Salih Özcan ağabey kimdir?

Salih Özcan ağabey kimdir?

Salih Özcan Ağabeyimizle 2011 yılında tekrar uzun sohbetlerimiz oldu. Bunların çoğunu kamera ile kaydettik...

Ömer Özcan’ın haberi:

RİSALEHABER-1929 yı­lın­da Ur­fa’nın Ak­ça­ka­le il­çe­sin­de doğ­muş­tur. İyi de­re­ce­de Arap­ça bi­lir. Ankara’da uzun se­ne­ler Hi­lâl mec­mu­a­sı­nı neş­ret­miş­tir. Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat kitabının “Hariç Memleketler” bölümünde isminin çokça geçmesinden de anlaşılıyor ki; Sa­lih Özcan Ağa­be­y, İs­lâm âle­mi­nin ta­nın­mış si­ma­la­rıy­la sıkı dost­luk mü­na­se­bet­le­ri kurmuştur. Nur hiz­me­tleri­nin de daha çok dış mem­le­ket­le­re ba­kan kı­sım­la­rıy­la alâ­ka­dar­dır. Eserlerde adı daha çok “Seyyid Salih” olarak geçer. Çünkü O, seyyiddir…

Bediüzzaman Hazretlerinin, “Be­nim met­ru­ka­tım ve Ri­sa­le-i Nur’dan olan be­nim hu­su­sî ki­tap­la­rım ve güzel cilt­len­miş mec­mu­a­la­rım ve­sair şey­le­ri­min bü­tü­nü­nü, 12 kah­ra­man kar­deş­le­ri­me va­si­yet edi­yo­rum” de­di­ği va­si­yet­na­me­sin­de “Sey­yid Sa­lih” olarak onun da adı geç­mek­te­dir.

Salih Özcan Ağabeyimizle 2011 yılında tekrar uzun sohbetlerimiz oldu. Bunların çoğunu kamera ile kaydettik. Ayrı bir çalışma ile inşallah ileride yayınlamak nasip olur…

Rİ­SA­LE-İ NUR’DA SEY­YİD SA­LİH ÖZCAN

“Pa­kis­tan’da­ki Nur ta­le­be­le­ri­nin Üs­tad Said Nur­sî’den is­te­dik­le­ri me­saj mü­na­se­be­tiy­le, Irak’ta­ki bir Nur ta­le­be­sinin gön­der­di­ği mek­tup:

“Bun­dan bir­kaç gün ev­vel, Pâ­kis­tan’da ta­le­be­ler kon­fe­ran­sı var­dı. Hz. Üs­tad’dan bir me­saj is­temiş­ler­di ve bu­nun ta­ri­hî bir te­si­ri ola­cak­tı. Ha­ber al­dık ki, Sa­lih, Nur ta­le­be­le­ri namı­na bir me­saj gön­der­miş. Siz­le­re de yaz­mış­lar ki, ace­le Hz. Üs­tad’a bil­di­rir­si­niz. Kon­fe­ransta, Hz. Üs­tad ve Nur­lar çok met­he­dil­miş. Ah­met Ra­ma­zan” (Ta­rih­çe-i Ha­yat, 729)

***

“Aziz, sıd­dık, fe­da­kâr kar­de­şi­miz Ha­cı Ali! Gön­der­di­ği­niz kıy­met­tar ve bil­has­sa Hz. Üs­tad’ı pek çok se­vin­di­ren mek­tu­bu­nu­zu al­dık. Üs­tad’ımız di­yor ki:

“‘…Şim­di Şam’a, Ha­lep’e ya­kın olan Ur­fa’da bir med­re­se-i Nu­ri­ye ile­ri­de te­şek­kül et­mesi­ni kuv­vet­li ümit edi­yo­ruz. Kı­lıç Ali’yle be­ra­ber Es­ki Said’in ga­yet kıy­met­tar bir ta­le­be­si olan Şam’da­ki Mol­la Ab­dül­me­cit, Ur­fa’da­ki Nur’un ta­le­be­le­rin­den Sey­yid Sa­lih ve onun ya­nı­na giden Nur’un fe­da­kâr bir ta­le­be­siy­le mu­ha­be­re et­sin­ler...’” (Emir­dağ Lâ­hi­ka­sı-II, 26)

***

“Aziz, sıd­dık kar­deş­le­rim! Ev­ve­lâ: Sey­yid Sa­lih’in Ha­lep ve ha­va­li­sin­de­ki çok ehem­miyet­li İh­van-ı Müs­li­mîn ce­mi­ye­ti için siz­den is­te­di­ği Nur mec­mu­a­la­rın­dan, ken­di­me mah­sus mec­mu­a­lar­dan on ta­ne­si­ni ona gön­der­dim ki on­la­ra ver­sin.” (Emir­dağ Lâ­hi­ka­sı-II, 47)

***

[Sey­yid Sa­lih’in mek­tu­bun­dan bir par­ça­dır.]

“Bu se­ne 15 ta­le­be bir­lik­te Hi­caz’a gi­de­cek­ler. Hi­caz’da olan mas­raf­la­rı­nı da Hi­caz alma­ya­cak. Ken­di­le­ri­ne dü­şen mas­raf çok az bir şey ola­cak. Dö­nüş­le­rin­de Sa­lih ile bir-iki ar­kada­şı, İran ve di­ğer hü­kû­met­le­ri gez­dik­ten son­ra Pa­kis­tan’a İs­lâm Genç­lik Kon­fe­ran­sı­na aza ola­rak gi­de­cek­ler. Bel­ki bun­la­rın yol mas­ra­fı­nı hü­kû­met ve­re­cek... Bu hu­sus­ta emir­le­ri­ni­zi inti­zar edi­yo­ruz. Ali Ek­ber Şah’ı, Said Ra­ma­zan’ı, Ab­dur­ra­hîm Zap­su gör­müş; Pa­kis­tan’da çok hür­met et­miş­ler. Üs­tad’ımız ye­ri­ne el­le­ri­ni öp­tü­ler, du­a­nı­zı ri­ca et­miş­ler. Sey­yid Sa­lih” (Emir­dağ Lâ­hi­ka­sı-II, 64)

BEŞ YÜZ SEY­YİD YE­Rİ­NE

Mus­ta­fa Sun­gur Ağa­bey an­lat­ıyor:

salih_ozcan_suudi_gazete.jpg Hz. Üstad’ın ‘Risale-i Nur’un dış işlerinin tedbirine memur ettim’ dediği Salih Özcan Arap Basınında

“Üs­tad, Es­ki­şe­hir’de iken Sa­lih Öz­can ‘Üs­tad, Es­ki­şe­hir’de ka­la­cak mı?’ di­ye ha­ber gön­der­di. Son­ra Es­ki­şe­hir’e gel­di. Üs­tad, Sa­lih Öz­can’ı oturt­tu: ‘Kar­de­şim, Sey­yid Sa­lih! Bu sey­yid­ler ce­ma­atin­den ba­na 500 yar­dım­cı ge­le­cek­ti. On­lar na­mı­na Allah se­ni ih­san et­ti. Gavs-ı Azam gel­sey­di se­ni ve­kil ya­pacak­tım, hiz­met-i di­ni­ye ci­he­tiy­le...’”

“ÜS­TAD’IM, BİZ BİR PAR­Tİ KU­RA­LIM, BA­ŞA GE­ÇE­LİM…”

Bay­ram Yüksel Ağa­bey an­lat­ıyor:

“Sey­yid Sa­lih, Üs­tad’ın ya­nın­da Men­de­res’in aley­hin­de mü­na­fık fa­lan... di­ye ko­nuş­ma­ya baş­lı­yor. Üs­tad hid­det­le sus­tu­rup: ‘Men­de­res sa­mi­mi­dir, hiz­met et­mek is­ti­yor, fa­kat et­ra­fı bo­zuk’ di­yor. Bu­nun üze­ri­ne Sey­yid Sa­lih, Üs­tad’a: ‘Biz bir par­ti ku­ra­lım, ba­şa ge­çe­lim’ di­yor. Üs­tad’ımız da, ‘Bir ce­mi­ye­tin yüz­de 70’i din­dar ol­ma­dan par­ti kur­mak ci­na­yet olur’ di­ye izah edi­yor.”

“HEM HZ. HA­SAN’DAN, HEM DE HZ. HÜ­SE­YİN’DEN SEY­Yİ­DİM”

Sey­yid Sa­lih Ağa­bey, ha­tı­ra­la­rı­nı şöy­le an­lat­mak­ta­dır:

“1949 se­ne­sin­de li­se­yi bi­tir­miş­tim. Ay­nı se­ne Emir­dağ’da bu­lu­nan Üs­tad’ı zi­ya­re­te gittim. Üs­tad’la kar­şı­laş­ma­mız­da ba­na: ‘Kar­de­şim! Sen sey­yid mi­sin?’ di­ye sor­du. Ben de: ‘Evet Üs­tad’ım, öy­le di­yor­lar, de­dem öy­le di­yor’ de­dim. Üs­tad, ‘Ma­şa­al­lah kar­de­şim, Ma­şa­al­lah!’

“Bu se­fer ben sor­dum: ‘Üs­tad’ım, siz de sey­yid mi­si­niz?’ ‘Evet kar­de­şim! Ben hem Hz. Ha­san’dan, hem de Hz. Hü­se­yin’den sey­yi­dim’ de­di. ‘Ama sen kim­se­ye söy­le­me!’ di­ye de tem­bih et­ti. Ben de, ‘Ma­şa­al­lah Üs­tad’ım! Siz hem sey­yid, hem de şe­rif­si­niz’ de­dim. Fa­kat benim çe­nem dur­ma­dı­ğı için bu­nu söy­le­dim!

ALİ EK­BER ŞAH’IN ÜS­TAD’I Zİ­YA­RE­Tİ

“1952 se­ne­sin­de Ankara’da bir kon­fe­rans sa­lo­nun­da ta­le­be­ler­le bir kon­fe­rans ter­tip et­miş­tik. İçe­ri­de Maa­rif Na­zı­rı (Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nı) Tev­fik İle­ri de var. Bir­den içe­ri­ye bir ya­ban­cı mi­sa­fir girdi, Tev­fik İle­ri’nin ya­nı­na oturt­tu­lar. Tev­fik İle­ri bi­raz son­ra be­ni ça­ğır­dı, ku­la­ğı­ma: ‘Bu ge­len, Pa­kis­tan Maa­rif Na­zı­rı, Üs­tad’ı gör­mek is­ti­yor, sen bu­nu Üs­tad’a gö­tür. Fa­kat bi­zim ha­be­rimiz yok haa!’ de­di.

“Ben Pa­kis­tan Maa­rif Na­zı­rı’nı al­dım, Emirdağ’ına Üs­tad’a gö­tür­düm. Yol­da Üs­tad’ı ko­nuş­tuk. Üs­tad’ın fa­ki­rü’l-hal ya­şa­dı­ğı­nı bir tür­lü ak­lı al­mı­yor­du. Mü­te­ma­di­yen, ‘Be­di­üz­za­man’ın kaç apart­ma­nı var, kaç oto­mo­bi­li var?’ di­ye so­ru­yor­du. Gi­din­ce Üs­tad’ın han­gi şart­lar­la ya­şa­dı­ğını gör­dü...

“Biz var­ma­dan Üs­tad sa­bır­sız­lan­mış, ya­nın­da­ki­le­re, ‘Kar­de­şim! Bu­gün bir mi­sa­fir bekli­yo­rum’ de­miş ve za­man za­man dı­şa­rı çık­mış. “Ali Ek­ber Şah, Üs­tad’ın evi­ni gö­rün­ce çok üzül­dü.[1] Üs­tad’a, ‘Se­ni Pa­kis­tan’a gö­tü­reyim; mat­ba­a­lar, rad­yo­lar, köşk­ler ve­re­lim. Se­ni Ağa Han gi­bi Sün­nî­le­rin ba­şı ya­pa­lım’ di­ye tek­lif­ler­de bu­lun­du. Üs­tad da, ‘Has­ta­lık Tür­ki­ye’de baş­la­dı, bu­ra­dan te­da­vi ola­cak’ de­di ve tek­lif­leri ka­bul et­me­di. Baş­lan­gıç­ta ben gü­ya ter­cü­man­lık yap­ma­ya ça­lış­tım, fa­kat me­se­le­ler il­mî­le­şin­ce ka­rış­tır­ma­ya baş­la­dım! Üs­tad bir­den ken­di­si Arap­ça ko­nuş­ma­ya baş­la­dı. Ben haya­tım­da böy­le se­lis Arap­ça ko­nu­şan bi­ri­ni daha ha­tır­la­mı­yo­rum. Ar­tık ben ara­dan çık­tım, ken­di­le­ri 45 da­ki­ka ko­nuş­tu­lar. Üs­tad, Pa­kis­tan­lı mi­sa­fi­ri­ne Âye­tü’l-Küb­ra risalesi he­di­ye et­ti.

salih_ozcan_omer_ozcan.jpg

Salih Özcan ağabey rahatsızlanmadan önce Ömer Özcan'a konuşmuştu...

“BİR VE­ZİR GİT­Tİ, BİR VE­ZİR GEL­Dİ”

“O ge­ce mi­sa­fir­le be­ra­ber otel­de kal­dım. Ali Ek­ber Şah er­te­si gün ikin­ci ke­re Üs­tad’ı ziya­ret et­mek is­te­di, fa­kat Üs­tad ka­bul et­me­di... Ada­mın ağ­la­dı­ğı­nı gör­düm! Son­ra mi­sa­fir, Kon­ya’ya git­mek is­ti­yor­du. Ora­da oto­büs­te Üs­tad ge­lir di­ye hep ön ta­ra­fı hür­me­ten boş bı­rakır­lar­dı. Ba­ka­nı da ar­ka­ya oturt­muş­lar. Bir bak­tık, Üs­tad, ba­ka­nı yol­cu et­mek için gel­di! Öne be­ra­ber otur­du­lar, bir müd­det oto­büs­te be­ra­ber git­ti­ler. Üs­tad’a pa­ra ver­mek is­te­di, ku­maş ver­mek is­te­di, ama Üs­tad ka­bul et­me­di.

“Ali Ek­ber Şah’ın oto­bü­sü git­ti, ile­ri­de dur­du, ay­nı an­da kar­şı­dan ge­len ara­ba­dan Zü­beyir Ağa­bey in­di. Zü­be­yir Ağa­bey, me­mu­ri­yet­ten is­ti­fa edip Üs­tad’a hiz­met için ge­li­yor­du. İş­te Üs­tad’ımız, o meş­hur sö­zü­nü o an­da söy­le­di: ‘Bir ve­zir git­ti, bir ve­zir gel­di!’ Üs­tad, Zü­be­yir Ağa­be­ye il­ti­fat edi­yor­du.

“Son­ra ora­nın ça­vu­şu be­ni çok sı­kış­tır­dı ‘Kim bun­lar?’ di­ye... Üs­tad’a an­lat­tım. Üs­tad, ‘Kork­ma Sey­yid, ben ha­yat­ta iken se­ni içe­ri­ye ver­me­ye­ce­ğim’ de­di. Ha­ki­ka­ten Üs­tad ha­yat­ta iken 36 mah­ke­mem ol­du, hap­se gir­me­dim. Üs­tad ve­fat et­ti, içe­ri gir­dim…”

YORGANIMI SATIN “BÜYÜK DOĞU” PARASIZLIKTAN KAPANMASIN

Necip Fazıl’ın çıkardığı “Büyük Doğu” mecmuası parasızlıktan bir ara kapanma durumuna geldi. Üstad bana: “Benim yorganımı satın, buna yardım edin, kapanmasın” dedi. O zamanlarda tek mecmua o vardı, Üstad destekliyordu. Necip Fazıl, Abdülhakim Arvasi’ye bağlı idi…

Üstad bana dedi ki: “Biz bütün cemaatlere dostuz. Ehl-i tarikata dostuz, onlara hürmet gösterin, ama bizim davamız budur, Kur’an davasıdır.” Onun için hiç kimseyle kavgamız olmadı bizim. Üstad kucaklardı herkesi.

BİZ BEDİÜZZAMAN’IN MEHDİ OLDUĞUNU BİLİYORUZ

Hz. Üstad bana: “Sen Mehdi’yi göreceksin” demişti. Biz Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Mehdi olduğunu biliyoruz. Ama Mehdi’nin talebeleri, ordusu vs. vardır. Risale-i Nur ve talebeleri ordudur yani. Üstad’ın bana: “Sen Mehdi’yi göreceksin” demesi, işte o anda karşında duruyor manasındadır. Orada… Hepimiz görüyoruz…

[1] Ali Ekber Şah’ın Üstad Hazretlerini ziyaretiyle alâkalı intibaları Emirdağ Lâhikası’nda yayınlanmıştır. Şöyle ki:

 “Türkiye'yi ziyarete gelen Pakistanlı bir vekil, 40-50 üniversite talebesine: ‘Kardeşlerim! Ben âlem-i İslâm’da aradığımı Türkiye’de buldum. Bediüzzaman yalnız sizin değil; o, bütün âlem-i İslâm’ındır. Ve yakın bir zamanda bütün İslâm âlemi onu anlayacaktır. Siz bu Nur eserlerine dikkatle bakın. Ben bunu 90 milyon İslâmlar içinde neşredeceğim. Benim âlem-i İslâm hakkında pek çok endişelerim ve Üstad’a pek çok soracaklarım vardı. Bir saat kadar yanında yalnız onu dinlemekle bütün endişelerim zâil olup, bütün suallerime cevap aldıktan sonra şimdi Pakistan'a âlem-i İslâm’ın mukadderatı hakkında büyük müjdelerle gidiyorum. Ben Türk ve İslâm tarihini tetkik ettim. Evet, çok kahramanlar, çok İslâm fedaîleri ve çok vatanperverler gelmişler. Hepsi büyük fedakârlık ve kahramanlıkla millete, vatana hizmet etmişler. Fakat o hizmetlerinin neticesinde lâyık oldukları mükâfat onlara verilmiş. Her birisi birer mükâfata mazhar olmuşlar. Fakat bugün Üstad, 20 küsur seneden beri bu milletin saadet-i dünyeviyesi ve uhreviyesi için tarife imkân olmayan zulüm ve işkenceler içerisinde işte bu eserleri telif ve neşrederek bu millet içerisinde din aleyhindeki cereyanların intişarına mâni olan Bediüzzaman’ın evinde bugün bir lâmbası bile yok. İşte o her şeyi terk ederek yalnız ve yalnız dine hizmet için çalışmıştır. Elbette âlem-i İslâm, yakında böyle bir zatı eserleriyle tanıyacaktır…’” (Emirdağ Lâhikası-II, 140)

salih_ozcan_b.jpg

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
11 Yorum