabul eder. Sanat eserlerini de gölgenin gölgesi olarak tanımlar. Platon’dan beri herkes bu evrende gördüğümüz nesnelerin aslında bir gölge ve yansıma olduğunu bilir. Bunların asılları idealar yani Esma-ül Hüsna’dır. İnsanlarda bu numune ve gölgeleri inceleyip asıllarına müşteri olmak için bu aleme gelmişlerdir.

Bediüzzaman sevdiğimiz şeylerde gördüğümüz güzellik ve mükemmelliğin, sonsuz güzellik ve kemal sahibi bir yaratıcının güzelliğinin çok perdelerden geçmiş zayıf bir gölgesi, hatta gölgenin gölgesi olduğunu söyler.

Mimesis yani yansıtma kuramı açısından bu alem İlahi güzelliklerin aynasıdır. Hatta insan, en büyük aynadır. Mona Lisa tablosu Mona Lisa’ya ayna olduğu gibi Mona Lisa da İlahi güzelliğe en güzel ayna olmuştur. Bazen bu aynalar için insanlar dağları delmiş veya mecnuna dönmüştür.

Sanatçı arılar gibi bu evrendeki güzellikleri dolaşmakta ve ürettikleri eserlerinde hikmet ve sanat balını dokumaktadırlar. İşte böyle bakmasını öğrenen bir göz ancak cennet güzelliklerini fark edebilir ve yaşayabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum